BİRİNCİ KISIM
YOLCULUK EDEPLERİ
İnsan bazı hallerde yolculuk yapmaya mecbur kalır. Bu dini ya da dünyevî işlerden bir iş olabilir. Fakat Müslümanların İslam dininin bize gösterdiği yolculuk ile ilgili edepleri ve sünnetleri bilmesi gerekir. İnşaallah bu edeplerden tespit edebildiğimiz birkaç tanesini zikredeceğiz. Bunlardan bazıları şunlardır:
Birinci edep/ kural: İyi bir niyet sahibi olmak gerekir:
Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ameller niyetlere göredir ve herkese ancak niyet ettiği şey vardır…”[1] Yolculuk, işlerimizden bir iştir. Müslüman kişinin zahmetinden ve harcamalarından sevap kazanması için iyi bir niyet getirmesi gereklidir. Bu iyi niyet, insanı Yüce Allah’ın nefret ettiği ve hoşlanmadığı şeyler için yolculuğa çıkmasına engel olur. Bu iyi niyet, yolculuktan önce kişiye verilen sevabın seferden sonra da verilmesini sağlamak içindir. Çünkü insan seferden dolayı bazı hayırlı işlerini kısalttır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Kul hastalandığı ve yolculuk yaptığı sırada tıpkı sıhhatli ve evinde ikamet ederken yaptığı ibadetlerin sevabını alır.”[2] Sa’d b. Ebi Vakkâs’ın rivayet ettiği bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s.), ona şöyle buyurmuştur: “Allah rızasını umarak ailen için yaptığın her harcamadan muhakkak sevap ve mükâfat kazanırsın, eşinin ağzına koyduğun bir lokmadan bile.”[3]
İkinci edep/ kural: Allah’a isyan etmek için yolculuğa çıkılmamalıdır:
Mesela günahların olduğu ve fühûşün/ zinanın açıkça işlendiği bir memlekete yolculuğa çıkmak gibi. Böylece o insanların gözlerinden uzak bir yerde Yüce Allah’ın haram kıldığı/ yasakladığı günahları işler. Veya herhangi bir zaruret olmadan, kâfirlerin ülkelerine yolculuğa çıkmak. Aynı şekilde bir İslam ülkesinden üzerine farz olan cihad’dan kaçmak vs. için yolculuğa çıkmaması gerekir. Bunun gibi, bazı ülkeler-den yasal olmayan – uyuşturucu vs.- gibi şeyleri satın almak veya onları başka yerde satmak için yolculuğa çıkmamak gerekir. Bunların hepsi Yüce Allah’ın haram kıldığı şeylerdir. Bu saydıklarımızdan herhangi birisi için yolculuğa çıkan kimse, yaptığı harcamalarda ve zahmetinin karşılığını alamaz. Bilakis ne kadar harcamaları ve yorulması artarsa, günahları da o kadar artar. Bilakis ilim ehlinden olan bir grup bu gayeler için yolculuğa çıkan kimse, yolcu için mübâh olan orucunu yiyemediği gibi namazlarını da kasr etmez. Yani ibadetlerini kısaltamaz. Allah daha iyi bilir.
