YOLCULUK EDEPLERİ II.

 

Yirminci edep: Emir’in yolculara yumuşak davranması gerekir:

Emir, yolculara zahmet vermeyecek, yapamadıkları şeyleri onlara yüklemeyecek, onları en kuvvetli kimse gibi hareket etmeye zorlamayacak. Bilakis zayıf kimse gibi yavaş yürür; yaşlıyı, zayıfı, hastayı gözetip onlara merhamet eder, onlara acır ve yumuşak davranır. Peygamber efendimizin (s.a.s.) davranışları böyle idi; Zira peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle davranırdı: “Yolculuk esnasında arkadan yürür, zayıfa kolaylık sağlar, yürümekte güçlük çeken kimseleri terkisine bindirir ve onlara dua ederdi.[1] “Yuzcî ez-za’ife” ibaresinin manası: Yani peygamberimiz zayıf kimselerle birlikte yürüyordu.[2]

Farz edelim bir topluluk birlikte otomobilleriyle sefere çıktılar. Otomobillerin bazıları diğerlerinden daha güçlü ve daha hızlıdır. Onlara sıkıntı olmaması için konvoy öncüsü ve emirinin onlardan en zayıf olan kimseye göre hareket etmesi gerekir.

Başkanın göz önünde bulundurması gereken hususlardan birisi de şudur: Yolculuğun eziyetini kolaylaştıracak, milletin topluluğunu koruyacak ve onlardan şeytanların vesvesesini uzaklaştıracak bir yumu-şaklıkla hareket etmesi gereken şeylerdendir. Fakat bu yumuşaklıkla birlikte zaaf ve zorbalık olmadan emir, insanları uygun şeylere yönlen-direcek kararlılık, kişisel güç ve azim sahibi olması gerekir.

 Yirmi birinci edep: Perşembe günü yolculuğa çıkmak gerekir:

Bu yapılabilecek ise bunu yapmak sünnettir. Bir hadis’te peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Peygamber efendimiz (s.a.s.), Perşembe günü yolculuğa çıkardı. Perşembe gününün dışında(ki günler)de yolculuğa çıktığı çok nadirdir.” [3] Bu mübarek bir sünnettir. Mümkün olduğu kadarıyla bunu yapmaya çalışmak gerekir. Eğer mümkün değilse, özellikle perşembe günü dışında sefere çıkma icap ederse, bu hadise uymak şart değildir.

Yirmi ikinci edep: Yolculuğa erken çıkmak gerekir:

Mümkünse sabah erken yolculuğa çıkmak gerekir. Çünkü erken çıkmak, bereketi celp eder, zindelik için daha uygun ve seferi hızlandırıp hedefe ulaşmak için en uygun zamandır. Peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:  “Allah’ım! Sabahın erken vakitte yapılan şeyleri ümmetim için bereketli kıl.” Peygamberimiz (s.a.s.), bir askeri birliği veya orduyu bir yere gönderdiğinde sabahleyin erken saatte gönderirdi.”[4] Mümkün olduğu kadar bu hususa uymak gerekir. Şüphesiz ki günün erken saatlerinde bereket vardır. Eğer mümkün değilse, bir sakıncası yoktur.

Yirmi üçüncü edep: Yolculukta uygun ulaşım araçlarını seçmek gerekir:

Özellikle yol sıkıntılı ise onu rahatsız etmemek için sefere çıkarken kişinin uygun ve rahat ulaşım araçlarını tercih etmesi gerekir. Zira rahatsız edici ulaşım araçları (örneğin: çok arıza yapan otomobil vb.) yolcuların ahlaklarını daraltır, onların gerekli hizmetleri eda etmelerini engeller. Hatta bazen yolculuklarını bozulmasına, aralarına kin ve anlaşamama gibi şeylerin girmesine sebep olabilir.

Yirmi dördüncü edep: Evden çıkarken ilgili duaların okunması/ zikirlerin yapılması gerekir:

Evden çıkma edepleri faslında bu konudan söz edildi. O zikir şöyledir: Allah’ın adıyla çıkıyorum! Allah’a güveniyorum. Günahtan kaçacak, ibadet edecek güç kuvvet, ancak Allah’ın yardımıyladır.” diye dua ederse, kendisine; ‘Doğruya iletildin, ihtiyaçların karşılandı, düşmanlarından korundun, diye cevap verilir. Şeytan da kendisinden uzaklaşır.”[5] Ve yine şu duayı okur: “Allah’ın adıyla çıkıyorum. Allah’a güveniyorum. Allah’ım! doğru yoldan sapmaktan, başkalarını saptır-maktan; hataya düşmekten, başkalarını da düşürmekten; haksızlık etmekten, haksızlığa uğramaktan; cahillik etmekten yahut cehalete maruz kalmaktan sana sığınırım.”[6] Bu zikirler, şeytanın kovulmasına, onları söyleyen kişinin korunmasına, insan ve cinlerin şerrinden korunmasına vesiledirler.

