MECLİSLERİN EDEPLERİ
İnsanlar hala birbirleriyle sohbet etmek, gecelerini geçirmek ve görüş alış-verişinde bulunmak için Meclislerde arkadaşları ve kardeşleriyle birlikte oturuyorlar. Veya ilim meclislerinde dinleri ve dünyaları için faydalı bilgiler öğreniyorlar. Veya insanlar bazı meclislerde genel ve özel konular v.s. üzerine konuşuyorlar. İslam dini meclislerde oturan kimselerin bu meclislerden faydalanmaları ve kıyamet günü üzülmemeleri için bazı edepler ve kurallar ortaya koymuştur. Bu edeplerden bazıları şunlardır:
Birinci edep/ kural: Kötü konular konuşulan bir mecliste oturulma-malı:
Şüphesiz ki Yüce Allah (c.c) bu meclislerde oturmayı yasaklamıştır, bu meclislerde sessiz oturan da günah işleyenlere ortaktır. Orada oturan kimsenin ya günaha izin vermemesi veya o mecliste bulunmaması gerekir. Şayet bir mecliste günah işlendiğini biliyorsa işin başında o meclise katılmaması gerekir. Ancak onun niyeti kötülüğü engellemek olursa katılabilir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa üzerinde içki bulunan sofraya oturmasın.”[1]
Meclis edeplerine bu edeple başlamayı tercih ettim. Çünkü Müslümanın başlangıçta bu gibi meclislere katılmamışı gerekir. Bundan dolayı bu edebi, iyi niyetten önce zikretmeyi uygun buldum.
İkinci Edep/ kural : İyi Niyetli Olmak:
Müslümanın meclislerinde iyi niyetli olması gerekir. Ya misafirlerle ona ikramda bulunmak için oturmalıdır veya aile halkıyla onlara nasihat etmek ve onları eğlendirmek oturmalıdır veya kardeşleri arasında kardeşlik bağlarını sağlamak için; veya şer’î ilimleri anlatmak için veya din ve dünyanın yararı için insanlarla birlikte oturup bir şeyler tartışmalıdır. Burada önemli olan meclislerinde iyi niyetli olmalıdır ki böylece o meclisten sevap kazanmalıdır.
Üçüncü Edep/ kural: Sadece Salih Kişilerle Oturulmalı:
Şüphesiz ki o sâlih insanlardan faydalı şeyler öğrenir ve onlar sayesinde imanı artar. Salih olamayan kişilere gelince kimse onlardan faydalanmaz. Öyle ise insan, salih olamayan kişilerle oturup zamanını boşa harcamamalıdır. Ve kıymetli ömrünün saniyelerini, salih olmayan kimselerle oturup boşa harcamamalıdır. Çünkü onlar, meclislerinde oturan kimsenin dinini olumsuz şekilde etkilerler. Ve onlardan hoşuna gitmeyen şeyleri görebilir. Bundan dolayı Mu’âz (b. Cebel) şöyle demiştir: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “ Sakın sana ilmî yönden faydalı olmayan kimselerle birlikte oturma.” [2]
Peygamber efendimiz de hadisinde salih kişilerin meclisinde oturmayı irşad etmiş ve kötü insanların meclislerde oturmamayı emrederek şöyle buyur-muştur:
“İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!”[3] يحذيك ibaresinin manası: Sana bedava verir, demektir. Nice salih kimseler, fasıklarla birlikte oturmayı hoş görmüşler ve buna sevinmişler. Böylece salihlik vasfını kaybetmiş ve onlardan birisi olmuştur. Dolaysıyla müslüman kişinin salih olmayan kimselerin meclislerinde oturmaktan ve onlarla beraber olmaktan sakınması gerekir.
Dördüncü Edep/ Kural: Düşmanların Bulunduğu Meclislerde Bulunmamak Gerekir :
İster onlar din düşmanları olsun, ister dünya işleri için düşmanları olsunlar. Şüphesiz ki onlar, insana sevmediği şeyleri duyurup, hatâlarını sayabilirler. Böylece aralarında tartışma vs. den dolayı düşmanlık meydana gelir. Böylece oturum en kötü bir şekilde sonlanabilir. İbn Ebu Leylâ (r.a.) şöyle demiştir: “Sakın düşmanlarınla birlikte oturma! Çünkü onlar senin bütün hatalarını senin aleyhine olacak şekilde ezberlerler ve iyiliklerinde de seninle tartışırlar.”[4] Ancak meclisler, bir kişi ile düşmanının arasını bulmak için düzenlenirse bu gibi meclisler beğenilir.