Üçüncü edep/ kural: Yolculuğa çıkacak kimsenin istihâre etmesi gerekir:
Bu (istihâre) yüce bir sünnettir. Bu, İslam dininin yüce edeplerinden birisidir. İslam dini, Müslümanları bu edeple terbiye etmiştir. Müslüman, yapmak istediği mübâh olan her işinde istihâre etmelidir. Bu edep, kulluğu açıkça belirten bir edeptir. Çünkü istihârede, işini Yüce Allah’ın ilmine havale etmek ve onun ilmine sığınmak söz konusudur. Kul işlerinin sonucunu ve hayrın ancak Yüce Allah’ın bildiğini ikrar ediyor. İstihârede, kulluğu açıkça belirlemek, Allah’ın birliğini kabul etmek ve Yüce Allah’a sığınmak söz konusudur. Bu edep, haram olan seferlerde insanın günah işlemesine engel olur, başa gelecek kötülüklerden insanı korur. Çünkü haram olan yolculukta iyi niyeti zihinde canlandırmak mümkün değildir. İstihâre etmenin şekline gelince bu, Câbir’den (r.a.) rivayet edilen bir hadiste belirtildiği gibi, Peygamberimizin (s.a.s.) bizlere Kur’an sûresini öğretiği gibi, her iş için istihâre yapmayı öğretirdi. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Herhangi biriniz bir iş yapmak istediğinde, farz namazlardan ayrı olarak iki rekât namaz kılsın, sonra da şöyle desin: Allahım! Sen her şeyi bildiğin için, hakkımda hayırlı olanı bana da bildirmeni, senin gücün her şeye yettiği için, beni başarılı kılmanı ve hayırlı olanı nasip etmeni, senin büyük kereminden niyaz ederim. Çünkü senin gücün her şeye yeter, benimki yetmez; sen her şeyi bilirsin, ben bilemem. Şüphesiz sen görülüp bilinmeyenleri de bilirsin. Allahım! Eğer bu işin benim dinim, dünyam, âhiretim ve ömrümün sonu için hayırlı olduğunu biliyorsan onu yapmayı bana nasip et, kolaylık ver ve onu bana mübarek kıl. Şayet bu işin benim, dinim, dünyam ve âhiretim için kötü olduğunu biliyorsan onu benden, beni ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana nasip et, sonra da gönlümü bu sonuca yatır!” der ve isteyeceği şeyi söylerdi…”[4] Bu hadiste; kendisi için istihâre yapılan şeyin söylenmesi ve onun açıkça belirtilmesinin gerekli olduğuna dair bir delil vardır. Yine bu hadisten istihâre namazının farz dışında iki rekattan oluşmakta olduğuna dair delil vardır. Sonra kişi ihtiyacını istemeye başlar ve Yüce Allah’ın onun için takdir ettiğine veya kolaylaştırdığına bakar veya kalbinin sevdiği şeyi ister. Kalbin hemen ferahlanması / sevinmesi veya istihâre eden kimsenin (güzel) rüya görmesi vs. istiharenin zorunlu bir sonucu değildir.
Dördüncü edep/ kural: İstişâre etmek/ danışmak gerekir:
Bir kimse yolculuğa çıkmak istediği zaman, tecrübesine ya da dinine güvendiği akrabalarına ya da kardeşlerine danışması gerekir. Çünkü iki kişinin görüşü, bir kişinin görüşünden daha doğrudur. Bazen kardeşi, içinde faydası olan belirli bir şeyi yapmasını ona tavsiye edebilir. Ancak yolculuğa çıkmak isteyen kimsenin; yalnız dindar kimselere, akıl sahiplerine ve sevdiği kimselere danışması gerekir. Bu danışma, ancak öğüt almak için yapılır. Danışılan kişinin ona doğru ve samimî nasihat vermesi gerekir ki bu Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “…Senden nasihat dilerse, ona nasihat et.”[5]
Beşinci edep/ kural: Borçlunun borcunu ödemesi gerekir:
Borç sahibinin yolculuktan önce mazlumlarla helalleşmesi, borcunu ödemesi ve emanetleri iade etmesi vb. gerekir. Şayet bizzat kendisi emanetleri ehline geri verme imkânı yoksa kendi yerine o emanetleri sahiplerine verecek bir vekil tayin eder. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hicrete çıktığında yaptığı gibi. Peygamberimiz, emanetleri sahiplerine vermesi için kendi yerine Hz. Ali b. Ebî Tâlib’i vekil olarak bırakmıştır. Yüce Allah (c.c.) bir ayette şöyle buyurmuştur: “ Şüphesiz ki Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmederken adaletle hükmetmenizi emreder.”[6] Şayet yolcunun, borçlarını ödeyebilecek imkanı yoksa, en azından borç sahiplerinden izin alması gerekir.
