İkinci Fasıl
Zikrin Edepleri
Yüce Allah’ı zikretmek, amellerin en faziletlerinden ve Allah katında en değerli ve yüce olan şeylerdendir. Sevap bakımından ise, sevabı en çok olan amellerdendir. Bu, yüce Allah’ın Kur’an’da ve Resulünün de ifadelerinde söz ettiği, yapılıp yerine getirilmesi için yol gösterdiği amellerdendir. Ve onu yapana bol mükâfat vereceğini vadettiği bir ameldir. Zikirle alakalı olarak uyulması gereken edepler/kurallar vardır ve o kurallar sırasıyla şöyledir:
Birinci edep/ kural: Zikir yaparken Allah için İhlas ve samimiyet gereklidir:
Bilindiği gibi hangi söz ve amel/eylem olursa olsun, hepsinde Allah için ihlas ve samimiyet şarttır. Bu, Allah katında kabul görmesi için olması gereken sıhhat şartlarından biridir. Zaten yüce Allah da şöyle buyuruyor: “قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۙ” : “De ki: “Şüphesiz ki ben, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na ibadet etmekle emir olundum.”[1]
Bir kimse, Allah’ı zikrederken, onun için gerekli/farz olan şey, Allah’a ihlas ile zikretmesidir. Ondan mükâfat beklemelidir. Halka karşı gösteriş için yapılmamalıdır ve: “Filan kişi, ne kadar da çok Allah’ı zikredip duruyor,” desinler içim yapılmamalıdır. Çünkü bu türden olan bir riyakârlık, sâlih olan ameli boşa çıkarır.
İkinci edep/ kural: Her durumda hep Allah’ı anıp zikretmek gerekir:
Çünkü Allah’ı zikretmek, amellerin en faziletlilerindendir. Zikir, kişinin eksik ve kusur içeren bazı ibadetlerindeki eksik ve kusurlarını kapatır. Ayrıca gece namazlarındaki eksik ve kusurlarını olsun, gündüz tutacağı nafile ve farz oruçları olsun, bunlarda oluşan kusurların kapatılmasını da yine zikir sağlar. Zikir, her şeyden yüce ve münezzeh olan Allah’a, kişiyi en çok yakınlaştıran amellerdendir. Zikir, Müslümanı sürekli Allah’ın denetiminde ve koruması altında tutar. Zaten Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ، وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً” “Ey iman edenler! Allah’a çok sık olarak zikredin! Ve sabah akşam O’na teşbih ediniz!”[2]
İşte bu, Hz. Peygamberin uyguladığı yol idi. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.): “Her halükarda ve her zaman, her durumda Allah’ı zikrederdi.”[3] İster ayakta olsun, ister oturuyor olsun, ister uzanmış olsun, ister cünüp olsun, ister olmasın, tüm vakitlerinde ve zamanlarında olsun, her durumda hep Allah’ı zikretmeye devam ederdi. Sadece tuvalet ihtiyacını gidereceği zamanlar hariç, diğer tüm zamanlarında ve hallerinde Rabbinizi zikredip dururdu.
Allah’ı çokça anmayı kolaylaştıran birtakım yollar ve yöntemler var ki, ben, burada o hususlara kısaca değineceğim:
1- Kul, Rabbini zikredenler için Allah tarafından, kendisine neler hazırladığını bilmeli ve unutmamalıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “وَ الذَّاكِر۪ينَ اللّٰهَ كَث۪يراً وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً” “Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”[4]
2- Kişi, sürekli olarak cennet ile cehennemin tasvirini hep aklında tutmalıdır. İşte bu gibi hallerde bir kimse Rabbini zikredeceğinde hep dinç ve neşeli olur. Çünkü bu sayede cenneti ve cennet nimetlerini kazanabileceğini ve yine bu sayede cehennem ateşinden ve onun azabından kurtulacağını bilir.