Beşinci Edep/ Kural: Yollarda Oturmaktan Kaçınmak Gerekir:
Şüphesiz ki; yollarda oturmak bazen günah işlemeye sebep olur. Veya yollarda oturan kimse olumsuz ve sevmediği bir şeye şahit olur. Bazen de kendisinin veya başkasının fitnesine sebep olur. Öyle ise en uygunu yollarda oturulmamalı veya mutlaka oturmak gerekirse orada oturanların konuyla ilgili kurallara uymaları gerekir. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Yollarda oturmaktan sakınınız!” Orada bulunan sahabiler: Ey Allah’ın elçisi! Bizim yol ve sokaklara oturmaktan vazgeçmemiz mümkün değil, çünkü lüzumlu işlerimizi orada konuşuyoruz, dediler.” Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Eğer mutlaka orada oturmamız gerekiyorsa, oturun, fakat yolun hakkını veriniz!” Bunun üzerine onlar: “Ey Allah’ın elçisi! “Yolun hakkı nedir?” diye sordular. Peygamber efendimiz de (s.a.s.) : “Gözü haramlardan korumak, gelip geçenleri rahatsız etmemek, verilen selamı almak, iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırma vazifesini yapmaktır.” buyurdular. [5] En iyisi ve en faziletlisi yollarda oturmaktan sakınmaktır, neresi olursa olsun yollarda oturmaktan daha hayırlıdır.
Altıncı Edep/ kural: Daire Şekline Oturmak ve Toplantı Yapmak Ayrı Ayrı Oturmamak:
Peygamber efendimizin sahabilerle oturması /meclisleri daire şeklindeydi. Daire şeklinde oturmak, oturanların birbirini karşılamaları için daha iyidir. Bu oturuş şeklinde herkesçe bilinen faydalar vardır. Peygamber efendimiz (s.a.s.) sahabeler ve insanlar onun etrafında daire şeklinde (Mescid-i Nebevî’de) oturuyorlardı. Bir ara üç kişi çıkageldi. Onlardan ikisi peygamberimize (s.a.s.) doğru yöneldi, diğeri gitti. Ayakta duran iki kişiden birisi cemaâtın arasında bir boşluk görüp oraya oturdu. Diğeri ise cemaâtın arkasına gidip oturdu. Üçüncü adam da çıkıp gitti. Peygamber efendimiz (s.a.s.), sözünü bitirince (bunlar hakkında) şöyle buyurdu: “Size şu üç kişinin durumunu haber vereyim mi? Onlardan biri Allah’a sığında, Allah da onu barındırdı. Diğeri (insanları rahatsız etmekten) utandı. Allah da ondan hayâ etti. Ötekine gelince, o (bu meclisten) yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.”[6]
Bu hadiste birinci şahıs halkada bir boşluk gördü. Bu otururken halka şeklinde oturmanın müstehab olduğuna işarettir. Peygamberimiz camiye girerken onlar halkalar şeklinde oturuyorlardı. O şöyle buyurdu: “ Bana ne olmuş sizin ayrı gruplar halinde olduğunuzu görüyorum!?”[7] Bununla onların tek bir cemaatte toplanmadıklarını ve ayrı ayrı cemaatler halinde oturduklarını kastediyor.
Yedinci Edep/ Kural : Girişte Oturanlara Selam Vermek:
Mecliste oturanlara selam vermek sünnettir. Bununla ilgili Peygamber efendimiz (s.a.s.) emrederek şöyle buyurmuştur: “ Sizden biriniz bir meclise vardığında selam versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selam versin. Önce verildiği selam, sonraki selamından daha üstün değil-dir.”[8]
Bu kıymetli bir edeptir. Şüphesiz ki selam vermek oturanların giren kişi üzerindeki hakkıdır. Giren kişi selam verdiğinde, oturanlar kendilerini güvende his ederler ve onun hiçbir kötülüğünden korkmazlar. Selamlaşmayı yaygın hale getirmek, insanlar arasındaki sevgi bağlarını artırır.
Sekizinci Edep/ Kural: İçeri giren kimse, içeride gördüğü en geniş yerde otursun:
Eğer içerdeki insanlar, ona yer açarsa orada oturmalı. Aksi halde kendisi bakıp geniş veya boş bir yer bulup orada oturmalıdır. Bununla ilgili peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Sizden biriniz bir meclise ulaştığında, şayet ona yer verilirse orada otursun. Aksi takdirde biriniz o mecliste bulduğu en geniş yere baksın ve orada otursun.”[9] Eğer oturanlar arasında boş yer bulamazsa oturanların arkasına otursun. Altıncı edepte geçtiği gibi.