Yolculukta çok sayıda zahmet ve tehlike mevcuttur. Bir kişinin, Yüce Allah’ın huzuruna kimsenin hakkıyla çıkmaması için, insanlara ait haklarından yüklerini hafifletmesi ( ve o hakları sahiplerine teslim etmesi) gerekir.
Altıncı edep/ kural: Bir kadının yanında mahremi olmadan yolculuğa çıkmaması gerekir:
Şüphesiz ki kadının bu şekilde yolculuğu haramdır ve yasaktır. Peygamber Efendimiz (s. a. s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Allaha ve ahiret gününe inanmış bir kadının, yanında kendisiyle evlenmesi haram olan bir yakını bulunmadan bir gün- bir gecelik, mesafede yolculuğa çıkması helal değildir.” [7]
Mahrem olanlardan maksat; sonsuza dek kendisiyle evlenilmesi haram olan; baba, kardeş, oğul, süt kardeşi ve benzerleridir. Bundan dolayı yanında kız kardeşinin eşi, kocasının kardeşi, amca çocukları ve benzerleri bulunursa, bunlarla beraber yolculuğa çıkması uygun değildir. Çünkü bunlar, kendileri ile beraber yolculuğa çıkılması helal olan mahremlerden sayılmazlar. Bu çok önemli bir problemdir. Alimler de bunun tehlikeli bir mesele olduğuna dikkat çekmişlerdir. Kadın, yolculuk esnasında evinde bulunduğu durumundan daha güçsüz olur. Bazen kötü niyetli kimseler ona göz dikerler. Veya yanında mahremlerinden birisi bulunmazsa, yabancı biri kadına tecavüz edebilir. Bazen de yardıma ihtiyacı olur. Veya mahreme ihtiyaç duyduğu bir sıkıntı başına gelebilir. Kadının bu hataya düşmemesi gerekir.
Yedinci edep/ kural: Yolculuğa çıkan kimsenin anne ve babasından izin alması gerekir:
Bu da yolculuğa çıkarken anne ve babasından izin alması gerekir. Çünkü onların rızası, bereketi celp eder. Onların öfkesi ise, zarar görmeye sebep olur. Onlardan izin istemek, gönülleri almak içindir. Aynı şekilde kölenin de efendisinden izin alması gerekir. Çünkü kölenin yolculuğa çıkabilmesi için efendisinin ona izin vermesi şarttır. Aynı şekilde kadının da kendisiyle birlikte bir mahremin bulunması şartıyla yolculuğa çıkması için eşinden izin alması, işçinin de iş sahibinden vs. izin alması gereklidir. Şüphesiz ki bunların izin istemeleri, problemleri ve ihtilaf konusunu tamamen ortadan kaldırır.
Sekizinci edep/ kural: Yolculuğa çıkacak kimsenin vasiyet etmesi gerekir:
Vasiyet etme konusu peygamberimizin (s.a.s.), bize tavsiye ettiği bir husustur. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Vasiyet etmeye değer bir şeyi bulunan Müslümanın, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir.”[8] Evinde yaşayan bir kimsenin durumu böyle iken şüphesiz ki vasiyet, şüpheli olan olaylara ve tehlikelere maruz kalabilecek yolculuğa çıkan kimseler için daha da gereklidir. Her hak sahibinin hakkına ulaşması için yolcunun vasiyete önem vermesi daha fazla gereklidir.