3- Yüce Allah’ın, hep kendisiyle beraber olduğunu hatırından çıkarmamalıdır. Çünkü Allah, seni her an görür ve dediklerini de işitir. Zira Allah, sen, onu zikrettiğin sürece, hep seninle beraber olduğunu sana vaat etmiştir. Zira Kutsî bir hadiste yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ben, kulumun beni, zannettiği gibiyim. Kulum beni zikrettiğinde ben de onunla beraberim”[5]
4- Allah’ı zikretmek, şeytana karşı bir kalkandır. Çünkü şeytan, insan nefes alıp verdiği sürece hep onu kovalar, tuzağa düşürmek ister.
5- Kul, zikrin, birçok ibadetlerin yerine geçebileceğini bilmeli ve bunu asla hatırından çıkarmamalıdır. İbadetlerdeki eksik ve kusurları da tamamlayıcıdır.
6- Kul için en hafif ve en kolay ibadetin zikir olduğunu düşünmeli ve bunu aklından çıkarmamalıdır. Bunun için en basitinden gayret göstermek gerekir. Bu konuda ayrıca bir mala ve mülke gerek yoktur.
7- Kul, bilmelidir ki, zikir, aynı zamanda beraberinde başkaca ibadetlerin yapılmasına da yardım eder. Çünkü bir iyilik, bir başka iyiliği çağrıştırır. Evet, bu ve benzeri daha nice güzel şeyler yaptırtır.
Üçüncü edep/ kural: Zikir yaparken, kalp, dil ve diğer organların da buna katılmasını sağlamak gerekir.
Müslümana düşen görev, zikir yaparken, kalbin, dilin ve diğer beden organlarının da buna katılmasını sağlama gayretinde olmalıdır. Allah’ı zikreden bir kimse, kalp ile Allah’ı zikretmeyi, dil ile birlikte bir araya toplamalıdır. Bu da ancak, kulun, Allah’ın her zaman onun yanında olduğunu bilmesi ve bu gerçeği unutmamasına bağlıdır. Kul, Rabbinin murakabesini, azametini, Celalini ve kendisine ne kadar yakın olduğunu hiç aklından çıkarmamalıdır. Evet, dil ile yapılan zikre, kalp ile yapılacak zikri de eklemelidir. Zira bu, en güzel amellerdendir. Zikir, insanın dilini meşgul edebileceği şeylerin en faziletlisidir. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Bir an olsun, dilin, Allah’ı anmaktan kuru kalmasın/kuruluk duymasın.”[6] Aynı şekilde Kalp ve dil ile yapılan zikre, vücudun diğer organları da katılmalıdır. Örneğin Tesbîh/ Sübhanellah, demek, Tekbîr/ Allahu Ekber demek, Tehlîl/La İlahe İllallah demek, Tahmîd/el-Hamdulillah demek gibi, zikirler bu neviden olan bu ve benzeri zikirler böyledir. Bu zikirlerin elle (parmaklarla sayarak) yerine getirilmesi gerekir. “Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), sağ eliyle tesbihât ile ilgili duaları okurdu.”[7]
Şeyh Abdülaziz b. Baz, oturumlarından birinde şöyle demiştir: “Bu, parmakları açıp kapamak yoluyla yapılan bir tesbihâttır.” İşte bu zikrin kalb, dil ve diğer organlarla cemedilmesinin anlamı budur. Bu, çok büyük bir şeydir. Çünkü bu gibi bir durumda şahıs, tamamen Allah ile meşgul olmaktadır. Yardım Allah’tandır.
Beden organları ile Allah’ı zikretmek, o organları Allah’a itaat yolunda kullanmaktır. Bu ise, gereken her vakitte yapılabilir ve mümkündür. Allah’ın haram kıldıklarından uzak durulmalıdır. İşte beden organları ile Allah’ı anmak veya zikretmek budur.
