
İSİM KOYMA EDEPLERİ (s. 193-200)
İnsanın bazı isim, soy isim veya lakaplarla ilgili edepleri araştırıp öğrenmesi gerekir. Ebeveynin evladına yaptığı iyiliklerden ilki evladına güzel isim koymaktır. Aynı şekilde bazen insan hayatında, isminden dolayı bazı sıkıntılar yaşar, kendisinde olan ismin başkasında da olması gibi. Bundan dolayı isim koymakla ilgili bazı edepleri öğrenmek en iyi davranıştır. Biz burada bu konuyla ilgili bazı edep ve kuralları vermeye çalışacağız:
Birinci Edep: Doğumunun 7. Gününde Çocuğuna İsim koymak:
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır; “ Dünyaya gelen her çocuk akikası ile ipoteklidir, yedinci gününde adak verilir, saçı kesilir ve isim konulur.”[1] Bu ebeveyne yeni doğan çocukları için güzel bir isim seçme yetkisini verir.
İkinci Edep: Güzel isim seçmek:
Bunlardan bazıları Allah katında sevimli olan isimlerdir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur; “Allah katında en güzel isimler Abdullah ve Abdurrahman’dır.”[2] Bütün güzel isimler; Muhammed, Ahmet, Mahmut, Abdürrahim bunun gibidir. Güzel isim koymak, evladın ebeveyne karşı bir hakkıdır, bu da babadan evlada bir iyiliktir ki evlatlarımıza güzel isim seçelim isimleri ile kınanmasın ve utanmasınlar.
Üçüncü Edep: İslamî isimleri seçmek:
Ebeveynlerin çocuklarına İslamî isimler seçmeleri gerekir ki dinlerine uygun olsun, Müslüman olmayanlar tarafından konulan isimler ve şüpheli isimler seçmemeleri gerekir. Bazı İslam ülkelerinde Sem’an, Hura, İzîs, Uzurs, Hateşbesut v.s. gibi isimler konulmaktadır ki bu isimler uygun değildir. En iyisi Müslümanlara ait isimlere dikkat edilmelidir.
Dördüncü Edep: Yasaklanan İsimlerden Sakınmak:
Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur; “Eğer sağ kalırsam, Rebah, Nefih, Eflah ve Yaser isimlerini yasaklarım.”[3] Aynı şekilde peygamberimiz (s.a.s.) “Şu dört ismi yasaklamıştır; Eflah, Yesâr, Nâfi’, ve Rebâh.”[4]
Peygamberimiz (s.a.s.) bu isimleri yasaklamanın sebebini belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sen (muhatabına)……falanca orada mı? diye sorduğunda, o şahıs orada bulunmadığı zaman, muhatabın “hayır” diyecek.”[5] Ayrıca gurur ve kibir taşıyarak Allah’a karşı münakaşaya girilen isimleri de takmamaya dikkat edilmesi gerektiğine değinilmelidir. Bir hadiste belirtildiği gibi peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur : “ Melikulemlak ( Kıyamet gününde en kötü adam odur ki kendisine bu isim verilmiştir, çünkü Allah’tan başka (gerçek) malik yoktur).”[6] Şahinşâh, Kadi’l-kudât, Firavun vb. isimler de bunlar gibi sakıncalı isimlerdir.
Beşinci Edep: Kötü İsimlerden Sakınmak Gerekir:
Köpek, köpekler, ateş közü, meteor v.s. gibi isimleri takmamak gerekir. Bazı insanların hayvan, karga, eşek gibi kötü isimleri takmaları İslâmın hidayetiyle hiçbir ilgileri yoktur. Bunlar, bazı problemlere sebep olduğu gibi insanı zor durumda bırakır. İslamla alakası olmayan bey, paşa, efendi gibi isimlerin de takılmasından sakınmak gerekir. Çünkü bu isimler, insanın gururlanmasına sebep olurlar.