Dokuzuncu edep/ kural: Yolculuğa çıkan kimsenin birisini yerine vekil olarak tâyin etmesi gerekir:
Yolculuğa çıkacak kimsenin, kendi adına ailesine bakacak ve onların ihtiyaçlarını giderecek bir kimseyi yerine vekil olarak tâyin etmesi gerekir. Bu vekilin akrabalarından vs. den dinine ve aklına güvenecek bir kimse olması gerekir. Bu vekil, ev halkının durumlarını kontrol eder ve onların durumunu düzeltecek şeylerle onlara yardım eder. Aile reisi yolculukta olduğu sürece, (bu vekili) onun ailesini gözetir ve onları koruyacaktır. İnsanların çoğu bu edebi bilmekten gafildir. Halbuki peygamber efendimiz (s.a.s.), bu konuya önem veriyordu.
Onuncu edep/ kural: Yolculuğa çıkan kimsenin ailesine nafaka bırakması gerekir:
Yolculuğa çıkan kimsenin, seferde olduğu sürece ailesine yetecek kadar nafakayı onlar için bırakması gerekir. Böylece onlar kimseye muhtaç olmasınlar, borç almak zorunda kalmasınlar veya ihtiyaçlarını gidermek için insanlardan dilencilik yapma- sınlar diye. Veya onlar, günlük ihtiyaçlarını yerine getirmeler konusunda sıkıntıya düşmesinler diye onlara yetecek kadar nafaka bırakması gerekir. Çünkü ailenin bu durumlara düşmesi, hoş karşılanan bir durum değildir.
On birinci edep: Helal nafakayla azık temin etmek gerekir:
Bu berekete sebep olur. Müslüman, helal nafaka ile sevap kazanır. Helal rızık, duanın kabul edilmesine sebep olur. Haram nafakaya gelince, o duanın kabul edilmesine engel olur. Bu konuda peygamber efendimiz (s.a.s) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “…. Uzun yolculuğa katlanan, saçları birbirine karışan, toz toprak içinde kalan bu haliyle ellerini gökyüzüne açan ve Ya Rab! Ya Rab! diye (yalvaran) birini hatırlattı. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, haramla beslenmiş. Bunun duası nasıl kabul olunur. (buyurdu).”[9]
Yolcunun, Yüce Allah ile bağının daha kuvvetlenmesine muhtaç olur, ona yakınlaşmaya ve duasına icabet edilmesine sebep olur. Öyle ise yaptığı haram harcama ile duasının kabul edileceği kapıyı kendisine kapatmaması gerekir.
On ikinci edep/ kural: Yolcunun yanında yeterince nafaka bulundurması gerekir:
Bu nafakası yetersiz olduğunda, kişinin yolculuğu esnasında muhtaç olmaması içindir. Nafakası azalırsa, insanlardan dilenmek zorunda kalır. Yolculukta, çok miktarda yemek, içmek, konaklamak, ulaşım ve bunun dışındaki şeyler için nafakaya ihtiyaç vardır. Müslümanın kendi nefsini küçümsememesi gerekir.
On üçüncü edep/kural: Yolculuğa çıkan kimsenin eşleri arasında kura çekmesi gerekir.
Adamın birden fazla eşi varsa, o eşlerden kimin kurası çıkarsa onunla yolculuğa çıkacaktır. Peygamber efendimizin (s.a.s.) yaptığı gibi yapması gerekir. Şüphesiz ki, peygamberimiz (s.a.s.): “ O, yolculuğa çıkmak istediği zaman eşleri arasında kura çekerdi. Onlardan hangisinin kurası çıkarsa, peygamberimiz (s.a.s.), onunla beraber yola çıkardı.”[10] Bu, eşler arasındaki problemleri ve kıskançlık kapısının kapatıl-masıdır. Çünkü kura kocanın iradesi ile gerçekleşmez.
Buradan bilinen şudur ki yolculuk uzun günler veya daha fazla sürerse, yolcu yanındaki eşiyle ihtiyacını giderir. Ancak yolculuk, saatler veya 1 gün sürerse, beraberinde eşinin eşlik etmesine ihtiyaç yoktur. Ancak yolculuk eşi ile ilgili bir konuda yapılırsa veya yolculuğa çıkılan yerde fitneden dolayı kocanın eşiyle gitmesine ihtiyaç varsa, bu durumda kocanın eşiyle birlikte yolculuğa çıkması gerekir.