Dokuzuncu Edep/ Kural: Meclisi Genişletmek:
Yüce Allah’ın bir ayette buyurduğu gibi: “Ey iman edenler! Size: “Meclis-lerde yer açın dendiğinde yer ki Allah da size genişlik versin. Size: “Kalkın!” denildiği zaman da kalkın ki, Allah sizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücâdele suresi, 58:11). Ve peygamberimizin (s.a.s.) buyurduğu gibi: “…. Meclislerde yeri genişletiniz ve yer açınız.”[10] Başka bir hadiste de meclisteki (oturma yerini) genişletmek için şöyle buyurmuştur: “Meclislerin en hayırlısı geniş olanıdır.”[11] Mecliste oturanların, meclisi genişletip yol açmaları lazımdır. Bu davranış, insanlar arasında sevgiyi oluşturur ve saygıyı delalet eder.
El-Ahnef’in yanına bir adam geldiğinde ona yer açardı. Eğer gelen kimseye açacak yeri olmasaydı, sanki ona yer açıyormuş gibi davranıyordu.[12] Toplantı meclislerinde daha sonra gelenlerin oturmaları için halkaları geniş tutmak gerekir.
Onuncu Edep/Kural: Mecliste Yan yana Oturan İki Kişinin Arasına Onların İznini Almadan Oturulmamalı:
İçeri giren kişinin, izin almadan iki kişinin arasına girip oturmaması gerekir. Çünkü bu hareket, onların incinmesine sebep olur. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İki kişi arasına izinleri olmadan oturmamak gerekir.”[13] Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “ (Aralarında oturmak için) İzinleri olmadan (yan yana oturan) iki kişiyi birbirinden ayırması hiçbir kimse için helal değildir.”[14] Şayet o iki kişi kendi aralarında gizli konuşup sohbet ediyorlarsa (aralarında oturmak) daha çok sakıncalı olur. Çünkü o ikisi bu durumdan çok rahatsız olurlar.
On birinci Edep/ Kural: Kimseyi Kaldırıp Yerinde Oturmamak Gerekir:
Şüphesiz ki bu durum, yerinden kaldırılan kişiyi incitir. Peygamber efendimiz (s.a.s.), bunu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “ Kimse kimseyi yerinden kaldırıp (onun yerinde) oturmasın, bunun yerine yer açıp meclisi geniş-letin.”[15] Hz. Ömer’in oğlu (r.a.) birisi kalkıp ona yer verdiğinde (açılan yere) oturmazdı.[16]
Bu edep, İslam şeriatının Müslümanların birbirine karşı rahatsız olmalarına, onlar arasında düşmanlık yaratan durumlara ve aralarında kin ve düşmanlığın meydana gelmesine sebep olan şeyleri yasakladığını açıklayan bir husustur.
On ikinci Edep/ Kural: Dairenin Ortasında Oturmamak:
Çünkü ortada oturan kimse, insanların birbirini görmesine engel olur. Böylece onlar zarar görüp incinirler. Bu oturuş, şöhret meclisine yakındır ve çok sayıda fesat içerir. El-Beğavî (r.a.) buna işaret etmiştir.[17] Daire ortasında oturan kimseyi lanetleyen bazı hadisler rivâyet edilmiştir.
On Üçüncü Edep/ Kural: Edepli, Mütevazi ve Alçak Gönüllülükle Oturmak:
Mecliste otururken kibirli bir şekilde olmamak gerekir. Şüphesiz ki Yüce Allah kibirlenen kimseleri sevmez. Peygamber efendimiz de (s.a.s.) oturuşlarında huşu içerisinde/ alçak gönüllü olarak otururdu. Meclislerde, ağırbaşlı olurdu. Peygamber efendimizin (s.a.s.), çömelmiş olarak? Kalçaları üzerine oturup dizlerini dikerek ellerini önden kavuşturmuş bir halde otururken görmüş olan bir kadının rivayet ettiği hadis buna delalet eder. O kadın şöyle demiştir: “Ben peygamberimizin (s.a.s.), huşu içerisinde oturdu-ğunu gördüğümde; “Ben korkudan ürperdim.”[18] Bu durum peygambe-rimizin (s.a.s.) heybetinden/ görkemli olmasından dolayıdır. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ ….. Ben köle gibi otururum.”[19]
On Dördüncü Edep/ Kural: Haya Yerlerini Gösteren Oturuşlardan Kaçınmak:
Vücudunu gösteren bir giysi giyip dizlerini dikmek suretiyle, kıçı üzerine oturmak ve iki ellini dizleri altına bağlamak suretiyle oturmak gibi. Bu durumda bazen haya yeri görülebilir. Câbir b. Abdullah’tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi sol eliyle yemek yemesin. Bir tek mestle de yürümesin. Bir tek elbise içerisinde dizlerini dikmek suretiyle kaba etleri üzerine oturmasın. Bir elbiseyi kendi bedenine sımsıkı şekilde sarıp bürünmesin! Böylece onun avret yeri görünmesin.”[20] الاِحْتباء kelimesinin manası şöyledir: Dizlerini dikmek suretiyle kıçı üzerine oturmak ve iki elini dizleri altında bağlamaktır. Böyle oturmak, Arapların âdetlerinden idi.