Yirmi beşinci edep: Binme esnasında okunacak dualar/ yapılacak zikirler:

İster uçak, gemi, tren, otomobil, deve veya diğer vasıtalara binmiş olsun; binen kişinin ilk başlayacağı şey: “Bismillah” olmalı. Sonra oturduğunda şunu okuyacak: “Allah’a hamd olsun. Bütün övgüler Allah’a mahsustur. Hiç de lâyık olmadığımız halde bize bunu müsahhar kılan Allah’ı tesbîh ederim.  Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz. Allah’a hamd olsun Allah’a hamd olsun, Allah’a hamd olsun. Ey Rabim sen ne yücesin, ey Rabbim sen ne yücesin,  ey Rabbim sen ne yücesin. Ben kendime zulmettim, beni bağışla. Günahları bağışlayan sadece sensin.” [7] Bu dua/zikir, peygamber efendimizin (s.a.s) yolculuk için bineğe binerken söylediği zikirlerdendir. Bu zikirlere ve diğer zikirlere çok dikkat etmek gerekir. Müslümanın, her durumda Allah’ın zikriyle bağlantılı olması gerekir.

Yirmi altıncı edep: Yolculuk esnasında yapılacak dualar :

Kişi binek hayvanıyla yolculuk için yola çıktığında veya ulaşım aracı yola çıktığında peygamber efendimizden (s.a.s.) rivayet edilen yolculuk duasıyla dua etmelidir. O dua şudur: “Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvâ, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz. Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcı, geride çoluk çoçuğu koruyucu sensin. Amin. Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvâ, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz. Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcı, geride çoluk çoçuğu koruyucu sensin. Amin. Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvâ, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz. Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcı, geride kalan çoluk çocuğu koruyucu sensin. Ey Allahım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım.” [8] وعثاء السفر’in manası; yani seferin zorlukları sıkıntıları demektir.  وكَآبَةُ الْمَنْظَرِ : yani üzüntü vb. şeylerden dolayı nefsin değişimi demektir. وسُوءُ المُنْقَلَبِ yani “dönüşün kötü olması” demektir.

Arıca yolcu, peygamber efendimizin (s.a.s.), duasında sığındığı şeyle (Allah’a) sığınır. Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.s.) yolculuğa çıktığında: “Yolculuğun güçlüklerinden, üzücü manzaralarla karşılaş-maktan, iyi iken kötü olmaktan, mazlumun bedduasından ve dönüşte mal ve çoluk çocuğu kötü hallerde bulmaktan Allaha sığınırdı.[9] Bazıları الحَوْرُبعد الكَوْنِ  yerine الحَوْرُبَعْدَ الكَوْرِ demişler. Yani bir şeyden başka bir şeye, doğruluktan eğriliğe, çokluktan azlığa geri dönmektir.[10]

Yirmi yedinci edep: Yolculukta yukarıya çıkmada ve iniş esnasında yapılacak zikirler:

Uçak yukarıya yöneldiğinde veya araba rampaya çıktığında sünnet olan yolcunun “Tekbir” getirmesidir. İnişe girdiğinde sünnet olan “Tesbîh” getirmektir. Câbir’den rivayet edilen hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle rivayet etmiştir:

Biz yolculuklarımızda yukarı çıktığımızda tekbir getirir ‘Allahu Ekber’ derdik, aşağı indiğimizde tesbihte bulunur, ‘Sübhanallah’ der-dik.[11]

Yirmi sekizinci edep: Yolcular arasında yardımlaşma olmalıdır:

Yani güçlü zayıfa yardım eder, zengin fakirle malını paylaşır ve yüklerini taşımada, yolculuğun eziyetlerini ve sıkıntılarını gidermede birbirine yardımcı olurlar. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “…İyilikte ve takva’da (Allah’ın yasaklarından sakınmada) yardım-laşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın…”[12] Bu yardım-laşma, sefer, vb. şeylerde arkadaşlar üzerinde yolculuğu kolaylaştıran, gerçek karşılıklı sevgiyi, dayanışmayı vs. Müslümanlar arasında dostluğu ortaya çıkarır. Peygamber efendimiz (s.a.s.), seferde iken insanlara şöyle buyurdular: “Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olma-yana versin.”[13] فَضْلُ ظَهْرٍ manası: ihtiyaçtan fazla binek hayvan, veya arabanın içinde boş olan yer; örneğin boş koltuk vb. şeyler.فَضْلُ زَادٍ  ibaresinin manası ise: ihtiyaçtan fazla yemek mal vb. şeyler.