Dördüncü edep/ kural: Zikir için bir arada gelmek/ toplanmak gerekir:
Bu durum, imkân ve fırsat bulundukça söz konusudur. Çünkü bir araya toplanıp toplu halde zikir yapmak da en faziletli olan amellerdendir. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“ Şüphesiz yüce Allah’ın diğer meleklerden ayrı yeryüzünde dolaşıp duran seyyah melekleri vardır. Bu meleklerin yeryüzünde dolaşıp zikir meclislerine katılma dışında başka hiçbir görevleri yoktur. Bunlar yeryüzünde zikir meclislerini ararlar. Bir yerde bir zikir meclisini gördüler mi hemen oraya konarlar, onlarla birlikte meclise katılırlar. Kanatlarını gerip onları korurlar. Hatta öylesine birbirleri üzerine kanat gererler ki böylece üst üste yığılan melekler ta dünya semasına yani dünyaya en yakın olan semaya kadar bu yığılma devam eder. Böylece bu gezici melekler yer ile gök arasını doldururlar. Zikir bitip meclis dağılınca, onlar yeniden göğe yükselirler. Allah Teâlâ daha iyi bildiği halde onlara: “Nereden geldiniz?” diye sorar. Melekler de: “Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar Sübhânallah diyerek ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbîr getiriyorlar, lâ ilâhe illallah diyerek seni tehlîl ediyorlar, elhamdülillâh diyerek sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar, derler. Yüce Allah şöyle diyor: “Benden ne istiyorlar?” Melekler; “Onlar senden Cennetini istiyorlar. Yüce Allah : “ Onlar, Cennetimi gördüler mi?” Melekler: “ Hayır, yâ Rabbi, görmediler. Yüce Allah: “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?” Melekler: “ Senden güvence isterlerdi.” Yüce Allah: “ Benden neden dolayı güvence isterlerdi?” Melekler: “ Cehenneminden yâ Rabbi. Yüce Allah: “Peki benim cehennemimi gördüler mi?” Melekler: “ Hayır, görmediler. Yüce Allah : “Ya görseler ne yaparlardı?” Melekler: “ Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi. Bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurur: “Ben onları affettim. İstediklerini onlara bağışladım. Güvence istedikleri konuda onlara güvence verdim. Bunun üzerine melekler: Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul onların arasında bulunuyor. Oradan geçerken aralarına girip oturdu, derler. O zaman Yüca Allah şöyle buyurur: “Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.”[8]
Sübhanellah! Aman ya Rabbi! Bu ne kadar güzel bir ödül! Ne kadar muazzam bir güzelliktir! Böylesine bir mükâfat ve ecir! O halde bir mümine yaraşacak olan şey de mümkün olduğunca bu tür meclislere katılmaya gayret göstermelidir.
Burada zikir meclisi için bir araya toplanmalarındaki maksat, tasavvuf ve tarikat erbabının zikir halkası oluşturup meydana getirdikleri meclis anlamında değildir. Yani sesli olarak halka şeklinde zikretmek, toplu halde bir araya gelip değişik hareketlerle eğilip doğrulmak, raks etmek, sema yapmak, bidat ehlinin oluşturdukları manada, adına zikir dedikleri birtakım hareketlerden oluşan bağrışma ve çağrışma türünde olan zikir demek değildir. Örneğin “Hayy, Hayy, Hayy; Allah, Allah ya da ya Latif, ya Latif” gibi bu ve benzeri sözcükleri telaffuz ederek yaptıkları zikir anlamında bir zikir değildir. Çünkü zikir esnasında söylenen tüm bu sözcükler, bidattir, sonradan din adına icat edilmiştir. Allah, bu tür bir zikrin geçerliliği hakkında asla bir Nass indirmiş değildir. Allah’ın Kitabından olsun, Peygamberinin Sünnetinden, uygulama-sından olsun bunun için ortaya konacak bir tek delil de yoktur.