On Beşinci Edep/ Kural: Otururken Sol Eline Dayanmamak Gerekir.
Şüphesiz ki peygamber efendimiz (s.a.s.) bu şekilde oturmayı şiddetle yasak-lamıştır.
Şerid b. Suveyd’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “ Ben bu şekilde oturmuşken peygamber (s.a.s.) yanıma uğradı. Ben, sol elimi belimin arkasına koymuştum ve elimin içine yaslanmıştım. O şöyle dedi: “ Sen, (Allah’ın) gazabına uğramış kimseler gibi mi oturuyorsun?”[21]
On altıncı Edep/ Kural: Şeytan Oturuşu Gibi Oturmamak Gerekir:
Bu, insanın yarı gölge-yarı güneşte oturmasıdır. Böylece vücudunun bir kısmı güneşte bir kısmı da gölgede kalır. Peygamberimiz (s.a.s.): “ Güneş ve gölge arasında oturmayı yasaklamış ve Öyle yer, şeytanın oturduğu yer-dir.” buyurmuştur.”[22] Ve başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “ Sizden biriniz güneşte bulunduğunuz zaman gölge çekildiğinde, onun bir kısmı güneşte bir kısmı da gölgede kalırsa oradan kalksın.”[23]
On Yedinci Edep/ Kural : Fısıldayarak Konuşmamak Gerekir:
Üç kişilik topluluk içinde iki kişinin fısıldayarak konuşması, ya da altı kişilik toplulukta beşinin yavaşça konuşup altıncı kişiyi içlerine almaması, ya da dokuz kişiden, sekizinin konuşması ve dokuzuncu kişiyi içlerine almaması, bu durum o dışarda kalmış kişiyi üzer. Peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Üç kişi bir arada bulunduğunuz vakit, başka insanlara karışıncaya kadar, (içinizden) iki kişi, diğerini bırakıp fısıldaşmasın. Çünkü bu fısıldaşma, o kişiyi üzer.”[24]
İbnu Hacer şöyle demiştir: İbn Battâl Eşheb’den o da Mâlik (b. Enes)’ten rivâyet ederek şöyle demiştir. Üç kişi bir kişiyi bırakıp kendi aralarında fısıldamasınlar. On kişi de böyle yapmasın. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.), bir kişiyi dışarda bırakıp diğerlerinin kendi aralarında konuşmalarını yasak-lamıştır. Bu yasak, bu konuyla ilgili hadisten çıkarılmıştır. Çünkü bu hadisin manasından bir topluluğun bir kişiyi dışarda bırakıp kendi aralarında konuşmaları, iki kişinin bir kişiyi dışarda bırakıp kendi aralarında konuş-maları gibidir. İbn Hacer devamla şöyle demiştir: Bu husus, güzel edeptendir. Böylece onların birbirine karşı kin beslememeleri ve birbirinden ilişkilerini kesmemeleri sağlanmış olur. Ebu Abdillah el-Mâzerî ve ona uyan kimseler şöyle demişler. Bu konuda topluluk ile iki kişi arasında hiç bir fark yoktur. Çünkü bu yasak bir kişi için olsa bile geçerlidir. İmâm el-Kurtubî şu ilavede bulunmuştur: “Bilakis bu durum, kalabalık topluluk içinde daha fazla rahat-sızlığa sebep olur. Öyle ise bu yasak her durumda geçerli olmalıdır. Hadiste neden üç kişi özellikle belirtilmiştir? Çünkü bu fısıldamanın tasavvur edilebildiği ilk sayıdır. Hangi sayıda fısıldama gerçekleşirse, hadisteki yasak hükmü o sayı için geçerli sayılır. İbn Battâl şöyle demiştir: Kendisi ile konuşulmayan kişi ile birlikte topluluğun sayısı ne kadar çok olursa üzüntü ve ithamın gerçekleşmesi daha çok azalır. Böylece kalabalık kişilerin kendi aralarında konuşup bir kişiyi dışarda bırakmaları için bu yasak daha fazla geçerli olur.