Arkadaşlar arasında görev taksimini yapmak bu edebe dâhil olur; şöyle ki bu şahıs yemek satın alır; bu şahıs araba sürer; bu fazla ve arta kalanları ilgili torbalarına koyar; bu istirahat zamanında üzerinde oturulacak şeyleri hazırlar; vb. şeylerde görev taksimini yaparlar.

Yirmi dokuzuncu edep/ kural: Yolculukta iken istirahat etmek gerekir:

Özellikle yolculuk mesafesi uzun olduğunda binek/araba ve havanlarını rahatlatmak; arabaların yakıt, su vb. ihtiyaçlarını temin etmek; hayvanların yiyeceklerini temin etmek; aynı şekilde hayvanları dinlendirmek, onların zindeliğe kavuşmasını sağlamak ve yeme içme gibi ihtiyaçlarını temin etmek için mümkün olduğunda yolcular yolcu-lukta mola vermelidirler. Peygamber efendimiz : (s.a.s.): “Otu bol yerlerde yolculuk yaptığınız zaman, otlardan yararlanmaları için develere imkân veriniz.”[14] dediğinde buna işaret etmiştir. Ulaşım araçları seferin zorluklarına karşı dayanabilmeleri için bu edebe riayet etmeleri gerekir ve ayrıca eğer yolcu edebiliyorsa uyumalı; zira peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle davranıyordu:“ O, seferde iken geceleyin konaklandığında sağ tarafı üzerinde uzanır, sabaha doğru konaklandığında ise kolunu yere diker ve başını avucun üzerine koyardı.”[15] Bu hadiste, istirahat için uyumanın müstehap olduğuna delil olduğu gibi, mustehap olan uyku şeklinin açıklaması da vardır.

Otuzuncu edep/ kural: Yolcu konaklarken yapacağı zikir/ dua :

Yolcular dinlenmek için bir yere konakladıklarında, hadiste belir-tildiği gibi onlar, Allah’ın mükemmel kelimelerine sığınıyorlar. Peygamberimiz (s.a.s.), bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Kim bir yerde konaklar da sonra “Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine (âyet, sıfat ve isimlerine) sığınırım derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.”[16]

Bu değerli bir yönlendirmedir. Bazen insan, Allah’ın mükemmel kelime-lerine sığınmazsa”, şeytanlardan veya zararlı böceklerden vs. den zararlar dokunur. Allah en hayırlı koruyucudur.

Otuz birinci edep/ kural: Yolcular, dinlenmek için konaklandıklarında bir arada toplanmaları gerekir: 

İnsanlar yolculukta dinlenmek için herhangi bir yerde konaklandıklarında onların her birinin bir tarafa doğru dağılma-maları ve bir araya toplanmaları sünnettir. Böylece onlardan hiç kimse insanlardan, şeytandan veya zararlı bir hayvandan vs. gelen bir sıkıntıya veya zarara maruz kalmaz. Fakat onların mümkün olduğu kadar birbirlerine yakın durmaları gerekir. Şüphesiz ki yolcu insanlar, peygamberimiz (s.a.s.) döneminde konaklamak için bir yere indiklerinde onlar, dağ yollarında ve dere boylarında dağılıyorlardı. Peygamberimiz (s.a.s.), onlara şöyle buyurdu: “ Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağılmanız şeytandandır.” O günden sonra sahâbiler, konakladıkları yerlerde birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Hattâ şöyle diyebilirsin: “ Şayet sen onların üzerine bir elbise atsaydın, onların tamamı o elbisenin altında kalırlardı. Veya buna benzer bir ifade kullanılmıştır.[17] Bu yüce ve güzel bir sünnettir. Bu sünneti uygulayan kimse için bu sünette çok sayıda hayırlar mevcuttur.

