YEMEK YEME KURALLARI VE EDEPLERİ

ONUNCU BÖLÜM

YEMEK YEME EDEPLERİ

İnsanoğlu yemek yemeden yaşayamaz. Yemek yeme onun hayatını, sağlığını ve gücünü korur. İster yemeği yemeye niyeti olsun, ister olmasın; ister İslam kurallarına uygun olsun ister olmasın insan yemek zorundadır. Fakat yemek yemenin İslam’a göre bazı edeplerinin olduğunu bilse ve bu edeplere riayet ederek yemek yerse sevâp kazanır. Bu kurallara uyması berekete sebep olur, iyi bir terbiyeyi sağlar, tevazuyu öğretir ve Yüce Allah’a karşı şükür görevini yerine getirmesine vesile olur. Onun bu tavrı şeytanı uzaklaştırır ve bu tavırla insanlar arası sevgi sağlanmış olur. Bu kurallardan bazıları yemekten önce, bazıları yemek esnasında, bazıları yemekten sonra yerine getirir ve bazıları da yemekle ilgili genel kurallardır. Ben, yüce Allah’ın izniyle, yemek ile ilgili kuralları burada anlatacağım. Bu kurallar da kısaca şunlardır:

BİRİNCİ KISIM

Yemekten Önceki Edepler

Birinci edep : Samîmî bir niyettir:

  Müslüman, yemek hazırlarken samîmi bir niyet taşımalıdır. Sadece hayatı devam ettiren, günlük bir adet olarak veya çeşitli yemeklerden tat alayım diye yemek yememelidir. Fakat yemek ile Allah’a ibadetteki takvaya ve salih amelleri devam etmeye vesile olan hayatı ve sağlığı korumaya niyetlenmelidir. Bu şekilde yemek, sevaba vesile olan ibadet hükmüne geçer. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “ Ameller, ancak niyetlere göredir…”[1]

İkinci edep : Yemeğin helal olmasına dikkat etmek gerekir:

Şüphesiz ki Yüce Allah (c.c.), haram yemeği yasaklamış ve haram yiyenin ateşe (cehenneme) girmesine sebep olduğunu bildirmiştir. Yüce Allah (c.c.), helal ve temiz olan yemekleri yememizi emrederek şöyle buyurmuştur: “Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.”[2] ve Yüce Allah başka bir âyette de şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.[3]

 

Üçüncü edep : Tok iken yememek :

Tok iken kişinin yemek yememesi gerekir. Tok iken yemek israftır. Bu yemek, oboziteye ve hastalığa sebep olur. Ayrıca peygamberimizin (s.a.s.) sünnetine de aykırıdır. Şu şiiri söyleyene Allah rahmet etsin.

Günde tek öğün yemek ye. Bir yemeği hazmetmeden yemekkten sakın!

Dördüncü edep : Dâvete icabet etmek :

(Müslüman) kardeşin seni yemeğe dâvet ettiğinde dâvetine icabet etmelisin. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), dâvete icabet etmeyi Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından sayarak şöyle buyurmuştur: “ …Seni yemeğe dâvet ettiğinde icabet et…”[4] Bütün bunlar, dâvet edilen yerde günahın işlenmemesi şartıyla gereklidir. Değiştirmeye gücünün yetmediği bir günahın işlendiği dâvete icabet etmen uygun değildir. Ancak o günahın işlenmesine engel olabilecek kişi, dâvete icabet edebilir.

Beşinci edep : Altın ve gümüş kaplarda yemek yememek gerekir:

Allah bunu haram kılmıştır. Çünkü bunda israf, savurganlık, nimetle şımarma ve bunu gören fakirlerin kalplerinin kırgınlığı vardır. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Gümüş kaptan bir şey içen kimse, karnında cehennem ateşi doldurmuş olur.” [5] Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir: Şüphesiz peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Altın ve gümüş kaplardan içmeyiniz, bunlardan yapılan kablardan da yemek yemeyiniz, ipek ve atlastan yapılmış elbise giymeyiniz. “Bunlar dünyada kâfirlerin, âhirette ise sizlerindir.”[6] 

Altıncı edep : Hazır bulunan kimseyi sofraya buyur etmek gerekir:

Bu da yüce bir ahlaktır. Sofra kurulurken hazırda bulunan kimselerin canı yemeği çekebilir. Ondan bir şey yemek için gözlerini sofraya dikebilir. Yemek yiyenlerin onu yemeğe katılmaya dâvet etmeleri gerekir. Aksi halde alçak ve cimrilerden sayılırlar.

 

Yedinci edep : Hizmet edeni dâvet etmek veya ona da yedirmek gerekir:

Bu da İslam’ın güzel edeplerinden biridir. Yemeği hazırlayan hizmetçinin de nefsi yemek çekebilir. Onu yanlarında oturtmaları veya ona da yemek ikram etmekle onu da yemeğe ortak edilmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:“Sizden birisine hizmetçisi yemeğini getirdiğinde, onu hazırlamak için yeterince zorluk çekmiş olabileceği ve dumanından etkilendiği için yemeğe onunla birlikte otursun. Eğer böyle yapmaz ise, ona bir veya iki lokma yedirsin.[7] Böylece onun günlünü almış olur ve ona karşı tevazu göstermiş olur.

Sekizinci Edep : Alçak gönüllülük gerekir:

Kişi, ister oturma şekli olsun, ister yemek çeşitlerinde olsun ve isterse fakirlerle beraber yemede olsun ve diğer hususlarda olsun daima alçak gönüllü davranmalıdır. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:  “Kölelerin yiyişi gibi yerim ve kölenin oturuşu gibi de otururum.”[8] Alçak gönüllülük, her durumda Müslümandan ayrılmaz bir sıfatıdır. Alçak gönüllülük, Müslümandan hiçbir durumda ayrılmaz. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadiste şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak Yüce Allah (c.c.), bana sizin alçak gönüllü olmanızı vahyetti. Öyle ki, hiç kimse kimseye karşı övünmeyecek ve hiç kimse kimseye zulmet-meyecek.”[9] Ayrıca Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını da bilir, gerçekten O, büyüklük taslayanları asla sevmez.[10]

 

Dokuzuncu Edep : Komşuyu yemeğine ortak etmek gerekir:

Bu da komşuya ve komşu çocukarına bir miktar yemek yollamakla olur. Özellikle fakir olan ve bu tür yemekleri bulamayan kimselerden ise bu tavır daha da önem arzetmektedir. Bu davranışta komşu hakkını ödemek, komşusunun gönlünü hoş etmek, insanlar arasına düşmanlık ve kin sokmak isteyen şeytanın yolunu kapatmak vardır. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz bir tencerede yemek pişirirken suyunu fazla koysun, sonra o yemeğin bir kısmını komşusuna ikram etsin.”[11] Ve Peygamberimiz (s.a.s.), başka bir hadisinde de şöyle buyurmuştur:“Ey müslüman kadınlar! Bir koyun toynağı olsa dahi, hiçbir komşunuzun ikramını hakir görmeyin.”[12]

İbnu Esîr, en-Nihâye’de bu hadiste geçen el-firsin (koyun toynağı) için şöyle demiştir: el-Firsin: Eti az olan bir kemiktir. O devenin toynağıdır. Binek hayvanın toynağı gibi. Bazen isti’âre yoluyla koyun için de kullanılır. Koyunun toynağı denilir. Fakat koyunun bu kemiğine “zülf” denilir.[13]

Bu yasaktan maksat, hadis âlimlerinin dedikleri gibi, Müslüman kadını az da olsa vermeye ve cömert olmaya teşvik vardır. Azı vermek, vermemekten daha iyidir. Onu küçümsememesi, komşusu olan bayana yemek vermemesine sebep olmamalıdır.