Burada söz konusu edilen zikir meclislerinden kasıt, aynı şekilde Abdullah b. Mesud tarafından rivayet olunan ve bir keresinde ikindi namazından sonra, birtakım insanların Kufe camisinde oturup “Allah’ı şu kadar tesbih edin, şu kadar Tahmid edin” diye yaptıkları zikir türü bir meclis zikri değildir. Çünkü Abdullah b. Mesud, buna şiddetle karşı çıkmıştır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) dönemimde böyle bir geleneğin olmadığından bahisle gereken tepkiyi göstermiştir.[9]
5- Zikir yaparken ağlamak, yumuşak kalpli olmak gerekir:
Doğrusu Allah’ı zikreden bir kimse ağlar/ağlamalıdır. Böyle olması durumunda büyük mükâfat elde eder. Meğerki ağlamasında samimî ve ihlas sahibi olsun. Özellikle Rabbiyle baş başa, tek başına kaldığında böyle olmalıdır. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:
“Yedi sınıf kimse var ki, hiçbir gölgenin olmadığı o günde yüce Allah, onları Arşının gölgesi altında gölgelendirecektir” buyurduktan sonra, bu yedi sınıf arasında, peygamberimiz: “Bir adam düşünün ki, tenhada Rabbiyle baş başa kalarak gözlerinden yaş akıtır”[10] diye, bunu da, o yedi sınıf arasında zikretmiştir.
Bir Müslüman için, zikir esnasında mümkün olduğunca ağlamalıdır. Özellikle de Kur’an dinlerken ağlamalıdır. Kalbinin yumuşaması, yaratan Rabbinin azameti, celali, kemali ve kudreti karşısında onun huzurunda huşu içerisinde eğilmesini bilmelidir. İşte bu durumda hiç de azımsanmayacak manada menfaatler sağlanır. Yapılan zikirden elde edilmek istenen faydalar da sağlanmış olur. Zaten yüce Allah da vereceğimiz şu ayetlerde bu gerçeğe dikkat çekmiştir:
“أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ” : “İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen hakka (Kur’an’a) karşı kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar.”[11]
“فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ” : “Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.”[12]
Yüce Allah, şu kavliyle de müminleri övmektedir: “ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ” : “Sonra hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar.”[13]
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ” : “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”[14]
Altıncı edep/ kural: Zikir esnasında sesi yükseltmemek gerekir:
Böyle yapmak, ihlasa ve samimiyete en uygun olan haldir. Huşu için de bu, gereklidir. Peygamberimiz (s.a.s.), bir sefer sırasında ashabının sesli olarak tekbir getirdiklerini gördüğünde, onları uyarmak maksadıyla şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Kendinize gelin, durun, bağırmayın. Şüphesiz ki; Siz sağır ve sizden uzak olan birine sesleniyor değilsiniz. Siz, sizi duyan ve size yakın olana dua edip çağırıyorsunuz. Şüphesiz sizin kendisine dua ettiğiniz zat, size hayvanınızın boynundan daha yakındır…”[15]
İnsan, ne zaman sesini zikir etmekle yükseltirse, riyakârlık etmesi mümkün olur.
Yedinci edep/ kural: Bid’at olan zikirlerden sakınmak ve uzak durmak gerekir:
Bu, bir kimsenin yüce Allah’a karşı olan edebinin bir gereğidir. Kul, Allah’a, ancak meşru olan bir ibadet ile kulluğunu yerine getirmelidir. Ancak halkın cahil kesiminden olan bir takım kimselerin bidat olarak kabul edilen manada Allah’ı zikretmeleri, Allah’ın dininin bir gereği değildir. Örneğin adamın uzun bir zaman dilimi içerisinde hep: “Ya Allah, ya Allah, ya Allah” veya “Ya Latif, ya Latif, ya Latif” diye bu ve benzeri ifadelerle zikir yapması, sünnet olan yoldan sapması anlamına gelir. Güzel ibadet yapması gereken bir yerde kötü davranışın içine giriyor. Belki de böyle yapanlar, hüküm olarak şu ayetin manasının kapsamına girmiş olmak-tadırlar:
“اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً” : “Bunlar; iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.”[16]
Sekizinci edep/ kural: Kur’an okuma konusunda çok ama pek çok istekli olmak gerekir:
Çünkü Kur’an okumak, zikirlerin en önemlisi ve faziletlisidir, en muazzam olanıdır. Çünkü Kur’an, Allah kelamıdır. Kur’an okumanın mükâfatı, öteki zikirlerin mükâfatıyla asla kıyaslanamaz. Çünkü Kur’an okumak büyük sevap getirir. Kaldı ki peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Allah’ın Kitabından bir tek harf okuyan bir kimse için bundan ötürü bir Hasene/ iyilik vardır. Bir iyilik de, on misliyle değerlendirilir. Ben, “Elif, Lam, Mim” tek bir harftir, demiyorum. Ancak elif bir harftir, lâm bir harftir ve mîm de bir harftir.”[17]
Selef yani bizden önce geçen ve peygamberimizin (s.a.s.) dönemindeki Müslüman, sayısız manada denecek tarzda Kur’an okurlardı.