Otuz üçüncü edep/ kural: Yolun ortasında konaklamamak gerekir:

Bu da aynı şekilde bir İslâmî edeptir. İnsanlar yolculukta dinlenmek üzere konaklandıklarında onların yolun ortasında konak-lamaktan sakınmaları gerekir. Bilakis onların yolun kenarında konaklanmaları gerekir. Çünkü hayvanların yolu tehlikelidir. O yol, zamanımızda otomobillerin vs. nin yoludur. Veya genel olarak ulaşım araçlarının içinde hareket ettiği yoldur. Bazen süratli bir otomobil insana çarpabilir. Ve özellikle yolcular arasında yolun ortasına toplanan küçük çocuklar olduğunda daha tehlikeli olur. Bazen de yolun ortasında böcekler ve insanların yemeğini arayan hayvanlar olabilir. Veya bunlar, içinde yürümeye hazırlanmış bir yolu arayabilirler. Bundan dolayı peygamberimiz (s.a.s.), yolcuların yolun ortasında konaklamaktan sakınmaları için onlara yol göstermiştir. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Yolcu-lukta mola verirseniz yolda (konaklamaktan) sakının. Çünkü yol hayvanların ve geceleyin yılanların sığınağıdır…”[18] Aynı şekilde peygamberimiz (s.a.s.), başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “ Sakın yolun ortasında konaklamayın ve orada namaz kılmayınız. Çünkü orası yılanların ve yırtıcı canavarların sığınağıdır. Ve sakın yollarda büyük abdestinizi bozmayınız! Çünkü böyle yapmak lanetlenmeyi gerektirir.”[19] Yani kim yolun ortasında büyük abdestini bozarsa, o insanların lanetine maruz kalır.

Otuz üçüncü edep/ kural: Genel olarak gece yolculuğa çıkmak gerekir:

Şayet gece yola çıkmak mümkün ise, yolcu da ulaşım araçlarını bulabilirse ve bu da bir zarar görmesine sebep olmazsa, gece yolculuğa çıkması iyi bir davranıştır. Ancak yolcu gece yolculuğundan zarar görürse ve sıkıntıya düşerse, örneğin gözleri iyi görmüyorsa veya genel bir ulaşım aracında yolculuk yapmak mecburiyetinde kalırsa ve onlardan sonra yolculuğa çıkma imkânı yoksa, gece yola çıkması iyi bir davranış değildir. Yolcunun gece yolculuğuna çıkma imkânı varsa, gece yolculuğunun, şüphesiz ki gündüz yolculuğundan daha az sıkıntısı vardır. Peygamberimiz (s.a.s.), gece yolcu-luğa çıkmaya teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Gece yolculuğunu tercih ediniz. Zira geceleyin yeryüzü dürülür (rahat yolculuk yapılır).”[20] Bu hadisteki “Tayyu’l-erd”den maksat: Gece yolculuğunda sıkıntılar az olabilir, demektir. Bazen de gerçekten yeryüzü dürülür. Bu husus, Yüce Allah’ın kuvveti dahilindedir.

Otuz dördüncü edep/ kural : Seher vaktinde zikretmek gerekir:

Yolcu seher vaktine girdiğinde, onun peygamberimizden rivayet edilen bu değerli zikri yapması sünnettir: “ Bir dinleyen bu sesimi başkalarına işittirsin. Biz Allah’a nimetlerinden ve güzel imtihanından dolayı hamd ederiz. Ey Rabbimiz! Bizi koru! Üzerimize bol nimetlerinin fazlasını ver. Bunu cehennemden Allah’a sığınarak söylüyorum,” dermiş.”[21] سَمَّعَ :Yani işiten birisi benim bu sözümü başkasına ulaştırsın. Bazıları da سَمِعَ  olarak okumuştur. Onun manası: “ Gören birisi gördü.” Demektir. El-Hattâbî, şöyle demiştir: “Bunun gerçek anlamı; duyan kimse (bunu) duysun. Gören kimse de bizim Allah’ın nimetlerine hamd etmemize şahitlik etsin.” وَ حُسْنُ بَلَائِهِ  : Yani onun cömertliği ve bize verdiği nimetleri, demektir. “Ey Rabbimiz! Bizi koru! Ve üzerimize bol nimetlerinin fazlasını ver.” Yani; Bizi koru ve bizi gözet, bizi muhafaza et! Ve bize nimetlerini bol bol vererek bize iyilikte bulun. Bizi, hoşlanmadığımız her türlü kötülükten koru. “Allah’ım! Bizi cehennem ateşinden koru.” Yani; Yüce Allah’tan beni cehennemden koru-masını ve muhafaza etmesini istediğimde bunları söylüyorum.”[22]

Otuz beşinci edep/ kural: Zikir ve itaat için vakti ganimet bilmek:

Yolcunun mümkün olduğu kadar ve her fırsat bulduğunda zamanını Allah’a zikir ve itaat etmekle geçirmesi gerekir. Bu da Kur’ân-ı Kerîmi okumakla ve onun manaları üzerinde düşünmekle, sürekli Allah’a zikir etmekle ve etrafında bulunan her şey hakkında tefekkür etmekle, arkadaş-larına iyilik yapmakla ve konakladığı yerde zikir etmek, Kur’an ve gücü yettiğinde namaz kılmak gibi iyi bir eser bırakmakla zamanını geçirmesi gerekir. Enes (b. Mâlik) (r.a.) şöyle bir demiştir: “ Biz bir yerde konakla-dığımız zaman develerin yüklerini çözüp onları rahatlatmadan nafile namazı kılmazdık.”[23]

لَا نَسْبَحُ : ibaresinin manası: “Yani nafile namaz kılmazdık,” demektir. Bazıları da bunun manası: “ Kuşluk namazı” demektir. Her hal û karda o, sahabenin konakladığı her yerde yapmadıkları iyi ve faydalı bir şeydir.  Çünkü o yer, kıyamet günü orada konaklayan kimselerin, yaptıkları iyi ve faydalı şeyler hakkında ve üzerinde yapılan faydalı olmayan şeyler hakkında da şahitlik eder. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “ İşte o gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü rabbin ona vahyetmiştir.”[24] Başka bir ayette şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ölüleri biz diriltiriz ve insanların dünyada yaptık-larını ve öldükten sonra geride bıraktıkları eserlerini biz yazarız. Zaten biz, her şeyi açık bir kitapta (yani Levh-i Mahfuz’da) sayıp kaydetmişizdir.”[25]

Allahı, çokça zikretmek, insanı meleklere arkadaş yapar. Fazilet olarak bu konuda şu hadis yeterlidir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “ Bir bineğe binen bir yolcu yolunda Allah ve onun zikri ile başbaşa kalırsa, kesinlikle onun terikesine bir melek biner. Bineğe binen bir yolcu bir şiir veya benzeri bir şey ile başbaşa kalırsa kesinlikle onun terikesine bir şeytan biner.”[26] Bu hadis, Arabayı süren kimsenin Kur’ân, dinî programlar ve faydalı konfe-ranslarla meşgul olmaya hırslı olan kimse ile yolculuğunda sürekli şarkı ve türküleri ve benzeri şeyleri dinlemeye devam eden kimse arasındaki farkı açıklamaya yeterlidir. Bazen yolculuk esnasında bir kaza geçirebilir ve Allah korusun kötü sonuçla eceli gelebilir.

Otuz altıncı edep/ kural: Yolcunun günahlardan kaçınması gerekir.

Şüphesiz ki küçük ve büyük günahları terk etmek her zaman gereklidir. Ancak bazen şeytan yolcuya günah işlemeyi süslü gösterir ve günah işlemenin güzel bir şey olduğunu ona gösterir. Özellikle kimsenin tanımadığı bir ülkede olduğu zaman, şeytan yolcuya kötülük ve fitneye devam etmesini ve zina yapmayı ona süslü gösterir.  Nice kadınlar vardır ki kendi ülkesinde kapalı ve utangaçtır. Ülkesinden çıkınca süslerini gösterir ve açılır ve günah-ları işlemeye cesaret gösterir. Nice erkeklerde vardır ki ülkesinden çıktığı zaman eğlence ve fitne yerlerine girer veya ahlaksız kimselerin kıyafetini giyer. Malını ve zamanını Allah’a isyan etmede kullanır.

Bu durumda kişinin insanlardan utandığını ve Allah’tan korkmadığına dair bir delildir. Bu ne kötü bir ahlaktır. Çünkü Yüce Allah, onu her yerde görür. Şayet o gerçekten Allah’tan utansaydı, ister evinde olsun, ister yolculukta olsun ve ister arkadaşlarla beraber olsun, ister yalnız başına olsun devamlı Allah’a itaat ederdi.

Otuz yedinci edep/ kural:  Yolcunun çokça dua etmesi gerekir:

Çokça dua etmek, Müslümanın her zaman yapması ve özellikle duanın kabul olacağı zamanlarda çokça dua etmesi gerekir. Yolcunun duası kabul edilir. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “ Kabul edilme-sinde hiç şüphe olmayan üç dua vardır: Bunlar babanın çocuğuna duası, yolcunun duası ve mazlumun duası.”[27]  Böylece yolcu kendi şahsı, ailesi, (Müslüman) kardeşleri ve bütün Müslümanların dünya ve ahirette faydaları için dua edecektir. Daha önce geçen dua edeplerine de uymaya özen göster-mesi gerekir.