Altıncı Edep: Muhammed İsmi Ebu’l-Kasım Künyesi İle Beraber Konulmamalıdır:
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur; “Adımı isim olarak kullanın ancak künyemi kullanmayın.”[7] Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “ Peygamber (s.a.s.), Muhammed ve künyesini birlikte koymayı yasaklamıştır. ( Muhammed Ebu’l Kasım gibi ).”[8] Bazı âlimler bu yasaklamanın Hz. Peygamber hayatta iken olduğunu ancak onun vefatından sonra bir sorun olmayacağını savunmuşlardır. Ancak yine de en doğru olanı bu şekilde isim kullanmamaktır. Hatta en iyisi “Ebu’l-Kâsım” künyesini kullanmaktan sakınmaktır. Çünkü peygamberimiz (s..a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Adımı çocuklarınıza isim olarak koyunuz. Ancak künyemi koymayınız. Şüphesiz ki ben dağıtıcıyım, aranızdaki taksimatı ben yaparım.”[9]
Yedinci Edep: Kötü ismi güzel isme değiştirmek:
Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), “Yanına gelen bir kişinin ismi kötü bir isim olduğu zaman, onu beğenmeyip değiştirir ve güzel bir isme çevirirdi.”[10] Aynı şekilde Peygamberimiz (s.a.s.), “Çirkin bir adı duyduğunda, onu daha güzel bir adla değiştirirdi.”[11] Yine peygam-berimiz (s..a.s.), عاصية‘Âsiye’nin ismini, “Sen güzelsin”[12] diyerek Cemile’ye, çevirmiştir. Aynı şekilde peygamberimiz (s.a.s.) Berre’nin ismini değiştirmiştir. Ve “Ona Zeynep ismini vermiştir.”[13] Aynı şekilde peygamberimiz (s.a.s.) kınama, kusur ve sövme veya övmeyi çağrıştıran isimleri de değiştirmiştir. Nitekim yukarıda bbeliirtildiği gibi, Peygamberimiz (s.a.s.) Berre ismini, Zeynep ile değiştirmiştir. Peygamberimi, Berre isminde, kişiyi tezkiye etme olduğundan dolayı değiştirdiğini belirtmiştir. Bu ismi, sakıncalı olmayan güzel bir isimle değiştirmenin gerekli olduğunu belirtmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.), bunun gibi beğenmediği birçok ismi değiştirerek güzel isme çevirmiştir.
Sekizinci Edep: Çocuğa da çocuğu olmayana da bir künye takma:
Hz. Peygamber, Enes b. Mâlik’in kardeşi olan ufak bir çocuğa künye takmış ve şöyle buyurmuştur; “يا أباعمير! ما فعل النغير ” “Ey Ebû ‘Umeyr! Senin En-Nuğayr ne yapıyor?”[14] Peygamberimiz (s.a.s.), Hz. Aişe’ye de kızkardeşi Esmâ’nın oğlunu kast ederek “Sen Abdullah’ın annesisin.”[15] diye hitap etmiştir.
Dokuzuncu Edep: Sevmediği Bir İsimle Çağırmamak:
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Umulur ki, onlar (alay edilenler), kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki onlar (alay edilen kadınlar), kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinize kötü lakaplar takmayın. İman ettikten sonra, fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim tövbe etmezse işte onlar zâlimlerdir.”[16] Öyle ise kardeşimizi, arkadaşımızı kötü isimlerle çağırmamız caiz değildir. Bu kardeşlik edeplerine aykırıdır. Bilâkis sevmediği bir isimle çağırma kişinin kalbinde sıkıntı yaratır, arada düşmanlık oluşturur. Özellikle de takılan isim bir eksiklik (topal, sakat) çağrışımı yapıyorsa, kişi de buna tahammül etmiyorsa bu isimle çağırılmaması gerekir. Ancak bir şahıs buna izin verirse ve bu isim onu başkalarından ayırmak için kullanı-lıyorsa bu ismi kullanmak uygundur. Hadis âlimleri de hadis rivâyet eden çok sayıda hadisçi hakkında bu konuyu alışkanlık haline getirmişlerdir.