Peygamberimiz (s.a.s.), fakir komşu hakkında Müslümanları uyararak şöyle buyurmuştur: “Yanıbaşındaki komşusu aç iken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü’min değildir.”[14]

Onuncu edep : Kardeşlerine ve diğer insanlara yemek yapmak gerekir:

İslam’ın teşvik ettiği edeplerden birisi de budur. Bu karşılıklı sevgi ve muhabbetin yaygınlaşmasına vesile olur. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Selamı yayın , yemek yedirin, Allah’ın size emrettiği gibi kardeşler olunuz.”[15] Ve başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Amellerin en güzeli, mümin kardeşini sevindirmen veya onun borcunu ödemen veya ona ekmek (yemek) yedirmendir.”[16]

Onbirinci edep : İsraf etmemek gerekir:

Bundan maksat, insanların yemek çeşitlerinde israf etmemesidir. Sofrada birkaç çeşit yemeğin olmasında bir sakınca olmayabilir. Fakat en güzel olanı yemek çeşitlerinde aşırı gitmemektir. Bazı insanlar, on çeşit veya daha fazla yemek çeşidini bulunduruyorlar. Bu israftır ve gereksiz yere aşırı gitmektir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Yiyiniz, içiniz. Fakat israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez.”[17]

 

                                           İKİNCİ KISIM

Yemek Esnasında Yapılması Gereken Edepler

Bu edeplerden bazıları şunlardır:

Birinci Edep : Toplu yemek ve sofrada yiyenlerin sayısını çoğaltmak

Bu da berekete sebep olan şeylerdendir. Ayrıca sevgi ve muhabbeti artırır. Kardeşlik bağlarını kuvvetlendirir. Sahabe, yemeğin azlığından ve onlara yetme-diğinden şikâyet ettiklerinde Peygamberimiz (s.a.s.), onlara şöyle buyurmuştu: “Yemeğinizi toplu olarak yiyiniz ve Allah’ın adıyla başlayın ki Allah sizin için bereketli kılsın.”[18] Bu şekilde yemek az da olsa bereketli olur ve çok kişiye de yeter. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Bir kişinin yemeği iki kişiye, iki kişinin yemeği üç kişiye, dört kişinin yemeği sekiz kişiye yeter.”[19] Sofrada bir araya gelme kardeşliğin ve cömertliğin en bariz örneklerindendir.

İkinci edep : Yemekten önce elleri yıkamak

Özellikle kir benzeri şeyler olduğunda yıkamak daha efdaldir. Seleften bir cemaat böyle yapardı. Nefse zorluk vermemek veya elleri tehlikeli yerlere sokmamak için ellerde kir yoksa yıkanmaları gerekmez. Yemekten önce elleri yıkamak İslamın tavsiye ettiği bir davranış olup İslam’ın ruhuna uygun bir çağrıdır.

Üçüncü edep : Sıcak yemeğin soğumasını beklemek

Bu da berekete büyük bir vesiledir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Sıcaklığı düşmüş yemek daha çok bereketlidir.”[20] Yani köpürmesi ve duman kokusu sinmelidir. Çok sıcak ve çok soğuk yemek insan için çok zararlıdır. Bu sünnete uymak gerekir.

Dördüncü edep : Yemeği küçümsememek ve beğenmemezlik etmemek

İster başkasında misafirlikte olsun, isterse kendi evinde olsun Allah’ın nimetini küçümsememek gerekir. Ve kişşinin, bir çok insanın yiyebilecekleri hiçbir şeyi dahi bulamadığını hatırlaması gerekir. Kim Allah’ın nimetini küçümserse, bu nimetin kendisinden alınmasını hakkeder.

Beşinci edep : Yemeği ayıplamamak

Bu sünnete aykırıdır. Nimeti küçümsemektir. Yemeği ayıplamak onu sunan kimseyi çok zor duruma düşürmek ve onun gönlünü kırmaktır. “Peygamberimiz (s.a.s.), yemeği asla ayıplamazdı. İştahı çektiği yemeği yer, hoşlanmadığı yemeği yemezdi.”[21]

Altıncı edep : Yemek esnasında Allah’ı anmak

Bu da bu nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğunu itiraf etmek ve yemeğinde ve bütün hallerinde ortak olmak isteyen şeytanı sofradan kovala-maktır. Allah’ı anmanın çeşitli yolları vardır. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Biriniz yemek yediğinde Allah’ım onu bize bereketli kıl, bize en iyisini yedir, desin. Süt içtiğinde ise Allah’ım onu bereketli kıl ve ondan bize bol miktarda bağışla desin. Çünkü sadece süt, yiyecek ve içecek yerine geçer.”[22] Yemeği yediğinde veya oruçlu ise, orucunu açtığında şöyle der: “ Açlık, susuzluk bitti, damarlar ıslandı. İnşallah sevabına da kavuştuk.”[23]

Yedinci edep : Yemeğe başlarken besmele çekmek

Yemeğin en büyük ve en önemli edeplerinden birisi de budur. Bu konuyla ilgili çok sayıda hadis rivâyet edilmiştir: Bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Ey çocuk! Besmele çek (Allah’ın adını an (Bismillâhirrahmanir-rahim, de), sağ elinle ye; ve önünden ye!”[24]Yemek yiyen insan, yemeğe başlarken herhangi bir sebeple besmele çekmeyi unutan kimseye peygamberimizin (s.a.s.) şu sözüne kulak versin. Peygamberimiz yemeğe başladığında şöyle buyururdu: “Biriniz yemek yiyeceğinde, “Bismillah” desin. (yemeğin) başlangıcında (söyle-meyi) unutursa, “Evvelinde de sonunda da Allahın ismi ile (yiyorum)” desin.”[25] Peygamberimiz (s.a.v.), yemekte ve diğer işlerde besmeleyi terketmenin tehlikeli olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur:“Bir adam evine girerken besmele çekerek girerse ve yemek yer­ken de besmele çekerek yerse, şeytan arkadaşlarına şöyle der: “Burada si­zin için gecelemek (imkânı da) yok, akşam yemeği de yok,” der. Eğer adam evine girerken Allah’ı anmadan girerse, şeytan arkadaşlarına: “Burada gecelemek (imkânın)a kavuştunuz,”der. Eğer yemeği yerken de Allah’ın adını anmamışsa (şeytan arkadaşlarına: “Burada gecele­me ve akşam yemeği (yeme imkânı)na da kavuştunuz, der.” [26]