Otuz sekizinci edep/ kural: Yolcu memleketine acele dönmeye gayret göstermelidir:

Yani yolcu, yolculuktaki işini bitirdikten sonra hemen geri dönecek. Şayet belirli bir gaye için yolculuğa çıkmışsa, ihtiyacını giderdikten sonra ülkesine geri dönmesi sünnettir. Bu da peygam-berimizin (s.a.s.) şu hadisinden anlaşılmaktadır: “Yolculuk, bir çeşit azaptır. Doğru dürüst yemekten, içmekten ve uyumaktan sizi alıkoyar. Herhangi biriniz işini bitirince, evine dönmekte acele etsin.” [28]       نُهْمَتَهُ  “Nuhmetehu”  kelimesinin manası: “ihtiyacını ve (yolculuk) gayesini,” demektir.

Otuz dokuzuncu edep/kural : Yolcunun, ailesi için bazı hediyeleri getirmesi gerekir:

Bu husus, selefin (r.a) bize gösterdiği bir yoldur. Bu hediyeleri getirmede, aile-sine karşı nazik ve kibar bir davranıştır. Onların gönüllerini alma, onları sevindirmek ve aile reisinin yolculukta aile fertlerinden uzak kalmasını telafi etmeye vesile olur.

    Kırkıncı edep/kural: Yolcunun geceleyin ailesinin yanına dönmemesi gerekir:

Ancak ailesine daha önce gece döneceğini bildirmişse veya onlara tele-fonla bildirirse, gece ailesinin yanına dönebilir. Ancak ailesine haber vermeden ansızın gece evine dönmesi ve özellikle gurbette kalması uzun sürmüşse, gece dönmesi yasaklanmıştır. Bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Peygamberimiz (s.a.s.), yolculuktan dönen kimsenin evine geceleyin dönmesini yasakladı.”[29] Bu durumda kadın, kocasının kendisinin hain olduğunu zanneder ve bundan dolayı kocası, geceleyin ansızın evine döner. Bazen ailesi onun gece dönüşünü beklemeden onun kapıyı çalması veya kapı zilini çalması ailesini rahatsız edebilir. Bazen eşi, kocasının dönmesine hazır olmayabilir, kendi nefsini (süslenmesini) ihmal edebilir. Böylece kocası, onu hoşlanmadığı bir şekilde görebilir. Ancak gece dönmek üzere, sabah yolculuğa çıktığında ve ailesinin de bu durumdan haberi varsa, kocanın gece dönmesinde bir sakınca yoktur. İnşaallah.

Kırk birinci edep/kural: Yolcunun, yolculuktan döneceğini ailesine bildirmesi gerekir:

Bu bildirme ister mektupla olsun, ister telefon vs. ile olsun. Ailesine (eve dönüş) yolunda olduğunu veya falan günde falan saatte döneceğini onlara bildirmesi gerekir. Böylece onlar da onu karşılamak için hazırlıkları yapacaklar ve onu karşılamaya hazırlanırlar. Ashap seferden dönerken peygamberimiz (s.a.s.), onlara şöyle buyurmuştu: “ Ağır olun da (oraya) geceleyin (yani yatsı zamanı) girelim, Tâ ki; dağınık saçlı kadın taransın, kocası gurbette olan da usturasını kullansın!”[30]Müslümanların peygambe-rimizin gösterdiği bu öğüte uymaları gerekir.

Kırk ikinci edep/ kural: Yolculuktan dönüşünde, yolcuyu karşılamak gerekir:

Özellikle yolculuktaki süresi günlerce veya şehirlerce uzarsa, onu karşılamak gerekir. Mümkün olduğunda akrabalar çocuklarıyla beraber onu karşılamak için dışarı çıkarlar. Şüphesiz ki “Peygamberimiz (s.a.s.), yolcu-luktan döndüğü zaman, Medine’ye girmeden yakınlarının çocukları tarafın-dan karşılanırdı.”[31] Bu İslam dinine ait güzel bir edeptir. Bu edebi uygula-yanları bir yana bırakalım, bilenler bile çok azdır.

Kırk üçüncü edep/kural: Yolcu yolculuktan döndüğünde onu kucak-lamak gerekir:

Enes (b. Mâlik) (r.a.) şöyle demiştir: “Peygamberimizin ashabı karşılaş-tıklarında el sıkışırlardı, yolculuktan döndükleri zaman ise kucaklaşırlar-dı.”[32] Bu davranış, insanların seferde olan kimsenin dönmesine sevindiklerini ve onu görmeyi çok özlediklerini ortaya koymak için yaptıkları bir davra-nıştır. Ayrıca yolculuktan dönen kimse de, bu davranıştan dolayı memnun olur ve sevinir.