Şayet bir kişiyi dışarda bırakarak diğer kişiler oturup aralarında fısıldayarak konuşuyorlarsa, dışarda kalan kişinin türlü şeyler aklına gelmesine sebep olur. Bunlardan bazıları: “Bunlar benim gıybetimi ediyorlar veya bunlar bana güvenmedikleri için aralarında gizli konuşuyorlar veya bunlar bana karşı komplo hazırlıyorlar vs…vs… bundan da düşmanlık ve nefret doğabilir.
On Sekizinci Edep/ kural: Başkalarının Konuşmalarını Dinlemeye Çalışmamak:
Eğer bazı kişilerin bir mecliste kendi aralarında sessizce konuştukları düşünürse, başkalarının onların konuşmalarını dinlemeye çalışması ve onlara kulak vermesi uygun değildir. Bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim bir topluluğun duyulmasını istemedikleri bir sözü öğren-meye çalışır (kulak hırsızlığı yapar)sa, kıyamet günü kulaklarına eritilmiş kurşun dökülür.”[25] Müslüman kimselerin böyle bir eylemde bulunmaları uygun değildir.
On Dokuzuncu Edep/ Kural: Allah’ı Kızdıran Toplantılardan Uzak Durulmalı:
Örneğin gıybet, dedikodu ve kötü sözleri söylemede, kötü duyguları beslemede, Müslümanlara ihanet etmede, evlerin sırlarını ifşa etmede, eşler arasında meydana gelen şeyleri konuşmada, iffetli kadınlara zina iftirasında bulunmada, suçsuz kimseyi itham etmede vs… toplantılarda bulunmamak lazımdır. Şüphesiz ki bunlar en kötü toplantılardır.
Yirminci Edep/ Kural: Allah’ı Zikir Etmeye ve Peygamberimizi Salâvat Getirmeye Çok İstekli Olmak:
Şüphesiz ki bunlar meclislerde yapılması gereken en iyi şeylerdir. Vakitleri bu zikir ve salâvatlarla geçirmeyi ganimet olarak bilmek gerekir. Peygam-berimiz (s.a.s.) meclislerde Allah’ı zikir etmeyenleri ve Peygamberine salâvât ve selam getirmeyenleri uyarmış ve şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir topluluk oturdukları meclisten Allah’ı zikretmeden kalkarlarsa, merkep leşi üzerinden kalkmış gibi olurlar. O meclis de kıyamet günü onlar için bir pişmanlık olacaktır.”[26] Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “ Bir cemaat oturduğu mecliste Allah’ı anmaz ve peygamberlerine salât ve selâm getirmezlerse, bu meclis onlar için bir pişmanlık nedeni olur. Allah dilerse onlara azap eder, dilerse onları bağışlar.”[27] تِرَةُ kelimesinin manası: üzüntü, pişmanlık, ayıp ve kusurdur.
Yirmi Birinci Edep/ Kural: Tartışmamak ve Münakaşa Etmemek Gerekir:
Şüphesiz ki tartışma, kalbi kin ile doldurur ve bazen (bu meclisteki) oturum en kötü şekilde sona erebilir. Allah (c.c.) tartışmayı ve tartışmada aşırı gitmeyi sevmemektedir. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Haklı bile olsa, çekişip didişmeyen kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim…”[28] Bundan dolayı insan mecliste oturduğunda lafı uzatıp münakaşa ve tartışmada bulunmamalı, yüksek sesle konuşmamalıdır. Çünkü bu saydık-larımız, oturanları rahatsız edip aralarında kin ve düşmanlığa sebep olur.