Dokuzuncu edep/ kural: Resulüllah’tan bize ulaşan dualarla zikredilmelidir:
Bu türden zikirler oldukça fazla bulunmaktadır ve peygamberimizden (s.a.s.) sabit olarak bize kadar ulaşmışlardır. Bu zikirleri etmek, peygamberimize tabii olmaktır. Bu neviden olan zikrin, tüm zikirlerden daha faziletli olmasında asla şüphen bulunmasın.
Onuncu edep/ kural: Hakkında faziletli ve sevabı fazla olduğuna dair bilgi bulunan zikirlere daha çok devam olunmalıdır.
Çünkü hakkında bize ulaşan rivayetler var olan zikirler, diğerlerinden çok daha evladır ve sevabı ötekilerden daha büyüktür. Allah’ın izniyle burada onlardan size bazı örnekler sunacağım. Şöyle ki:
1- “La İlahe İllallah” Çünkü bu konuda peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Çokça şehadet getirerek ve La ilahe İllallah, diyerek, aranıza herhangi bir engel girmezden önce bunu devam ettirin ve bunu ölmek üzere olan hastalarınıza da telkin edin.”[18]
2- “Sübhânellahi ve’l-hamdulillahi ve La ilahe illallahu vellahu Ekber.” Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuş: “Üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlı olarak: “Sübhanellahi ve’l-hamdulillahi ve La ilahe illallahu vellahu Ekber” demek, benim için, üzerine güneş doğan her şeyden daha kıymetlidir.”[19]
3- “Sübhânellahi ve bi hamdihi.” Bununla ilgili olarak peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim günde yüz defa “sübhânallahi ve bihamdihi” derse, deniz köpüğü kadar günahı olsa bile, hepsi bağışlanır”[20]
4- “Sübhânellah.” Hz. Peygamber (s.a.s.) ashabına dönerek: “Sizden biriniz, günde bin sevap kazanmaktan aciz midir?” diye sordu. Yanında oturanlardan biri: “Bir kimse her gün bin sevabı nasıl kazanır?” diye sorar. Peygamberimiz de (s.a.s.) şöyle buyurur: “Günde yüz defa, sübhânellah diye Allah’ı tesbih ederse, onun defterine bin sevap ve iyilik yazılır ve defterinden de bin hata/günah silinir.”[21]
5- Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh”. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) Ebu Musâ el_Eş’ariyye şöyle buyurmuş: “ Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?” Ben de: -Evet yâ Resûlallah, bildir, dedim: O şöyle buyurdu: “Bundan böyle Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.” demelisin”[22]
6- “Sübhânellahi ve bi hamdihi, sünhânellahi’l-‘azîm.” Çünkü bu konuda Hz. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Dile/söylenişte hafif, tartıya konduğunda ağır gelen ve Rahmân olan Allah’ı hoşnut eden iki cümle vardır: Bunlar; Sübhânellahi ve bi hamdihi, sübhânellahi’l-‘azîm’dir: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamd ederim.Ben Yüce Allah’ın O’na yakışmayan çirkin ve noksan sıfatlardan uzak olduğunu belirtirim. ”[23]
7- “el-Hamdulillahi” ve “Sübhânellâhi ve’l-hamdu lillâhi” kelimeleri de bu dualardan biridir. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.): “Temizlik imanın yarısıdır. El-Hamdu lillah, duası tartıyı, “Sübhanellâhi ve’l-Hamdu lillâhi, zikri ise yer ile göklerin arasını sevap ile doldurur.” [24]