Doğrusu; Peygamberimiz’in (s.a.s.), uygulamasına ve emrine ters düşmemek için fazla uzatmadan “Bismillah” denmesi daha uygundur. Tam besmele getir-mek iyi görülse de Peygamberimiz’e (s.a.s.), uymak gerekir. Biz ona uymakla ve ona tabi olmakla emrolunmuşuz. Yüce Allah (c.c.), şöyle buyurmuştur: “Ona uyun ki hidâyete erebilesiniz.”[27] Yüce Allah başka bir âyette şöyle buyurmuştur: “And olsun ki, sizin için, sizden Allah’a ve Âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça inananlar için Resûlüllah’da güzel örnekler vardır.”[28] Başkalarına duyurmak ve unutanlara hatırlatmak için besmeleyi yüksek sesle söylemek daha uygundur.

Kim yemeğin başında besmele çekmeyi unutursa, bu edebin başındaki hadiste geçtiği gibi; “Bismillâhi evvelehü ve âhirehu = Başında da sonun­da Allah’ın ismiyle başlarım” desin.

Sekizinci Edep : Yemeğe acele başlamamak

İnsanın yemek sofrasında hazır bulunan kişilerden önce elini yemeğe uzatmaması gerekir. Çünkü bu açgözlülüğün alametidir. Bir şair bu konuda şunu demiştir:

Eller yemeğe uzatıldığında herkesten önce elimi uzatmam.

Zira bu konuda en hızlı davranan en açgözlü olanıdır.

İnsanlar, bu davranışı yapan kişiyi açgözlü ve hırslı olarak görürler. Ancak bir insanın yaş ve ilim bakımından büyük olması, evin sahibi olması veya önemli bir konuma sahip olmasından dolayı insanların onun bu davranışından rahatsız olmasalar ve bu konuda ona öncelik hakkını verseler, onlardan önce yemeğe başlayabilir.

Dokuzuncu Edep : Önce meyve yemek

Bazı âlimler; “Onların seçtikleri meyvelerden ve hoşlarına giden kuş etinden”[29] âyetinden bunu çıkarmışlardır. Ayrıca bazı doktorlar da yemekten önce meyve yemenin hem beden sağlığı için hem de midenin hazm etmesi için faydalı olduğunu söylemişlerdir.

Onuncu Edep : Sağ el ile yemek

Bu vaciptir. Sol el ile yemek haramdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz yediğinde sağ el ile yesin, içtiğinde de sağ el ile içsin, Çünkü şeytan sol eli ile yer ve içer.”[30] Başka bir hadiste de;“…sağ elinle ye!…”[31] buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir adama sağ eli ile yemesini emreder, adam ise bunu becemiyorum, demesi üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Beceremiyesin! Adam gururundan Hz. Peygamberin emrini yerine getirmemişti. Ondan sonra da sağ elini ağzına kaldıramadı (kullana-madı.)”[32] Bu da Hz. Peygamberin emrine karşı çıkmanın cezasıdır. Öyle ki zorlanan adam dahi sağ eliyle yemelidir.

Onbirinci Edep : Üç parmakla yemek

Onlar da baş, orta ve şehadet parmağıdır. “Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) üç parmağı ile yerdi. Elini temizlemeden önce yalıyordu.[33]

Bir parmakla yemektense, üç parmakla yemek, normal bir harekettir. Çünkü bir parmakla yemek, kibirlenenlerin yeme tarzıdır. Beş parmakla yemek ise, açgözlülerin yeme tarzıdır.

 

Onikinci Edep : Önünden yemek

İnsanın yemekte sadece önünden yemesi ve diğer taraflara el uzatmaması yemekte büyük bir edeptir. Çünkü bu durumda kişi insanlara eziyet verecek ve aç gözlülükle itham edilecektir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Önünden ye!”[34] Ancak yiyeceği yemek önünde değil başkasının önünde ise bu konuda mazur görülebilir. Mesela bir tabakta olup başkasının önünde ise ve önünde de o yemekten yoksa elini başkasının önündeki tabağa uzatmasının bir sakıncası yoktur.

Onüçüncü edep : Tabağın ortasından değil kenarından yemesidir

Bu da bir önceki konu ile yakından alakalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Tabağın ortasından değil, onun kenarından yiyin, Zira bereket onun ortasına iner.”[35] Herkes önünden yese tabakların kenarlarından yemiş olurlar.

Ondördüncü Edep : İyice çiğnemek

Bu dikkat edilmesi gereken bir edeptir. Yemeğin iyice çiğnenmemesi insan sağlığına çok zararlıdır. Aynı zamanda oburluğa ve çok fazla yemesine sebep olur.

Onbeşinci edep : Lokmaları küçük yapmak

Bu da hem onunla birlikte yemek yiyenlere eziyet vermemek hem de başkasından fazla yememek için yapılacaktır. Çünkü bunları yaparsa onları kızdırmış olur ve açgözlülükle itham edilir.

Onaltınca edep : Hızlı hızlı yememek

Bazen insan ağzındaki lokmayı bitirmeden ikinci lokmayı almaya başlar, ağzındaki lokma bitinceye kadar onu elinde tutar. Bu da aç gözlülüğün âlametidir. Ayrıca beraber yemek yiyen insanları da rahatsız eder. İnsanın yemeğinde yavaş davranması ve güzelce çiğnemesi ve önce aldığı lokma bitmeden yeni bir lokma almaması gerekir.

Onyedinci Edep : Yemekte eziyet verecek şeylerden sakınması

Örnek olarak balıktaki kılçıklar ve etin kemik parçaları gibi şeylerden sakınması gerekir. Çünkü bütün bunlar, midesine girdiği zaman bazen insana çok fazla eziyet verirler. İnsanın kendi nefsine eziyette bulunması uygun değildir. Yemek esnasında bir tavuk kemiğini yuttuğu için iç kanamaya sebep olduğundan dolayı ölen bir adamı tanıyorum (Allah rahmet eylesin).

Onsekizinci edep : Bir yere dayanarak oturmamak

Yani; yemek yerken elleri üzerine dayanarak oturmak uygun değildir. Bazı âlimler, bağdaş kurarak yemek yemeyi de bu gruba katmışlardır. Bu çeşit oturuş, bir şeye dayanarak oturma kapsamına alınmıştır. Böyle bir oturuş, yemek esnasında uygun değildir. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ben bir yere dayanarak yemek yemem.”[36] Bir yere dayanarak yemek yemek, kibirdendir.