Yirmi İkinci Edep/ Kural: Fazla Gülmemek:
İnsanların çoğu meclislerdeki oturumlarını, gülmek ve şakalaşmak ile geçirirler. Ve bu hususta aşırı davranıyorlar. Bu tür meclislerde hiçbir hayır yoktur. Bilakis bu meclisler, kalbin katılaşmasına ve insanın vaktini değerlendirerek ondan faydalanma fırsatından mahrum bırakırlar. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Çok gülmeyiniz! Çünkü çok gülmek kalbi öldürür.”[29]
Yirmi Üçüncü Edep/ Kural: Meclisten Kalkan ve Tekrar Yerine Dönen Kimsenin Kendi Yerinde Oturmaya Hakkı Vardır:
Bir ihtiyaçtan dolayı kişi yerinden kalkıp tekrar döndüğünde, başka bir kimsenin onun yerinde oturduğunu gördüğüne bu durumdan canı sıkılır ve bu ona zarar verir. İslam dini her şey için bir kural koymuştur. Peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “ Adamın, (daha önce) oturduğu yerde oturmaya daha çok hakkı vardır. Şayet bir kimse ihtiyacını gidermek için oturduğu yerden kalkar da, sonra oraya dönerse, o kimse o yerde oturmaya daha çok hak sahibidir.”[30] نط uştur, efendimiz buyuruyor k
l koymuştur, efendimiz buyuruyor k
n Hakıdır:
r.mamalı, yükses sesle konuşmamalı, Başka bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Bir adam oturduğu yerden kalkarsa (bir ihtiyacını gidermek için dışarı çıkarsa), sonra oraya dönerse, o kimse o yerde daha çok hak sahibidir. “[31]
Yirmi Dördüncü Edep/ Kural: Meclislerde Otururken Allahtan Bağışlanmayı Çokça Dilemek Gerekir :
İbn Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine göre o şöyle buyurmuştur: “Biz, resulullah’ın (s.a.s.) bulunduğu bir yerde, oturduğumuzda o her mecliste yüz kez dediğini sayıyorduk : “Allah’ım! Beni bağışla ve tövbemi kabul eyle. Çünkü sen tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edensin.” [32]
Yüce Allah’tan çokça mağfiret dilemek, (mecliste) oturan kimsenin Rabbini gözettiğini ifade eder. Ve onu Allah’ın sevmediği şeyleri yapmaktan muhafaza eder.
Yirmi Beşinci Edep/ Kural: Meclisten Çıkılmak İstendiğinde Orada Bulunanlara Selâm Vermek Gerekir:
Bu da Yüce Peygamberimizin (s.a.s.), bize gösterdiği davranışlardan biridir. Peygamberimiz (s.a.s.) bunu yapmamızı emir etmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz bir meclise vardığında (orada oturanlara) selâm versin… Oturduğu meclisten kalkmak istediğinde yine selâm versin. Şüphesiz ki önce verdiği selâm, sonraki selâmdan daha üstün değildir.”[33] Bu peygamberimizin emrettiği selamı yaymaktan ve rahmetten sayılır.
Yirmi Altıncı Edep/ Kural: Meclisten Geçerken Selâm Verilmeli :
Çünkü yürüyen kişinin oturan kişiye selâm vermesi sünnettir. Kim oturan bir topluluğun yanından geçerse onlara selâm verir. Paygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur. “ Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana selâm verir.” [34]
Yirmi Yedinci Edep/ Kural: Aralarında Müşrikler Olsa Bile Oturanlara Selam Vermek Lazımdır:
Müslümanlara saygı göstermek ve onlara öncelik vermek için (cemaatte oturan) herkese selam vermek lazımdır. Usâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre: “Peygamberimiz (s.a.s.), müslümanlar, müşrikler –puta tapan-lar- ve yahudilerden oluşan bir topluluğa rastladı ve onlara selâm verdi. Sonra biraz durdu ve indi onları Allah’a iman etmeye davet etti….”[35]
Yirmi Sekizince Edep/ Kural: Ayağı Kalkındığında ve Meclisten Ayrıldığında Meclisin Kefareti (Şu Duâyı Okumaktır):
Bu dua en iyi ve hayırlı bir şekilde meclisleri/ oturumlar sonlandırmak için yapılır. Yâni mecliste oturanların mecliste işlenen hatalarına kusurlarına kefaret olması umulur. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir meclisin kefareti, meclisten kalkmak isteyen kimselerin son söz olarak şöyle dua etmeleridir: سبحانك اللهم وبحمدك اشهد ان لا اله الا انت استغفرك واتوب اليك
“Allahım! Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim ve hamdinle tesbih ederim. Senden başka hiçbir ilâh olmadığını kesinlikle belirtirim. Senden bağışlanmamı diler ve sana tövbe ederim.”[36]
Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: ““Kim bir mecliste oturur ve orada bir sürü faydasız ve mânasız sözlerle vakit öldürür de, o meclisten kalkmadan önce, Sübhâneke Allahümme ve bihamdike eşhedü en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyke: Allahım! Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ve hamdinle tesbih ederim. Senden başka bir ilâh olmadığını kesinlikle belirtirim. Senden bağışlanmamı diler ve sana tövbe ederim, derse, o mecliste yapmış olduğu hataları bağışlanır.”[37]
Bu zikrin hiçbir şekilde ihmal edilmemesi gerekir.