8- “Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh, lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdu ve hüve ‘alâ külli şey’in kadîr.” Kelimeleri de bu dualardan biridir. Zira Hz. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Bir kimse her gün yüz defa ‘Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh. lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdu ve hüve ‘alâ külli şey’in kadîr’ derse, on köle âzâd etmiş kadar sevap kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bu zikri ondan fazla tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur.” Resul-i ekrem sözüne şöyle devam etti: “Bir kimse günde yüz defa “sübhanellâhi ve bi hamdihi derse, onun günahlar deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.”[25]
On birinci edep/ kural: Allah’tan çokça mağfiret istemek gerekir:
Çünkü bunu yüce Allah emretmektedir ve bundan dolayı sevap vadetmektedir, onu bağışlayacağını, mağfirette bulunacağını söylemektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّاراًۙ” : “Dedim ki: Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.”[26]
“وَاَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا” : “ Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin!…”[27]
Peygamberimiz de (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Allah’a tövbe edid Ondan bağışlanma dileyin. Çünkü ben günde yüz defa yüce Allah’a tövbe ederim ve ondan bağışlanma dilerim.”[28]
Başka bir hadiste şöyle buyuruluyor: “Biz, sadece bir tek mecliste, Resulüllah’ın (s.a.s.) yüz defa Rabbim! Beni bağışla. Tövbemi kabul buyur. Şüphesiz ki Sen tövbeleri çok çok kabul eden ve çokça mağfiret eden, ifadelerini yüz defa tekrar ettiğini saymışızdır.”[29]
On ikinci edep/ kural: Kayda bağlı olan, hakkında bir açıklama bulun zikirleri, mutlak bir anlatımla kendisinden söz edilen zikirlere takdim etmek gerekir:
Yani önce hakkında tavsiye bulunanları söylemek gerekir. Eğer belli bir yer veya konum, bir durum ve vaziyet, bir belli vakit ile alakalı olarak Hz. Peygamberden (s.a.s.) bir rivayet gelmişse, o zikri o halde yerine getirmek, başka zikirleri söylemekten daha faziletlidir. Aksine insan o gibi yerlerde mutlaka o türden duaları okumalıdır. Hatta orada o zikirleri okumak, Kur’an okumaktan daha da faziletlidir. Bunun sebebi de, söz konusu dua veya zikrin o vakitte tahsis edilmesi sebebiyledir.
Kaldı ki bu kitabı inceleyip okuyan kimse, burada sözünü ettiğim o konular hakkında bilgiyi bulabilecektir. Çükü o zikirler, durumun icabı gereği yerinde anlatılmıştı. Yani o tür zikirlerin ilgili edepleri, yerleri geldiğinde, gerektikçe orada onlardan söz edilmiştir.
İşte sabit olarak gelen zikirler, o zikirlerin ait olduğu yer ve konular, ilgili hal ve vaziyetlere bağlı olarak okunacak olan dualar bunlardır. Zaten kitabımızı okuyan kimse, onları yerlerinde bulabilecektir. Yardım Allah’tandır.
İşte buraya kadar anlattıklarım, Rabbimin bana tespit etmeyi kolaylaştırdığı zikir ile ilgili edeplerdir. Bu edeplerin sayısı on iki edeptir. ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah’a Hamd ediyorum.[30]
[1] – Zümer suresi, 39:11.
[2] – Ahzâb suresi, 33: 41-42.
[3] – Müslim, Sahîh, (No: 373). Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivayet edilmiştir.
[4] – Ahzâb suresi, 33: 35.