On dördüncü edep: İyi (salih) arkadaşlarla yolculuğa çıkmak gerekir:
Çünkü peygamber efendimiz (s.a.s.), tek başına yolculuğa çıkmayı yasaklamıştır. Peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Eğer insanlar, yalnız başına yolculuk yapmakta ne sakıncalar olduğunu (ne kötü sonuçlar doğurduğunu) benim kadar bilselerdi, hiç bir binek sahibi (yolcu) gece yolculuğuna yalnız başına çıkmazdı.”[11] Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Bir kimsenin tek başına gecelemesini veya tek başına yolculuğa çıkmasını yasakladı.”[12]
Bazen yolcu, yolculukta bir engele maruz kalabilir. Mesela aracı bozulur veya arkadaşına ihtiyaç duyacağı bir şey veya bir olay gerçekleşebilir. Arkadaşları bulunursa zorluklara karşı ona yardım ederler, ona destek olurlar ve sıkıntılarını hafifletip onu zorluktan kurtarabilir. Veya yolcu herhangi bir işte tereddüt ederse, yapacağı daha iyi işi göstermesinde ona ihtiyaç duyar. Aynı şekilde, yolcu yalnız iken bazen şeytanlar onunla oynayabilirler veya şeytan onun kalbinde vesvese yapar; Yanında ailesi ve tanıdıkları olmadığı halde onu günah işlemeye teşvik eder. Bundan dolayı yolculukta, din ve dünya işlerinde kendisine yardımcı olacak iyi (sâlih) arkadaşların onun yanında bulunması gerekir. Kötü arkadaşlarla yola çıkmaması gerekir. Çünkü onlar bazen günahı süsleyip onu günah işlemeye teşvik ederler. Bazen de durumları ve davranışlarıyla ona eziyet ederler ve onun sıkıntı çekmesine vesile olurlar. Yolcu da onlardan hoşuna gitmeyen davranışları görebilir. Yolculuk, onun ahlakının daralmasına ve moralinin bozulmasına sebep olabilir.
On beşinci edep/ kural: Yolculuk arkadaşlarının üç kişiden az olmaması gerekir:
Bu edebin peygamber efendimizin (s.a.s.), bize yaptığı rehberliğin tamamlanma-sından sayılır. Şüphesiz ki, peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir yolcu bir şeytan, iki yolcu iki şeytan, üç yolcu ise kâfiledir.”[13] Bu hadisteki sayı, mümkün ise üç kişi olmalıdır. Fakat bir adam, yalnız başına yolculuğa çıkmaya mecbur kalırsa ve üç arkadaşı bulması mümkün değilse, Yüce Allah, hiç kimseye güç yettiremeyeceği şeyden yükümlü tutmaz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “ O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’a isyandan kaçının.”[14]
On altıncı edep/kural: Aile ve akrabalarla vedalaşmak gerekir:
Bu vedalaşma, onların hatırlarını hoşnut edicidir. Yolcunun, Peygamber efendi-mizin (s.a.s.) yaptığı gibi yapması gerekir. Peygamber efendimiz (s.a.s.), yolculuğa çıkarken ailesiyle vedalaşırdı ve onlara şöyle derdi: “Ben, sizi kendisine emanet edilenlerin zayi olmadığı Allah’a emanet ediyorum.”[15] O, ailesini Allah’a emanet ettiğinde Allah da onları, onun için muhafaza eder. Onlarda şöyle diyerek onu uğurlardı. “Dinini koruyup, emanetlerini ifa etmeniz ve amellerini hayırla sonuçlan-dırman hususunda sizi Allah’a emanet ederiz” [16] Peygamber efendimiz (s.a.s.) ashabından yolculuğa gidenleri uğurlardı. Onlar da ona şöyle derlerdi: “Allah seni takvayla rızıklandırsın, günahını bağışlasın, bulunduğun her yerde hayır yapmanı kolaylaştırsın!” [17] Bu da peygamber efendimiz tarafından gerçekleştirildi. Ashab da peygamber efendimize (s.a.s.), Allah Teâlâ’ya karşı takvayı tavsiye ederlerdi. Peygamber efendimize (s.a.s.) ashabından biri sefere çıkmadan önce geldi ve şöyle dedi: “Bana tavsiye et!” Peygamber efendimiz (s.a.s), ona şöyle dedi: “Size, Allah’a çok saygı duymanızı tavsiye ediyorum. Her yüksek yerde ona tekbir getirmeni (tavsiye ederim.). Adam gidince Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle dedi: “Allah’ım ona uzakları yakın et, yolculuğunu kolaylaştır.”[18]
Eş-Şeref: o yüksek olan yer demektir.