Bunlar Yüce Allah’ın meclis edepleri ile ilgili bana tespit etmeyi müyesser kıldığı edeplerdir. Bunların sayısı 28 edeptir. ‘Âlemlerin rabbi olan Allah’a şükürler olsun. [38]
[1] – Tirmizî, Sünen, No: 2801. Tirmizî bu hadisin “Hasen” olduğunu belirtmiştir; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:288p. El-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis. Câbir’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’t-Tirmizî, No: 2246.
[2] – İbn Müflih, el-Âdâbu’ş-şer’îyye, 3:572. Bu hadisi, “Behcetu’l-mecâlis”te İbnu ‘Abdi’l-ber’in rivâyet ettiğini belirtmiştir.
[3] – Buhârî, Sahîh, No: 5534; Müslim, Sahîh, Birr, 146. No: 2628.
[4] – İbn Ebî Leylâ, el-Âdâbu’ş-şer’îyye, 3: 572.
[5] – Buhârî, Sahîh, Mezâlim 22, İsti’zân 2, Müslim, Sahîh, Libâs 114; Ebu Dâvud, Sünen, Edeb 12; Bu hadis, Ebû Sa’îd el-Hudrî’den rivâyet edilmiştir.
[6] – Buhârî, Sahîh, İlim 8, Salât 84; Müslim, Sahîh, Selâm 26. Ayrıca bk. Tirmizî, Sünen, İsti’zân 29.
[7] – Müslim, Sahîh, No: 430. Bu hadisi, Semüre (b. Cündüb) rivâyet etmiştir.
[8] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:230; Ebû Dâvud, Sünen, Edeb 139 No: 5208; Tirmizî, Sünen, İsti’zân 15, No:2706. Tirmizî bu hadisin “Hasen” olduğunu belirtmiştir; İbnu Hibbân, Sahîh, No:494; el-Hâkim, Müstedrek ve diğerleri bu hadisi Ebû Hüreyre’den rivâyet etmişler; el-Elbânî, Sahîhu’t-Tirmizî, No: 2177.
[9] – el-Bağevî, Şerhu’s-sünne, No: 2328; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 7:7197; el-Beyhakî, Şu’abu’l-îmân, No: 8243. Bu hadis, Şeybe b. Osman’dan rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, No: 299.
[10] – Müslim, Sahîh, No: 2177. Bu hadis, İbnu Ömer’den rivâyet edilmiştir.
[11] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: 18, 69, Ebû Dâvûd, Sünen, No: 4820; el-Hakim, el-Müstedrek, 4:269. El-Hakim bu hadisin “Sahîh” olduğunu belirtmiştir; el-Beyhakî, eş-Şu’ab, No: 8241; Bu hadis, Ebû Sa’îd’den rivâyet edilmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşünü benimsemiştir; el-Bezzâr, el-Müsned, No: 2013. Bu hadis Enes’ten rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No: 4025.
[12] – İbnu Müflih, el-Âdâbu’ş-şer’îyye, 3:572.
[13] – Ebu Dâvud, Sünen, No: 1844. Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir.; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No: 4054.
[14] – Ebû Dâvud, Sünen, No: 4845; et-Tirmizî, Sünen, No: 2752. Tirmizî, bu hadisin “Sahîh” oldruğunu belirtmiştir. Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No: 4055.
[15] – Müslim, Sahîh, No: 2177. Bu hadis, İbnu Ömer’den rivayet edilmiştir.
[16] – Müslim, Sahîh, No: 2177. Bu hadis, İbnu Ömer’den rivayet edilmiştir.
[17] – el-Beğavî, Şerhu’s-sünne, 12: 300.
[18] – Ebû Dâvud, Sünen, No: 4847. Bu hadis, Kayle bint Mahreme’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Davud, No: 4057.
[19] – el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, No: 7. El-Elbânî bu hadisin “Sahîh” olduğunu belirtmiştir. Ve bu hadisin İbn Sa’d, İbn Hibbân ve Ebû Ya’lâ tarafından Hz. Aişe’den rivayet edildiğini belirtmiştir.
[20] – Ebu Dâvud, Sünen, Libas 4, 4137; Tirmizî, Sünen, Edeb 20, 2766; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/222, 293, 297, 299, 327, 349, 357, 362, 367. Bu hadis. Câbir’den rivayet edilmiştir.
[21] -Ebu Dâvud, Sünen, No: 4848. Bu hadis, eş-Şerîd b. Süveyd’den rivayet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No:4058.