[5] – Buhârî, Sahîh, (No:7405); Müslim, Sahîh, (No: 2675). Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[6] – Tirmizî, Sahîh, (No:3375). Tirmizî, bu hadisin “Hasen” olduğunu belirtmiştir. İbn Mâce, Sünen, (No:3793); İbn Hibbân, el-İhsân, (No: 811); Hâkim, el-Müstedrek, 1:495. Hâkim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Rivayetin sıhhati hakkında Zehebî, sessiz kalmıştır. Bu hadis, Abdullah b. Büsr’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:7700).
[7] Nesâî, Sünen, 3:79; Tirmizî, Sünen, (No:3486). Tirmizî, hadisin “Hasen” olduğunu söylemiştir. Ebû Dâvud, Sünen, (No:1502); İbn Hibban, el-İhsân, (No: 803); Hâkim, el-Müstedrek, 1:547. Hâkim, bu hadisin “sahih” olduğunu söylemiştir. Bu hadis Abdullah b. ‘Amr’dan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahihu’l-Câmi’, (No: 4989)
[8] – Buhârî, Sahîh, (No:6408; Müslim, Sahîh, Zikir 25, (No: 2689); Bu hadisi, Ebu Hureyre rivayet etmiştir. İmam Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, 17:24. Nevevî, diyor ki: “Seyyar meleklerden kasıt, seyyah olan gezici meleklerdir. Bir de hadiste bu meleklerin “Fudela veya Fudl” diye de bir vasfı zikrediliyor ki, bu kelimenin tüm farklı varyantlarının anlamı aynıdır. O da, bunun Hafaza melekleri dışında var olan melekler oldukları, bunların başka hiçbir görevlerinin bulunmadığı, tek görevlerinin yeryüzünde dolaşıp nerede bir zikir meclisi bulunuyorsa, o meclise katılıp hem zikretmek ve hem de onlara şahitlik etmektir. Başkaca bir görevleri yoktur.
[9] Bu rivayet için bak: Dârimî, Sünen, Mukaddime, (No:210) (Bazı nüshalarda:204 numaralı hadis.). Ancak bu rivayette Kufe mescidi yer almaz. Namaz vakti de, sabah namazından önce diye belirtilir. İfadeden anlaşıldığı kadarıyla sanki söz konusu cami, Mescid-i Nebevi olsa gerek. (Not: Bilgi kabilinden rivayet tarafımdan eklenmiştir. Çünkü buna ilişkin henüz basılmamış zikirle ilgili bir çalışmam da vardır:
{ 210- أخبرنا الحكم بن المبارك انا عمر بن يحيى قال سمعت أبي يحدث عن أبيه قال * كنا نجلس على باب عبد الله بن مسعود قبل صلاة الغداة فإذا خرج مشينا معه إلى المسجد فجاءنا أبو موسى الأشعري فقال أخرج إليكم أبو عبد الرحمن بعد قلنا لا فجلس معنا حتى خرج فلما خرج قمنا إليه جميعا فقال له أبو موسى يا أبا عبد الرحمن اني رأيت في المسجد آنفا أمرا أنكرته ولم أر والحمد لله إلَّا خيرا قال فما هو فقال إن عشت فستراه قال رأيت في المسجد قوما حلقا جلوسا ينتظرون الصلاة في كل حلقة رجل وفي أيديهم حصا فيقول كبروا مائة فيكبرون مائة فيقول هللوا مائة فيهللون مائة ويقول سبحوا مائة فيسبحون مائة قال فماذا قلت لهم قال ما قلت لهم شيئا انتظار رأيك أو انتظار أمرك قال أفلا أمرتهم أن يعدُّوا سيئاتهم وضمنت لهم أن لا يضيع من حسناتهم ثم مضى ومضينا معه حتى أتى حلقة من تلك الحلق فوقف عليهم فقال ما هذا الذي أراكم تصنعون قالوا يا أبا عبد الله حصا نعد به التكبير والتهليل والتسبيح قال فعَدُّوا سيئاتكم فأنا ضامن أن لا يضيع من حسناتكم شيء ويحكم يا أمة محمد ما أسرع هلكتكم هؤلاء صحابة نبيكم صلى الله عليه وسلم متوافرون وهذه ثيابه لم تبل وآنيته لم تكسر والذي نفسي بيده إنكم لعلي ملة هي أهدي من ملة محمد أو مفتتحوا باب ضلالة قالوا والله يا أبا عبد الرحمن ما أردنا إلا الخير قال وكم من مريد للخير لن يصيبه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم حدثنا أن قوما يقرؤون القرآن لا يجاوز تراقيهم وأيم الله ما أدري لعل أكثرهم منكم ثم تولَّى عنهم فقال عمرو بن سلمة رأينا عامة أولئك الحلق يطاعنونا يوم النهروان مع الخوارج})
[10] -Buhârî, Sahîh, (No: 660, 1423, 6479, 6806); Müslim, Sahîh, (No: 1021), Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[11] – Hadid suresi, 57:16.