Kırk dördüncü edep/ kural: Yolcu yolculuktan döndüğünde, ilk önce camiye gidip namaz kılması gerekir:

Yani yolculuktan dönen kimse evine gitmeden önce camiye gitmeli ve orada iki rekât namaz kılmalıdır. Bu davranışında, selametle evine ulaştığı için Allah’ın nimetine şükretmek ve ailesinin kendisini karşılamaya hazırlan-maları için onlara daha uzun bir süre tanımış olur. Gerçekten:  “Peygambe-rimiz (s.a.s.), bir yolculuktan döndüğü zaman, ilk iş olarak camiye giderdi ve orada iki rekât namaz kılardı.”[33]  Bu edep, çok büyük ve kıymetli bir sünnettir. Zamanımızda bu sünneti uygulayan Müslümanların sayısı çok azdır. Bu edebi devamlı uygulayan kimseler için Yüce Allah tarafından verilen büyük bir bereket vardır.

Kırk beşinci edep/ kural: Yolcu yolculuktan döndüğünde (ziyaretine gelen) insanlar için yemek hazırlatması gerekir:

Özellikle yolcu uzun süre seferde kalmışsa, bir süre kendisinden haber alınmazsa ve sonra evine geri dönerse, şayet ailesini ve komşularını vereceği yemek üzerinde bir araya toplayabilirse, yemek vermesi güzel bir davranıştır. Şüphesiz ki bu yemek, yolcunun seferden dönmesiyle neşe ve sevinç ortamını oluşturur. Ayrıca bu davranışında, Yüce Allah’n nimetine açıkça şükretmesi söz konusudur. Şüphesiz ki: “Peygamberimiz (s.a.s.), Medine’ye döndüğü zaman ya bir deve veya bir sığır keserdi (ve yemek hazırlatarak ashabına yemek yedirirdi).[34] Hiç şüphe yok ki bu edebe uymanın aile, komşular ve dostlar üzerinde çok güzel ve büyük bir etkisi vardır. Her ne kadar, bu yemek büyük bir masrafa mal olsa bile, fakat onun faydası ve güzel etkileri yapılan masrafa değer. Sonra bu davranış her hal û karda bir sünnettir.

Bu edep, seferle ilgili edepler ve sünnetlerden tespit etmemiz mümkün olan edeplerin sonuncusudur. Bu edeplerin sayısı kırk beş tanedir. ‘Âlemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.[35]

 

 

 

 

[1]–  Ebu Davud, Sünen, (No: 2639; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:115. el-Hâkim bu hadisin “sahîh” olduğunu belirtmiştir. ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, Cabir’den rivayet edilmiştir. el-Elbânî, Sahîhu Ebi Dâvud, (No: 2298).

[2] – Halîl Ahmed Es-Sehârenfûri, Bezlü’l-mechud fi halli Ebi Davûd, 10: 149.

[3] – Buhârî, Sahîh, , (No: 2949). Bu hadis, Ka’b b. Mâlik’ten rivayet edilmiştir.

[4]–  Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1:417; Ebu Dâvud, Sünen, (No:2006); et-Tirmizî, Sünen, (No: 1212), et-Tirmizî bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbnu Mâce, Sünen, (No: 2236); İbnu Hibbân, Sahîh, (No: 4735). Bu hadis, Sahr el-Ğâmidî’den rivayet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 1300).

[5] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6: 306; et-Tirmizî, Sünen, (No: 3427), et-Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; Nesâî, Sünen, 8: 268; İbnu Mâce, Sünen, (No: 3884); el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 519, el-Hâkim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşünü uygun görmüştür; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 8:268; İbn es-Sünnî, ‘Amelu’l-yevm ve’l-leyle,  (No: 176). Bu hadis, Ümmü Seleme’den rivâyet edilmiştir; El-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 4708).

[6] – Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6:306; Ebu Dâvud, es-Sünen, (No: 5095); et-Tirmizî, Sünen, (No: 3426), et-Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; en-Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 5: 251 (No: 9917/5);  İbn es-Sünnî, ‘Amelu’l-yevm ve’l-leyle,  (No: 178).Ve diğerleri. Bu hadis, Enes b. Mâlik’ten rivayet edilmiştir; El-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 4249).

[7] – Ebu Dâvud, Sünen, (No:2602); Tirmizî, Sünen, (No: 3446), Tirmizî, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis Ali b. Ebi Talip’ten rivayet edilmiştir. el-Hâkim, el-Müstedrek, 2: 98-99, el-Hâkim, bu hadisin “sahîh” olduğunu belirtmiştir, ez- Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır; el-Elbânî, Sahîhu’t-Tirmizî, (3:156).

[8] – Müslim, Sahîh, (No: 1342), Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.