Ondokuzuncu edep : Yüzükoyun yatmış bir şekilde yemek yememek:

Bu şekilde yemek yemek, peygamber efendimizin öğretilerine aykırıdır ve bunu yasaklamıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Şara-bın içildiği bir sofrada oturmaktan sakınınız, bir kimse yüzükoyun yatarak yemek yemesin.”[37]

Yirminci edep : Yemek yiyenlere rahatsız eden her türlü eziyetten kaçınmak:

Yemek yerken, sümkürür ve balğam çıkarır gibi yapmak, yemeğe doğru öksürmek veya tabakların bulunduğu yere doğru hapşırmak işte bütün bunlar, yemek yiyenlere yapılan eziyetlerdir. Onları yemek yemekten nefret ettirir.

Yirmi birinci edep : Sofrada oturanlara (lokmalarına) bakmamak:

Bu da sofrada uyulması gerekli kurallardan biridir. İnsanın yemek esnasında sofrada yemek yiyenlere (lokmalarına) bakmaması gerekir. Çünkü onlar bu bakışlardan rahatsız olurlar. İstedikleri gibi yemek yiyemezler. Onlar, bazen (lokmalarına) bakan kişi sofra sahibi ise, onun cimri olduğunu zannederler.

Yirmi ikinci edep : Yemek yerken dudakların kapatılması:

Bu İbn ‘İmad Ekfahsî ve diğerilerinin zikrettiği bir edeptir. Çünkü dudakların açılması tükürüğün bir kısmının ağızdan uçmasına sebep olabilir, ya da biraz salyanın yemeğe kaçmasına ve sofraya oturanların rahatsız olmasına sebep olabilir. Aynı şekilde yemek yerken ağızdan yüksek ve rahatsız edici bir sesin çıkmasına sebep olur ve sofradaki arkadaşları eziyet görür. Bu sebeple yemek yerken bu tür sakıncalı durumlardan korunmak için dudakları kapatmak daha iyidir.

Yirmi üçüncü edep : İki hurmayı birlikte yememek:

Bu da büyük bir edeptir. Öyle ki insanın yemekten hakettiğinden fazlasını yememek suretiyle yemeğe oturanların eziyet görmemesi şarttır. Hz. Peygamber bunu şöyle diyerek yasaklamıştır: “Kim bir toplulukla birlikte hurma yiyorsa, kendisine izin verilmeden iki hurmayı birlikte yemesin.[38] Bu yasağın sadece hurmaya mahsus olduğu söylenmişse de aynı yasağın her türlü meyve için geçerli olduğu da belirtilmiştir ki, doğru olan da budur. Allah en iyisini bilir.

Yirmi dördüncü edep : Yere düşen yemeğin/lokmanın kaldırılması:

Yemek yerken insandan yere bir lokma düşünce veya yemekten herhangi bir şey düşünce, insanın bunu yerden kaldırması ve üzerindeki tozu eziyet verici şeyleri silmesi ve yemesi gerekir. O yemeği şeytana bırakmaması gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.), şöyle demiştir: “Birinizin lokması düştüğü vakit, ona bulaşan (toz, toprağı) ondan gidersin ve yesin ve onu şeytana bırakmasın. Biriniz tabaktaki yemeği yedikten sonra (tabağın altını) parmağıyla iyice temizlesin. Zira siz bereketin, yemeğin hangi kısmında olduğunu bilemezsiniz.[39] Peygamber (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Biriniz yemek yediği zaman, lokması düşerse şüpheli olanı bu lokmadan ayırarak atsın, sonra geri kalanını yesin ve şeytana bırakmasın.[40] Bu Yüce Allah’ın nimetine verilen değerin bir delilidir.

Yirmi beşinci edep : Kabuk ve çekirdeklerin yemeğe karıştırılmaması:

Çekirdeklerin hurma yenilen kaba konulmaması gerekir. Karpuz, yumurta vb. yiyeceklerin kabuklarını onlarla aynı tabağa atılmaması gerekir. Arta kalan kemiklerin de et yenilen tabağa konulmaması gerekir. Çünkü bu yakışmaz ve oturanları rahatsız eder. Çünkü arta kalan kısımlar, yemeği yiyen kimsenin tükrüğüne bulaşmış olduğundan bu artıkları kalan yemeği etkileyecek veya ona karışacak şekilde tabağa geri konulmaması gerekir.

Yirmi altıncı edep : Yemek kabına sinek düşünce (ne yapılır?)

Bu durumda sineğin tamamen kaba batırılması ve sonra çıkartılarak atılması ve yemeğin bundan sonra yenilmesi gerekir. İnsanın bundan tiksinmemesi ve utanmaması gerekir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Birinizin içeceğine bir sinek düşerse onu yemeğe batırsın ve sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin bir kanadında zehir/hastalık diğerinde ise panzehir/ilaç vardır.[41] Modern tıp da bunun doğruluğunu ıspatlamış ve buna şahitlik etmiştir. Bunun ayrıntılarını içme edeplerinde göreceksiniz inşallah.

Yirmi yedinci edep : Eşini kendi eli ile beslemek:

Kadın, kocasıyla birlikte yemek yediği vakit, kocası ona yemek yedir-diğinden ve eliyle ağzına koyduğu lokmadan sevap kazanır. Bununla bir sevgi meydana gelir. Peygamber efendimiz bu konuda Sa’d b. Ebi Vakkâs’a şöyle buyurmuştur: “… Allah rızasının gözeterek yaptığın her harcamaya karşı sevap alırsın. Hattâ hanımının ağzına koyduğun lokmadan bile.”[42] Açıkça bilindiği gibi, bu eşler arasında duyguların pekişmesine vesile olur.

Yirmi sekizinci edep : Sofra yanında hazır bulunanları yemeğe dâvet etmek

Bir insan, yemek yemeyeyen insanları gördüğü zaman, muhakkak ki onları yemeğe dâvet eder. Bu dâveti, özellikle yemek sahibi yapar. İbrahim (a.s.), misafirlerinin ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce onlara şöyle dedi: “Niçin Yemiyorsunuz?”[43] O, aynen şu şekilde demiştir: أَلَا تَأْكُلُ؟ أو: لِمَ لَمْ تَأكُلْ؟ , bu şekilde hitap etmek, “كُلْ “= ye” demekten daha nazik ve hayırlı bir hitaptır. Bu hitap şekli Kur’ân-ı Kerim’de de kullanılmıştır. İbn Kayyım’ın, er-Risaletü’t-Tebukiy-ye’sinde belirttiği gibi, yemeğe bu şekilde dâvet etmek daha nazik ve güzeldir. Bu değerli edebi, ihmal etmemek gerekir.