Bunlar, isim koymakla ilgili Yüce Allah’ın edinmeyi bana kolaylaştırdığı edeplerdir. Bu edeplerin sayısı dokuz tanedir. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.[17]
MİSVAK KULLANMA EDEPLERİ
Misvak kullanmak peygamberden rivayet edilmiş müekked bir sünnettir. O (s.a.s.) devamlı ve çokça misvak kullanırdı. Misvak kullanmak ağız kokusunu güzelleştirir ve Allah’ı memnun eder. Müslüman için misvak kullanmaya riayet edecek bazı kurallar vardır. Bu kuralların bazıları şunlardır:
Birinci Edep: Çok misvak kullanmak, özellikle de namaza başlarken:
Peygamberimiz (s.a.s.), çokça misvak kullanırdı. Ve şöyle buyur-muştur; “Misvak kullanmaya o kadar emrolundum ki, farz olacak diye endişe ettim.”[18] Başka bir rivayette ise; “O kadar misvak kullanmakla emrolundum ki, dişlerimden endişe ettim.”[19]
Misvakı öncelikle namazdan önce kullanmanın çok sevabı vardır. Bir başka hadiste; “Eğer zora sokacağım endişesi olmasaydı ümmetime her namaz için misvak kullanmayı emrederdim“[20] Fakat misvak kullanmanın zor ve sıkıntılı olduğunu dikkate almış, onu kendi ictihadıyla farz kılmamıştır. Eve girerken, uykudan uyanırken misvak kullanmak vb. bu konuyla ilgili bu kitapta ve diğer eserlerde daha detaylı geçmektedir.
Misvakı çok fazla kullanmaya yardımcı olan en güzel uygullama misvakı devamlı cepte taşımaktır. Böylece onu her zaman ve her durumda kullanmak daha rahat olur.
İkinci Edep: Sol elle misvak kullanmak:
Âlimler böyle demişlerdir. Çünkü bazı koku ve sıkıntıyı giderme babından olması sol elle kullanılmasını sağlamıştır.
Üçüncü Edep: Misvak yaparken ağzın sağ tarafından başlamak:
Annemiz Hz. Aişe’nin (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle geçmektedir: “Resulullah’ın gücü yettiği ölçüde her işte sağdan başlamayı severdi. Temizliğinde, saç taramasında, ayakkabı giymede (misvak kullanmada).”[21]
Dördüncü Edep: Uzunlamasına ve enlemesine misvak kullanmak:
Dişlerin arasındaki rahatsız edici ve eziyet verici şeyleri temizlemek için misvakı böyle kullanmak gerekir. Hadiste belirtildiğine göre peygamberimiz (s.a.s.) : “Gece teheccüde kalkarken ağzının her tarafını misvak ile temizlerdi.” İmam en-Nevevî, Sahîh-i Müslim şerhinde şöyle demiştir: “ eş-Şus; Sağ, sol, aşağı, yukarı ve enlemesine olarak misvakla temizlemektir.”[22]
Beşinci Edep: Büyük olana misvakı vermek:
Bu peygamberimizin (s.a.s.) bize gösterdiği bir edeptir. O: “ Misvak yaptığında misvağı büyüğe verirdi, su içtiğinde suyu, sağındakine ikram ederdi.”[23] Bir başka hadiste peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “ Rüyamda misvak kullanırken iki adam yanıma geldi, biri diğerinden büyüktü, ben misvakı küçüğe uzattım ve bana büyük olana vermem gerektiği söylendi. Bende onu büyük olana verdim.”[24]
UYARI:
Misvağı, fırça-macun ve diğer şeylerden ayıran hususlar vardır.
- Misvaktan Allah memnun olur, ayrıca ağzı temizler.
- Misvak, başka şeylerle karşılaştırıldığında küçük olduğu için taşınması kolaydır.
- Misvak her yerde kullanılabilir, ister camide, ister iş yerinde, isterse başka yerde rahatlıkla kullanılır. Ancak diş macunu ve fırçayı camide tekbirden önce ya da iş ortamında kullanmak mümkün değildir. Çünkü bunların suya, havuza ve musluğa ihtiyacı vardır. Misvakın ise suya ya da belli bir ortama ihtiyacı yoktur.
Bunlar Yüce Allah’ın bize misvakla ilgili toplamamızı kolaylaştırdığı edeplerdir. Bunların sayısı beş edeptir. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.[25]
[1] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/12; Ebû Dâvud, Sünen, (No: 2828); en-Nesâî, Sünen, 7/166; İbn Mâce, Sünen, (No: 3165); el-Hâkim, el-Müstedrek, 4/237; ez-Zehebî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir.; el-Elbânî, es-Sahîhu’l-câmi’, No: 4541). Bu hadisi Semüre (b. Cündüb) rivâyet etmiştir.
[2] – Sahîhu Müslim, (No: 2132), Bu hadisi İbn Ömer rivâyet etmiştir.