[22] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3:413. Bu hadis sahabeden bir adamdan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, No: 6823.
[23] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:383; Ebu Dâvud, Sünen, No:4821; el-Beğavî, Şerhu’s-sünne, No: 3335. Bu hadis Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No: 4036.
[24] – Buhârî, Sahîh, İsti’zân 47; Müslim, Sahîh, Selâm 37, 38; Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Sünen, Edeb 24; Tirmizî, Sünen, Edeb 59; İbn Mâce, Sünen, Edeb 50. Bu hadis, İbn Mes’ûd’dan rivâyet edilmişitir.
[25] – Buhârî, Sahîh, Ta’bîr 45; Ebû Dâvud, Sünen, Edeb 88; Tirmizî, Sünen, Rüyâ 6; İbn Mâce, Sünen, Rüyâ 8. Bu hadis, İbn ‘Abbâs’tan rivâyet edilmiştir. El-Ânük: eritilmiş kurşundur.
[26] – Ebu Dâvud, Sünen, Edeb 25 No: 4855; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:492. Bu hadis, Ebû Hureyre’den rivâyet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No: 4064.
[27] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:446; Tirmizî, Sünen, Da’avât 8, No:3380. Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1.496. el_Hâkim bu hadisin “Sahîh” olduğunu belirtmiştir. Bu hadis, Ebû Hureyre’den rivâyet edilmiştir. El-Elbânî, Silsiletu’l-ehâdîsi’s-sahîha, No: 74.
[28] – Ebu Dâvud, Sünen, Edeb 7 No: 4800; Tirmizî, Sünen, Birr 58; ibn Mâce, Sünen, Mukaddime 7. Bu hadis, Ebu Ümâme’den rivayet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No: 4015.
[29] – İbn Mâce, Sünen No:4193. Bu hadis, Ebû Hureyre’den rivâyet edilmiştir.
[30] – Nevevî, Sahîhu Müslim Şerhi (tercm. ) 9: 594; Tirmizî, Sünen, No: 2751. Bu hadis, Vehb b. Huzeyfe’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’t-Tirmizî, No: 22209.
[31] – Nevevî, Sahîhu Müslim Şerhi (tercm. ) 9: 594; Tirmizî, Sünen, No: 2751. Bu hadis, Vehb b. Huzeyfe’den rivâyet edilmiştir.
[32] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:21; Ebu Dâvud, Sünen, Vitir 26; Tirmizî, Sünen, Da’avât 39. Tirmizî bu hadisin “Sahîh” olduğunu belirtmiştir; İbnu Mâce, Sünen, Edeb 57; İbnu’s-Sünnî, ‘Amelu’l-yevm ve’l-leyle, 370; Bağavî, Şerhu’s-Sünne, 5:71. Bu hadis İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.
[33] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:230; Ebu Dâvud, Sünen, Edeb 139; Tirmizî, Sünen, İsti’z3an 15. Tirmizî bu hadisin “Hasen” olduğunu belirtmiştir; İbnu Hibbân, İhsân, No: 494; el-Hakim ve diğerleri bu hadisi Ebu Hüreyre’den rivayet etmişler; el-Elbânî, Sahîhu’t-Tirmizî, No. 2177.
[34] – Buhârî, Sahîh, İsti’zân 5, 6 ; Müslim, Sahîh Selâm 1, Âdâb 46; Ebû Dâvud, Sünen, Edeb 131; Tirmizî, Sünen, İsti’zân 14. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
[35] – Buhârî, Sahîh, İsti’zân 20, No: 6254 ; Müslim, Sahîh Cihâd 116, No: 1798. Bu hadis, Usâme b. Zeyd’den rivâyet edilmiştir.
[36] – Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 10:10333. Bu hadis, İbn Mes’ûd’dan rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, No: 4487.
[37] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:294; Tirmizî, Sünen, No:3433. Tirmizî bu hadisin “Sahîh” olduğunu belirtmiştir; İbn Hibbân, İhsân, Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir; Ebu Dâvud, Sünen, Edeb 27; el-Elbânî, Sahîhu’t-Tirmizî, No: 2730. .
[38] – Daha fazla bilgi edinmek için bkz: İbnu Hacer el-‘Askalânî, Fethu’l-bârî, 11:17 ve davamı; el-Beğavî, Şerhu’s-Sünne, 12:293 ve devamı; Ebû Dâvud, Sünen, 4:257 ve devamı; eş-Şelhûb, Kitâbu’l-âdâb, 100 ve devamı ve diğer kaynaklar.
Bir yanıt bırakın