Yirmi dokuzuncu edep : İsâr (başkasını kendi nefsine tercih etmek):

İnsanın yanında oturanları kendisine tercih etmesi gerekir. Özellikle bu kimseler, ilim ve fazilet ehli olunca veya yanındakileirn aynı yemeği sevdiklerini bilince veya yemeğin az olup yetmediğini düşünüyorsa, bunu yapması gerekir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur : “Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, (arakadaşlarını) kendilerine tercih ederler.[44]

Otuz birinci edep : Aşırı derecede yemek yememek:

Aksine kişi açlığını giderecek kadar yemelidir. Aşırı yemeye gerek yoktur. Çünkü bunda ceset için Allah’tan başkasının bilemeyeceği kadar zararlar vardır. Bu durum zekayı giderir, tembellik ve güçsüzlüğe yol açar. Peygamberimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Mümin bir bağırsağı dolduracak kadar yemek yer. Kafir ise yedi bağrısağını dolduracak kadar yemek yer.[45] Peygambe-rimiz (s.a.s.), başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna sırtını doğrultabileceği kadar bir kaç lokmacık yemek yemesi yeterlidir. Buna imkan yoksa, midesinin üçte birini yemek, üçte birini su ve üçte birini nefesi için ayırsın.[46] Peygamberimiz (s.a.s.) başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Yiyiniz, içiniz ve sadaka veriniz, israf ve gösteriş ve kibre girmeksizin giyinin.[47] İsraf, itidalden ve normalden uzaklaş-maktır. Hadisteki “mahîle” ise kibirdir. Bunlar, bir müslümanın uzak durması gereken şeylerdir.

Otuz ikinci edep : Tabağın yalanması (sünnetlenmesi):

Bu da tabakta arta kalan yemeği yemeye devam etmektir. Dil ile tabak yalanır veya parmaklarla silinir ve ondan sonra parmaklar yalanır. Çünkü tabakta arta kalan yemekler, bırakıldığı zaman şeytana nasip olur. Aynı şekilde bereket de yemeğin bu artıklarında olabilir. Böyle yapılmazsa, insan bereketten mahrum kalır. İnsanın bu sünnetten çekinmemesi ve utanmaması gerekir. Aksine bu sünneti ihyâ etmesi ve insanlara öğretmesi gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşturn:Birinizin lokması düşünce … Her biriniz yemek tabağını silsin parmak vs. ile temizlesin. Çünkü siz bereketin yemeğin hangi kısmında olduğunu bilemezsiniz.[48]

Otuz üçüncü edep : Parmakların yalanması:

Bu da elleri yıkamadan ve silmeden önce yapılır. Yemeğin bereketini elde etmek ve Hz. Peygamberin (s.a.s.) sünnetini ihya etmek üzere yapılır. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) : “Yemek yedikten sonra üç parmağını yalıyordu.”[49] Ve başka bir rivâyette:“Hz. Peygamber üç parmağıyla yemek yiyordu ve ellerini silmeden önce parmaklarını yalıyordu.[50]denilmiştir. Yine Hz. Peygamber (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Biriniz yemek yedikten sonra ellerini yalamadıkça veya yalatmadıkça mendil ile silmesin.” Diğer bir rivayette şu fazlalık vardır: “Zira bu kimse bereketin yemeğin hangi kısmında olduğunu bilmez.” denilmiştir.[51]

Dolayısıyla insanoğlunun parmaklarını yalaması veya çocuklarından birine parmaklarını yalatması gerekir. Bazı insanlar, parmakların yalanmasından tik-sinebilir. Ancak bu kimseler kaşığın ve çatalın vb. yalanmasından tiksinmez. Oysa kendi parmağı ömür boyu kendisinden ayrılmaz. Yemekten önce ise ellerini yıkayınca, parmakların yalanmasından tiksinmemek gerekir.

 

   Otuz dördüncü edep : Ellerin ekmek ve benzeri nimetlerle silinmemesi:

Çünkü bu Allah’ın nimetlerini hafife almak ve onları zayii etmektir. Yemekten sonra ellerin asla ekmekle veya yemek türünden bir şeyle silinmemesi gerekir. Aynı şekilde ellerini yemek için serilen sofrayla da temizlememesi gerekir. Çünkü bu kötü bir edeptir.

 

ÜÇÜNCÜ KISIM

YEMEKTEN SONRA YAPILACAK ŞEYLERLE İLGİLİ EDEPLER:

Birinci Edep : Allah’a, verdiği nimetlerden ötürü şükretmek:

Bu da Yüce Allah’a (c.c), kalp ile şükredip O’nun nimet ve minnetini itiraf ettikten sonra dil ile şükretmektir. Müslüman, şükrü açıkça ifade etmek ve Allah’ın nimetini ikrar etmek için bu şekilde yemekten sonra Allah’a hamd eder.

Allah’ın verdiği bütün nimetlere karşılık, bir kısmına şükrederek görevini ifa eder ve Peygamberin (s.a.s.) sünnetine tabi olmuş olur. Peygamber efendimiz (s.a.s.): “Yiyip içtiği zaman, yediren ve içiren ve yemeyi kolaylaştıran ve ona bir çıkış yolunu veren Allah’a hamdolsun”.[52] buyururdu. Hadisteki (سَوَّغَ)kelimesinin anlamı, boğazdan geçişin kolaylaştırılmasıdır. Yine Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sofrası kaldırıldığında: “Sofrayı güzelleştirip ona bereket veren Allah’a hamdolsun. Bize kâfi ve bizi muhafaza edene, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve inkâr edilemeyen ve terk edilemeyen ve kendisinden müstağni olunamayan Allah’a hamdolsun.[53] Hadisteki “غير مكفي” nin anlamı “hiç kimseye muhtaç olmayan ama kullarını doyuran” demektir. “لا مكفور” nun anlamı ise “faziletinin ve nimetlerinin inkâr edilmemesi” demektir.[54]

Ve bunun gibi O (peygamberimiz (s.a.s.);“Önüne yemek geldiğinde “Bismillah” diyordu, yemeği bitirdiğinde “Allahım! sen doyurdun ve içirdin, zengin ettin, kanaât verdin, hidâyet ettin, seçtin, Allah’ım verdiklerine karşılık hamd sadece sanadır.”[55]

Ve yine peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim ki bir yemek yer, sonra “Bana bu yemeği yediren, benim gücüm ve kudretim olmadığı halde bana bunu rızık olarak veren Allah’a hamdolsun” derse, yaptığı günahları bağışlanır. Kim ki bir elbise giyer ve “Bana bunu giydiren ve benim gücüm ve kudretim olmadan bana bunu rızık olarak veren Allah’a hamdolsun” derse, geçmiş günahları bağışlanır.”[56]

Bu şükür, Allah’ın kulundan razı olmasına sebep olur. Çünkü Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kulu bir yemek yerse ve Allah’a hamd ederse, ya da bir şey içer ve Allah’a hamd ederse Allah ondan razı olur.”[57]

 

İkinci edep : Yemek sahibine duâ etmek.