On yedinci edep/ kural: Arkadaşlar arasında bir emir (reis, başkan) seçmek gerekir:
Bu edep, İslam dininin, yüksek edeplerinden biridir. Bunun Allah’tan başka kimsenin bilmediği nice faydaları vardır. Yolculukta emir olmaması sebebiyle nice insanlar hüsrana uğradı, ayrılığa ve ihtilafa düştüler. Emir, yolcular arasında meydana gelen ihtilaflara çözüm bulur. Onlar için en faydalı olanı seçer. Böylece yolculukta onların işleri düzene girer. Peygamber efendimiz (s.a.s.), yolcuların kendilerine bir emir seçmelerini şu sözüyle emretmiştir: “ Üç kişi yolculuğa çıktıkları takdirde, başlarına aralarından birisini emir tayin etsinler!” [19] Fakat eğer mümkünse, Emir’in onların en faziletlisi, akıl ve dinen en hayırlısı ve onların en sabırlısı, en sakini, en tecrübelisi ve en hikmetlisi ve en çok deneyimlisi olması gerekir. Şüphesiz ki bu durumda emir, hakka en yakın ve en faydalı olanı seçmeye güç yettirebilir.
On sekizinci edep/ kural: yolcuların Emir’lerine itaat etmeleri gerekir:
Allaha isyan etmeyi emretmiyorsa, Emir’e itaat zorunludur. Emir, onlar için en faydalıyı seçmeye devam ediyorsa, ona isyan etmemek ve onun emrine razı olmak gerekir. Şayet şeriat’e aykırı bir emir verirse, ona uymak caiz değildir. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Yüce Allah’a isyan hususunda hiçbir mahluka itaat yoktur. İtaat, ancak meşru konulardadır.”[20]
Bu yönden Emir’in Allah’ın emrine aykırı olan bir emir vermesi caiz değildir.
On dokuzuncu edep/kural: Emir’in yolcularla istişare etmesi gerekir:
Emir’in tek başına diğer yolcular olmaksızın kararları almaması gerekir. Fakat emirin onlarla istişare etmesi gerekir. Onların görüşlerini dinleyip doğru olanı seçmesi gerekir. Çünkü emir, o görüşler arasında doğru olan görüşü bulabilir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “ İşleri, kendi aralarında istişare (danışma) iledir.” [21] Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurmuştur: “ (Yapacağın işler hususunda) Onlarla istişare et!”[22] Emir’in, yolcuların görüşlerinden ya da kendi görüşlerinde doğru olanı seçmesi gerekir. Kendi görüşü, kabul edilmeyen kimselerin emir’in görüşüne aykırı davranmaması ve kavga çıkaramaması gerekir. Veya emiri kınamaması vs. gerekir. Bilakis yolcular grubunun fikrini kabul etmesi gerekir. Diğerlerinin kışkırtmalarına, birliğin dağıtıl-masına ve yolcu grubunun ayrılığa düşmesine sebep olmamalıdır.