[9] – Müslim, Sahîh, (No: 1343) Bu hadis, Abdullah b. Sercis’ten rivayet edilmiştir.

[10] – Nevevî, Şerhü’n-Nevevî ’alâ Sâhihî Müslim, 9: 158-159.

[11] – Buhârî, Sahîh, (No: 2993). Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir.

[12]Mâide suresi, 5: 2.

[13] – Müslim, Sâhîh, (No: 1728). Bu hadis, Ebu Sa’id’den rivayet edilmiştir.

[14] – Müslim, Sahîh, (No: 1526). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[15] – Müslim, Sâhîh, (No: 683). Bu hadis, Enes’ten rivayet edilmiştir.

[16]– Müslim, Sahih, Zikir 54, 55; Tirmizî, Sünen, Daavât 40. Bu hadis, Havle bint Hâkîm’den rivayet edilmiştir.

[17] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4: 193; Ebû Dâvud, Sünen, (No: 2628) el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:115. El-Hâkim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, Ebu Sa’lebe el-Huşenî’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 2288).

[18] – Müslim, Sahîh, (No: 1526). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[19]– İbn Mâce, Sünen, (No: 329), Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 2673).

[20] – Ebu Dâvud, Sünen, (No: 2571); el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:14; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 5:256). Bu hadis, Enes b. Mâlik’ten rivayet edilmiştir, el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 445 te bu hadisi tahric etmiştir. El-Hâkim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır; Ebû Nu’aym, Hilyetü’l-evliyâ, 9: 20. Bu hadis, Enes’ten rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 4064). ed-Dülce: Gece karanlığında yürümektir.

[21] – Müslim, Sahîh, (No: 2718). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[22] – Bknz. Müslim, Sahîh, (4:2086). Muhammed Fuad Abdülbakî’nin tertibi ile.

[23] – Ebu Dâvud, Sünen, (No: 2551). Bu hadis, Enes’ten rivayet etmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 2224).

[24]Zilzâl suresi, 99: 4-5.

[25] – Yâ sîn suresi, 36: 12.

[26] – et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 17: 895. Bu hadis, ‘Ukbe b. ‘Âmir’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 5706).

[27] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: 258, 434, 478; et-Tayâlisî, Müsned, (No: 1265); Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. 70; Ebu Dâvud, Sünen, (No: 1536); et-Tirmizî, Sünen, (No: 1905); İbn Mâce, Sünen, (No: 3862); İbnü Hibbân, Sahîh, (No: 2688). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 3031).

[28]– Buhârî, Sahîh, (No: 1804); Müslim, Sahîh, (No: 3001). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[29] – Buhârî, Sahîh, (No: 1801); Müslim, Sahîh, (No: 1928). Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir.

[30] – Buhârî, Sahîh, (No: 5247); Müslim, Sahîh, (No: 1466). Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir; تمتشط الشعثة  (Temteşitu eş-şa’setu): Şayet kadının saçı dağınık ve düzensiz ise saçını tarar. تستحدُّ المُغِيبةُ   (Testehiddu’l-muğîbetu): Yani kocasının hoşlanmadığı kasık kıllarını temizler. Bazen kocası evde değilse kadın kasık/ etek traşını ihmal edebilir.

[31] – Müslim, Sahîh, (No: 2428). Bu hadis, Abdullah b. Ca’fer’den rivayet edilmiştir.

[32] – et-Taberânî, Mu’cemu’l-evsat, 1 (No: 97); el-Heysemî, el-Mecma’, 8: 36. El-Heysemî şöyle demiştir: Bu hadisi, et-Taberânî, Mu’cemü’l-evsat’da rivayıt etmiştir. Bu hadis “sahîh” bir hadistir. El-Elbânî, es-Silsiletu’s-sahîha, da bu hadisin “sahîh” olduğunu belirtmiştir.

[33] – Buhârî, Sahîh, (No: 4418); Müslim, Sahîh, (No: 2769). Bu hadis, Ka’b b. Mâlik’ten rivayet edilmiştir.

[34] -Buhârî, Sahîh, (No: 3089). Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir.

[35] – Fazla bilgi için bakınız: Abdul-azîz b. Fethî Nidâ, Enîsü’l-müsâfir, s. 67 ve devam; el-Beyhakî, el-Âdâb, s. 343 ve devamı; İbnü Müflih, el-Âdâbu’ş-şer’îyye, 1:420 ve devamı; İbnu’l-Esîr, Câmi’u’l-üsûl, 5:15 ve devamı; İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 6: 53 ve devamı ve diğer kaynaklar.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.