Bu uyulması gereken edeplerdendir. Aynı zamanda bu, Allah’ın nimetine karşı bir şükürdür. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmez.”[58] Peygamber (s.a.s.), ashabından bazıla-rının yanında yemeği yiyip bitirdiğinde onlara duâ ederek şöyle derdi: “İyiler yemeğinizi yedi, melekler size duâ etti ve oruçlular yanınızda iftarlarını açtı-lar”.[59] “Ve Peygamberimiz (s.a.s.) , bir grupla beraber iftar ettiğinde şöyle derdi: Oruçlular yanınızda iftar etti, iyiler yemeğinizi yedi, melekler üzerinize indi”.[60]

Bu Peygamber’e (s.a.s.), uymak isteyen kişinin uyması gereken büyük edeplerdendir. Aynı zamanda bu edepte, insanlar arasındaki bağın güçlenmesi ve erdemlik/iyilik sahibine şükrün açıkça ifade edilmesidir.

 

Üçüncü edep : Yemekten sonra ağzı yıkamak ve mazmaza etmek:

Bu, Peygamberimizin (s.a.s.) böyle yaptığı içindir. Süved b. Nu’mân’dan şöyle rivâyet edilmiştir: “Hayber’e Allah’ın elçisi ile çıktık. Es-Sahbâ’ya vardığımızda yemek istedi, sadece un çorbası getirildi ve biz onu yedik. Peygam-berimiz (s.a.s.) namaza kalktı, ağzını çalkaladı, biz de çalkaladık.”[61]

 

Dördüncü edep : Dişleri fırçalamak:

Bu, dişler arasındaki yemek artıklarını kürdan, mevcut olan doğal bir ip yahut fırça ile veyahut başka bir şey ile gidermektir. Çünkü bu artıklar, insan dişlerine zarar verir ve çürüme ve bozulmaya sebep olur. Dişleri temizlemeyi ihmal ederek kendine zarar vermek insan için uygun değildir.

 

Beşinci edep : Elleri yıkamak:

Bu da yemeğin etkisini ve kokusunu gidermek içindir. Özellikle kişinin elinde yağ kalıntılarının bulunduğu zaman ve bunun akabinde de uyuyacaksa elini yıkaması gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim ki elinde bir kir olduğu halde (onu yıkamadan) gecelerse (uyursa) ve bunun sonucunda ona bir şey isabet ederse, kendi nefsinden başkasını kınamasın.”[62] Hadiste geçen (غمر) kelimesinin mânası, iç yağı ve pis koku demektir. Bazı tıpçılar, yağ kokusunun haşereleri çektiğini söylemişlerdir. Bu da insanın rahatsızlığına sebep olur.

 

Altıncı edep : Misvak kullanmak.

Ağız ve dişlerin sağlığı ve ağızdaki kokunun giderilmesi için misvak kullanmaya dair hadislerdeki emirlerin umumiyeti ve teşviki nedeniyle misvak kullanmak gerikr. İnşaallah yeri geldiğinde bu hadisler verilecektir. Fırça ve diş macununu kullanmakta bir sakınca yoktur. Çünkü amaç yemekten sonra ağzı yıkamak ve (yemek vs. ) kokusunu gidermektir. Fakat misvak daha faziletlidir.

 

Yedinci edep : Yemekten sonra uzun süre oturmamak:

Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Yemek yedikten sonra dağılın[63]

Kişinin başkasının yanında yemek yediğinde yemekten sonra ayrılması gerekir. Ancak eğer ev sahibinin bundan hoşlanmadığını bilirse oturması gerekir. Bunda bir sakınca yoktur.

Sekizinci edep : Deve etini yedikten sonra abdest almak:

Bir insan deve etini yedikten sonra abdest alsın. Çünkü sahabe Peygam-ber’den (s.a.s.) deve etini yedikten sonraki abdest hakkında sordular. O şöyle buyurdu: “Deve etini yedikten sonra abdest alınız, koyun etini yedikten sonra abdest almayınız. Koyun ağıllarında namazı kılınız, ancak develerin ağıllarında namaz kılmayınız.”[64]

Dokuzuncu edep: Beraberinde yiyecek götürmemek:

Bir insanın, başkasının yanında yemek yedikten sonra, döndüğünde beraberinde yemek alıp götürmesi doğru değildir. Çünkü bu hafif meşreplik âlametidir. Bir şâir şöyle demiştir:

Yemek yedikten sonra, onların yemeğinden bir şey alıp götürme!

Yemeği taşıma zilletini, insanlar hatâ saymışlar.

Ancak dâvet sahibinin yemeği götürmesi için ısrar etmesi yahut kendisinin yemekten vermesi hariç. Bu durumda bir sakıncası yoktur.

 

Onuncu edep : Yemekten sonra hemen uyumamak:

Bu kötü âdetlerdendir. Bu, kalbe ve vücudun diğer organlarına kötü etki eder. Bilakis bir kişi bunu ömür boyu alışkanlık haline getirirse ölümüne sebep olabilir. Bazı bilim adamları, yemekten sonra insanın bir miktar yürümesi gerektiğini söylemişler. Onlar, bunu bir grup tıp bilgininden nakletmişlerdir. Doğru olanı yemekten hemen sonra yürümek gerekmez, aksine bu önerilmez. Fakat bunun gibi yemekten hemen sora da yatmamak gerekir.

 

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM : YEMEK İLE İLGİLİ BAZI EDEPLER:

Birinci edep : Namazdan önce sarımsak ve soğan yememek:

Çünkü bu iki yiyecek kötü koku yayarlar. İnsanlar ya bunları yiyip camiye giderek namaz kılanlara, meleklere eziyet ederler ve Peygamber’in (s.a.s.) emrine aykırı davranırlar ya da camiyi terk ederler. İlle de yiyecekse, pişirerek yesin. Çünkü pişirdikten sonra bu ikisi koku yaymazlar. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim ki sarımsak ve soğan yerse bizden uzak dursun, cammimizden uzak dursun ve evinde otursun.[65] Yine şöyle buyurmuştur: “Kim soğan, sarımsak ve pırasa gıdalarından birini yerse, camilerimize yaklaşmasın. Çünkü melekler insanoğlunun rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olurlar.”[66]

 

İkinci edep : Yürürken yemek yememek:

Bu, selefe göre kişinin şahsiyetini zedeler ve şahsiyete aykırıdır. Her ne kadar örf zaman zaman değişse de âlimlerin çoğu, yemeğin göstermeden yenilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Zira yolda yürürken yenilen yemek, insanların dikkatini çeker, doğru olan bunu yapmamaktır. Ahmed b. Hanbel (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Bize göre yemek ve uyumak avrettir.” [67]

 

Üçüncü edep : Verdiği nimetlerine karşılık Allah’a şükretmek:

Yüce Allah’ın (c.c.), verdiği yeme ve içme nimetlerine karşılık şükürde bulunmak gerekir. Bu şükür sadece dil, duâ ve rivâyet edilen zikirlerden ibaret değildir. Aksine aynı zamanda Yüce Allah’a itaât etmek ve âmel etmekle şükretmek gerekir. Allah (c.c.), yeme nimetinden ötürü şükrü gerekli kılmış ve şöyle buyurmuştur: “Size rızık olarak verdiğimiz temiz şeylerden yiyin, eğer yalnızca O’na (Allah’a) ibadet ediyorsanız, Allah’a şükredin.[68] Ve amel ederek O’na itaât etmeyi hakîki şükür saymıştır. Bu konuda şöyle buyurmuştur: “Ey Davud ailesi, amel ederek şükredin….”[69] Nasıl ki insan Allah’ın nimetinden faydalanıyorsa buna karşılık hakkıyla şükretmesi gerekir.