[3] – Tirmizî, Sünen, (No: 2835); İbn Mâce, Sünen, (No: 3729); el-Hâkim, el-Müstedrek, 4/274; el_Hakim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî ve diğer hadis âlimleri onun bu görüşünü uygun görmüşler. el-Elbânî, es-Sahîhu’l-câmi’, No: 5054). Bu hadisi İbn Ömer rivâyet etmiştir.
[4] – Sahîhu Müslim, (No: 2136), Bu hadisi Semüre rivâyet etmiştir.
[5] – Sahîhu Müslim, (No: 2137), Bu hadisi Semüre rivâyet etmiştir.
[6] – Sahîhu Buhârî, (No: 6205, 6206); Sahîhu Müslim, (No: 2143) Bu hadisi, Ebû Hüreyre rivâyet etmiştir.
[7] – Sahîhu Buhârî, (No: 2120, 2121, 3537); Sahîhu Müslim, (No: 2131) Bu hadisi, Ebû Hüreyre rivâyet etmiştir.
[8] – Tirmizî, Sünen, (No: 2841), Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Sahîhu’t-Tirmizî, (No: 2277). Bu hadisi Ebu Hüreyre rivâyet etmiştir.
[9] – Sahîhu Buhârî, (No: 6196); Sahîhu Müslim, (No: 2133) Bu hadis, Câbir’den rivâyet edilmiştir.
[10]– Bu hadisi, el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:4641) rivâyet etmiştir. Bu hadisi İbnu Mende, ‘Utbe b. ‘Abd’den rivâyet etmiştir.
[11] – Bu hadisi, İbnu Sa’d, ‘Urve’den “Mürsel” hadis olarak rivâyet etmiştir. Ayrıca bu hadisi, el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:4743) de rivâyet etmiştir.
[12] – Sahîhu Müslim, (No: 2139) Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir.
[13] – Sahîhu Müslim, (No:2142); Bu hadis, Zeyneb bintu Ebî Seleme’den rivâyet edilmiştir.
[14] – Sahîhu Buhârî, (No: 6129). Bu hadis, Enes b. Mâlik’ten rivâyet edilmiştir.
[15] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/151; Ebû Dâvud, Sünen, (No: 4970); el-Elbânî, es-Silsiletu’s-sahîha, (No: 1323). Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivâyet edilmiştir.
[16] – Hucurât suresi, 49/11.
[17] – Fazla bilgi edinmek için bkz., Sahîhu Müslim, 3/1682 ve devamı; Tirmizî, Sünen, 5/ 132 ve devamı; el-Beyhakî, el-Âdab, s. 204 ve devamı; İbnu Muflih, el-Âdâbu’ş-şer’iyye, 3/ 164 ve devamı; Bekr Ebû Zeydun, Tesmiyetu’l-veled; İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-me’âd, 2/334 ve devamı ve diğer kaynaklar.
[18] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/490; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 1376), Bu hadis, Vâsile’den rivâyet edilmiştir.
[19] – et-Taberânî, Mu’cemmu’l-kebîr, 22/189-190 ve 11/ 12286; ve diğerleri. el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 1377), Bu hadis, İbn ‘Abbâs’tan rivâyet edilmiştir.
[20] – Sahîhu Buhârî, (No: 887, 7240); Sahîhu Müslim, (No: 252; Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
[21] – Sahîhu’l-Buhârî, (No: 245, 887, 1136); Sahîhu Müslim, (No: 255), Bu hadis Huzeyfe’den rivâyet edilmiştir.
[22] – Nevevî, Şerhu Sahîhu Müslim, 1, 184.
[23]– Ebu Dâvud, Sünen, (No: 50); Ahmed b. Hanbel, Müsned’de; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ’da zikretmişlir. Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivâyet edilmiştir. Ayrıca bu hadis Abdullah b. Ka’b’den de rivâyet edilmiştir; el_Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 4668).
[24]– Sahîhu’l-Buhârî, (No: 246); Sahîhu Müslim, (No: 2271), Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir.
[25] – Fazla bilgi için bkz., İbnu’l-Esîr, Câmi’u’l-usûl, 7/174 ve devamı; İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-me’âd, 1/277 ve devamı; Ebû Şâme, es-Sivâk vemâ eşbehe zâke; İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 2/374 ve devamı; Molla Ali el-Kârî, Ma’rifetu’n-nusâk fî fazli’s-sivâk; İbn Kudâme, el-Muğnî, 1/78 ve devamı ve diğer kaynaklar.
Bir yanıt bırakın