[12] – Zümer suresi, 39: 22.
[13] – Zümer suresi, 39: 23.
[14] – Ra’d suresi, 13: 28.
[15] – Buhârî, Sahîh, (No: 6384) ; Müslim, Sahîh, (No: 2704). Bu hadis, Ebu Musa’dan rivayet edilmiştir.
[16] – Kehf suresi, 18:104
[17] – Tirmizî, Sünen, (No: 2910). Tirmizî, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, 1/1: 216 ve diğer kaynaklar. Bu hadis, İbn Mes’ud’dan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6469).
[18] – Ebu Ya’la, Müsned, (No:6145); İbnu ‘Adiyy, el-Kâmil, 4:77. Bu hadis, İbn ‘Amr’dan rivayet edilmiştir; el- Elbânî, Sahîhu’l-Câmi’, (No:1212). Bu rivayet ayrıca İbn Asâkir ile Hatîb el-Bağdadî’ye de nispet ediliyor.
[19] – Müslim, Sahîh, (No: 2695). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[20] – Buhârî, Sahîh, (No: 6405); Müslim, Sahîh, (No:2691). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[21] – Müslim, Sahîh, (No:2698). Bu hadis, Sad’dan rivayet edilmiştir
[22] – Buhârî, Sahîh, (No:6384); Müslim, Sahîh, (No:2704). Bu hadis, Ebu Musâ el-Eş ‘arî’den rivayet edilmiştir.
[23] – Buhârî, Sahîh, (No:6406); Müslim, Sahîh, (No:2694). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[24] – Müslim, Sahîh, (No: 223). Bu hadis, Ebu Malik el-Eş’arî’den rivayet edilmiştir.
[25] – Müslim, Sahîh, (No:2691). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[26] – Nuh suresi, 71/10
[27] – Hud suresi, 11/3
[28] – Müslim, Sahîh, (No:2702). Bu hadis, el-Eğar el-Müzenî’den rivayet edilmiştir.
[29] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:21; Tirmizî, Sünen, (No: 3434). Tirmizî, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; Ebû Dâvûd, Sünen, (No: 1516); İbn Mâce, Sünen, (No: 3814); İbn es-Sünnî, ‘Amelü’l-yevm ve’l-leyle, (No: 370); el-Bağavî, Şerhu’s-sünne, 5:71. Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, es-Silsiletu’s-sahîha, (No: 556).
[30] Daha fazla bilgi edinmek isteyenler, aşağıda ismini vereceğim kitaplardan bunu öğrenebilirler. İmam Nevevî, el-Ezkâr (Bu eser, Murtezâ Çavuş tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Ravza yayınları arasında bulunmaktadır; Şevkânî, Tuhfetu’z-zâkirin; el-Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhib, 2:393. Ve devamı; İbnu’l-Cevzî, Telbisu İblis, s . 395 ve devamı; İbnu’l-Esîr, Câmi’u’l-usûl, 4:372 ve devamı; İbn Hacer el-Askalâni, Fethul-bârî, 11:208 ve devamı; İbnu Receb el-Hanbelî, Câmi’u’l- ‘ulûmi ve’l-hikem, s. 204, 415 ve diğer kaynaklar.
Bir yanıt bırakın