Bu, –Allah’ın izniyle sunduğumuz – yemek edeplerinin sonuncusudur. Bu edeplerin sayısı, elli sekiz tanedir. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.[70]

 

 

 

[1]Sahîhu’l-Buhârî, (No:1); Sahîhu Müslim, (No:1907), Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.

[2]Mü’minûn suresi, 23/51.

[3]Bakara suresi, 2/172.

[4]Sahîhu Müslim, (No: 2162), Bu hadis Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.

[5]Sahîhu’l-Buhârî, Eşribe 28; Sahîhu Müslim, Libâs 1, Bu hadis, Ümmü Seleme’den rivâyet edilmiştir.

[6]Sahîhu’l-Buhârî, Eşribe 28, Libâs 27 (No: 4632, 5426, 5632); Sahîhu Müslim, Libâs 3, 4, (No: 2067)

[7]Sahîhu’l-Buhârî, ‘Itk 18, Et’ıme 55, (No. 2557, 5460); Sahîhu Müslim, Eymân 42, (No: 1663).

[8] – Ebû Ya’lâ, Müsned, (No: 4899); el-Beğavî, Şerhu’s-sünne, No: 3683) ve diğerleri. Bu hadis, Hz. Aişe’den rivâyet edilmiştir. Sahîhu’l-câmi’, (No: 7).

[9]Sahîhu Müslim, (No: 2865), Bu hadis, ‘İyâz b. Himâr el-Mücâşi’î’den rivâyet edilmiştir.

[10] Nahl Suresi, 16/23.

[11]el-Mecma’da, 8/165 şöyle demiştir: et-Taberânî, Mu’cemu’l-evset’da bu hadisi el-A’meş’in komutanı ‘Ubeydullah b. Sa’id’den rivâyet etmiştir. İbn Hibbân bu zatın “sika” olduğunu belirtmiştir. Diğer muhaddisler onun zayıf olduğunu belirtmişler. Bu hadisin senedindeki diğer râvîler “sika”dır; El-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 676).

[12]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 2566, 6017); Sahîhu Müslim, (No; 1030).

[13] – İbnu’l-Esîr, en-Nihâye fî ğarîbi’l-hadîs, 3/429.

[14] – et-Taberânî, Mu’cemü’l-kebîr, 12/154 (No: 12741); el-Hakim, el-Müstedrak, 4/ 167; el-Hakim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî ve Buhârî ona uygun görüş ileri sürmüşler. Bkz., Buhârî, el-Edebu’l-müfred, s. 20 (No: 82); el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 10/ 3 ve diğerleri. Bu hadisi, İbn Abbâs rivâyet etmiştir. Bkz., es-Silsiletu’s-sahîha, No: 148).

[15] – İbn Mâce, es-Sünen, (No: 3252); İbn ‘Adî, el-Kâmil, 3/267: el-Beyhakî, eş-Şu’ab, (No: 8750) ve diğerleri. Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir. Sahîhu’l-câmi’, (No: 1089).

[16] – el-Beyhakî, eş-Şu’ab, (No: 8750); Sahîhu’l-câmi’, (No: 1096), Kadâu’l-havâic’de İbn Ebî Dünya’ya nisbet edilmiştir. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir. İbn ‘Adî, bu hadisi İbn Ömer’den rivâyet etmiştir.

[17]A’râf suresi, 7/31.

[18] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/501; Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 3764); İbnu Hibbân, Sahîh, 7/327 Hadis No: 5201); el-Hakim, el-Müstedrek, 2/103. Bu hadis, Vahşî b. Harb’den rivayet edilmiştir. Es-Sahîha, (No: 664).

[19]Sahîhu Müslim, (No: 2059). Bu hadis Câbir’den rivâyet edilmiştir.

[20] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/350; ed-Dârımî, es-Sünen, 2/100; İbnu Hibbân, Sahîh, 7/321 Hadis No: 5174); Ebu Nu’aym, Hilyetu’l-evliyâ, 8/177; el- Beyhakî, eş-Şu’ab, (No: 5909),. Bu hadis, Esmâ’dan rivayet edilmiştir. Es-Silsilletu’s-sahîha, (No: 659).

[21]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 3563, 5409); Sahîhu Müslim, (No: 2064), bu hadis Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.

[22] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/220; Ebu Dâvud, Sünen, (No:3730); Tirmizî, Sünen, (No:3455), Tirmizî bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir ; İbn Mâce, Sünen, (No: 3322) ve diğerleri. Bu hadis, İbn Abbâs’tan rivâyet edilmiştir. Bkz., Sahîhu’l-câmi’, (No: 381).

[23] – Ebu Davud, Sünen, (No: 2357); el-Hakim, el-Müstedrek, 1/422, el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir. Bkz., Sahîhu’l-câmi’, (No: 4678).

[24]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 5376, 5377, 5378); Sahîhu Müslim, (No: 2022), bu hadis Ömer b. Ebî Seleme’den rivâyet edilmiştir. ; İbn Mâce, Sünen, 2/1087.

[25] – Ebu Davud, Sünen, (No: 3767); et-Tirmizî, Sünen, 1858, Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; el-Hakim, el-Müstedrek, 4/108 ve el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, Hz. Aişe’den rivâyet edilmiştir. Bkz., Sahîhu’l-câmi’, (No: 380).

[26]Sahîhu Müslim, Eşribe 103 (No: 2018), Bu hadis Câbir’den rivâyet edilmiştir.

[27]A’râf suresi,7/31.

[28]Ahzâb suresi, 33/21.

[29]Vâkı’a suresi, 56/20-21.

[30] Sahîhu Müslim, (No: 2022), bu hadis İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir.

[31]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 5376, 5377, 5378); Sahîhu Müslim, (No: 2022), bu hadis Ömer b. Ebî Seleme’den rivâyet edilmiştir; İbn Mâce, Sünen, 2/1087.

[32]Sahîhu Müslim, (No: 2021), bu hadis, Seleme b. el-Ekva’dan rivâyet edilmiştir.

[33]Sahîhu Müslim, (No: 2032), bu hadis, Ka’b b. Mâlik’ten rivâyet edilmiştir.

[34]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 5376, 5377, 5378); Sahîhu Müslim, (No: 2022), bu hadis Ömer b. Ebî Seleme’den rivâyet edilmiştir.

[35] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/270; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 7/278 ve diğerleri. Bu hadis, İbn Abbâs’tan rivâyet edilmiştir. Bkz., Sahîhu’l-câmi’, (No: 4502).

[36]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 5398, 5399). Bu hadis, Ebû Cühayfe’den rivâyet edilmiştir.