[1]– Buhârî, Sahîh, (No: 1); Müslim, Sahîh, (No: 1907). Bu hadis, Hz. Ömer’den rivayet edilmiştir.
[2] – Buhârî, Sahîh, (No:2996) Bu hadis, Ebu Musa el-Eş’arî’den rivayet edilmiştir.
[3] – Buhârî, Sahîh, (No: 1295); Müslim, Sahîh, (No:1628); Ebu Davud, Sünen, (No:2484). Bu hadis, Sa’d b. Ebi Vakkâs’dan rivayet edilmiştir.
[4] – Buhârî, Sahîh, (No: 1162, 6382, 7390). Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir.
[5] – Müslim, Sahîh, (No: 2162). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir; ayrıca bu hadis “Sahîhayn” da da geçmektedir.
[6] – Nisâ suresi, 4: 58.
[7]– Buhârî, Sahîh, (No:1088); Müslim, Sahîh, (No:1339); Ebu Dâvud, Sünen, Menâsîk 2; Tirmizî, Sünen, Redâ’ 15; İbn Mâce, Sünen, Menâsîk 7. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[8] – Buhârî, Sahîh, Vesâyâ 1 (No: 2738); Müslim, Sahîh, Vasiyyet 1, 2 (No: 1627); Ebû Dâvud, Sünen, Vesâyâ 1; Tirmizî, Sünen, Vesâyâ 1; İbn Mâce, Sünen, Vesâyâ 2. Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.
[9]– Müslim, Sahîh, (No: 1015). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[10] – Buhârî, Sahîh, (No:2879). Bu hadis, Hz. Aişe’den rivayet edilmiştir.
[11] – el-Buhârî, Sahîh, (No: 2998). Bu hadis, Abdullah b. Ömer’den rivayet edilmiştir.
[12] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: 91. Bu hadis, Abdullah b. Ömer’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6919).
[13] – Mâlik, el-Muvaṭṭa’, (No: 1788); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:186; Ebû Dâvûd, Sünen, (No: 2607); et-Tirmizî, Sünen, (No: 1674). Tirmizî, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2: 102. El-Hâkim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşünü benimsemiştir. Bu hadis, ‘Amr b. Şu’ayb’dan, o da, babasından, babası da dedesinden rivayet etmiştir; el-Elbânî, es-Silsiletu’s-sahîha, (No. 62).
[14] – Teğâbün suresi, 64: 16.
[15] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: 403; İbn Mace, es-Sünen, (No: 2825). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 958).
[16] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:25, 38; Ebû Dâvûd, es-Sünen, (No: 2600); en-Nesâî, es-Sünen, 5: 10346; et-Tirmizî, Sünen, (No: 3443). Tirmizî, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; İbn Mâce, Sünen, (No: 2826). Bu hadis, İbn ömer’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 957).
[17] – et-Tirmizî, Sünen, (No: 3444). Tirmizî, bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:97. Bu hadis, Enes’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 3579).
[18] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: 325; et-Tirmizî, Sünen, (No:3445). Tirmizî, bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbn Mace, Sünen, (No: 2771); İbn Ebî Şeybe, el-Musannaf, (No: 29608); el-Hâkim, el-Müstedrek, 2: 98. El-Hâkim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşünü benimsemiştir; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 5: 251; İbn Huzeyme, Sahîh, (No: 2561). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 2545).
[19] – Ebû Dâvûd, Sünen, (No: 2608); Ebû ‘Avâne, Müsned, 5:117; ez-Ziyâ, el-Ehâdîsu’l-muhtâre. Bu hadis, Ebû Sa’id’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 500).
[20] – Buhârî, Sahîh, (No: 168).
[21] – Şûrâ suresi, 42: 38.
[22] – Âl-i İmrân suresi, 3:159.
Bir yanıt bırakın