[37] – İbn Mâce, Sünen, (No: 3774); İbn Mâce, Sünen (No: 3370), ve diğerleri. Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir. Bkz., Sahîhu’l-câmi’, (No: 6874).

[38]– el-Hatib Bağdâdî, et-Tarih, 7/180 ve diğerleri. Bu hadis, İbn Ömerden merfu olarak rivâyet edilmiştir. es-Sahîhu’l-Câmi’, (No: (6088) ve yine birden fazla hurmayı tek defada yememekle ilgili yasaklar Sahihayn ve diğer hadis kitaplarında mevcuttur.

[39]Sahîhu Müslim, (No: 2034), Bu hadis, Enes’den rivâyet edilmiştir. Yeslüte’nnin manası; tabağın altında kalan yemeği, parmak vs. ile temizlesin, demiktir.

[40]-Tirmizî, Sünen, (No:1802) Bu hadis, Cabir’den rivâyet edilmiştir. es-Sahîhu’l-Câmi’, (No:378).

[41]Sahîhu’l-Buharî, (No:3320-5782). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.

[42]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 1295); Sahîhu Müslim, (No: 1628). Bu hadis, Sa’d’den rivâyet edilmiştir.

[43]Zâriyat suresi, 27.

[44]Haşr suresi, 9.

[45]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 5393, 5394); Sahîhu Müslim, (No: 6020). Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir.

[46] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 122; Tirmizî, Sünen, (No: 2380); İbn Mâce, Sünen, (No: 3349) ve Hakim, el-Müstedrek, IV, 331, el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmişler. Zehebî ve diğerleri de buna muvafakât etmiştir. Hepsi bu hadisi el-Mikdâm’dan rivayet etmişler. Zehebî de buna muvafakât etmiştir. es-Sahihu’l-câmi’, (No: 5674).

[47] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/181; Nesâî, Sünen, 5/79; İbn Mâce, Sünen, (No:3605); Hakim, el-Müstedrek, 4/135 nolu hadiste bunu sahih görmüş, Zehebî de buna muvafakât etmiştir. Hepsi hadisi İbn ‘Amr’dan rivayet etmiştir. es-Sahihu’l-câmi’, (No: 4505); Buhârî, Sahîhinde Libâs kitabının baş tarafında aynı hadisi kesin olarak “sahih” görmüş ve mu’allak biçimde rivâyet etmiştir.

[48]Sahîhu Müslim, (No: 2034), Bu hadis, Enes’den rivâyet edilmiştir. Yeslüte’nin manası; tabağın altında kalan yemeği, parmak vs. ile temizlesin, demiktir.

[49]Sahîhu Müslim, (No: 2043), Bu hadis Enes’ten rivâyet edilmiştir.

[50]Sahîhu Müslim, (No: 2032), Bu hadis, Ka’b b. Malik’ten rivâyet edilmiştir.

[51]Sahîhu’l-Buhârî, (No:5456); Sahîhu Müslim, (No: 2031), Bu hadis, İbn Abbâs’tan rivâyet edilmiştir.

[52]– Ebu Davud, Sünen, (No: 3851) ; en-Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 1/10117/6.; İbn Hibbân, el- İhsân bi tertibi Sahîh-i İbn Hibbân, (No:519); Bu hadis, Ebu Eyyup’ten rivâyet edilmiştir. Sahihu’l-Cami’, (No: 4681).

[53]Sahîhu’l-Buhârî, 5458, 5459, Bu hadis, Ebu Ümâme’den rivâyet edilmiştir.

[54] – İbnu Hacer, Fethu’l-Bârî, 9/493-494.

[55]– Ebu Davud, Sünen, (No:3767); et-Tirmizî, Sünen, (No:1858); Tirmizî, bu hadisin “sahih” olduğunu ifade etmiştir. Hakim, el-Müstedrek, 4/108, el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu ifade etmiş, ez-Zehebî de onun bu görüşünü onaylamış; Bu hadis. Hz. Âişe’den rivâyet edilmiştir. Sahih’ul-Cami’, (No: 380).

[56] -Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/439; Ebu Davud, Sünen, (No:4023); et-Tirmizî, Sünen, (No:3457); Tirmizî b.u hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbn Mâce, Sünen, (No: 3285); Hakim, el-Müstedrek, 1/507, Mu’az b. Enes’ten rivâyet edilmiştir. el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu ifade etmiş, ez-Zehebî de onun bu görüşünü onaylamış; Sahih’ul-Cami’, (No: 6086).

[57]Sahîhu Müslim, (No: 2734), Bu hadis, Enes’ten rivâyet edilmiştir.

[58]– Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/ 32; Tirmizî, Sünen, (No:1955), Bu hadis, Ebu Said’den rivâyet edilmiştir. Sahihu’l-Câmi’, (No: 6541).

[59]– Ahmed, b. Hanbel, Müsned, 3/138; Ebu Dâvud, Sünen, 3/854; en-Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 6/10129/2, adlı kitabında bu hadisi, Enes’ten rivayet etmiştir. Sahihu’l-Câmi’, (No:1226).

[60]– Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/118; en-Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 6/10128, el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 3/239, ve diğerleri bu hadisi, Enes’ten rivâyet etmişler., Sahihu’l-Câmi’, (No: 4677).

[61]Sahîhu’l-Buhârî, (No:5454), Bu hadis, Süveyd b. Nu’man’dan rivâyet edilmiştir.

[62] Ahmed b. Hanbel, Müsned,2/263; Ebu Dâvud, Sünen, (No:3852); et-Tirmizî, Sünen, (No:1860); İbn Mâce, Sünen, (No: 3297) vd. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir. Sahihu’l-Câmi’, (No: 6115, 6564).

[63] Ahzâb suresi, 53.

[64]Sahîhu Müslim, (No: 360), Bu hadis, Câbir b. Semüre’den rivâyet edilmiştir.

[65]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 885, 5452, 7359); Sahîhu Müslim, (No:564). Bu hadis, Cabir’den rivâyet edilmiştir.

[66]Sahîhu Müslim, (No:564), bu hadis Cabir’den rivâyet edilmiştir.

[67] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, ………

[68]el-Bakara suresi, 2/172.

[69] Sebe’ suresi, 13.

[70] Daha fazla bilgi için bkz.,: Âdâbu’l-Ekli, İbn ‘İmâd el-Akfehisî; İbnu Hacer, Fethu’l-bâri bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, 9/427 ve devamı; Sahîhi Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, 13/294 ve devamı; el-İhsân bi tertîbi Sahîhi İbn Hibbîn, 7/321 ve devamı; Ebu Dâvud, Sünen, 4/123 ve devamı; İbn Mâce, Sünen, 2/1083 ve devamı; Nevevî, Riyâzu’s-sâlihîn, s. 338; Beyhakî, el-Âdâb, s. 136, 211 ve devamı; Mâverdî, Edebu’d-Dünya ve’d-dîn, s. 335 ve devamı; İbn Nahhâs, Tenbihu’l-Gafilîn, s. 257 ve devamı. Ve diğer eserler.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.