KURBAN KESMENİN EDEPLERİ

 

YEDİNCİ BÖLÜM

 

Kurban Kesmenin Edepleri  (s. 99-106)

Kurban kesmek İslam’ın apaçık şiarlarındandır. Ve yapılması teşvik edilmiş, mükâfatı fazla olan bir eylemdir. Peygamberimiz (s.a.s.), Kurban Bayramı’nın sabah, kurban kesmiştir. Kurban kesmek isteyen birisinin bu konuyla ilgili bazı edepleri bilmesi gerekir. Bu edeplerden bazıları şunlardır.

 

Birinci Edep: Allah için Samîmî Olmak

Kurbanı kesen kimse, kurbanla islam’ın şiârını ortaya koymak ve Allah’ın nimetlerine şükür etmek ve Peygamberimizin (s.a.s.) sünnetine uymak niyetiyle keser. Kurban ile gösteriş ve itibar kazanmak niyetiyle kesmemelidir.

 

İkinci Edep: Kurban Veren Kimsenin Kendi Saçına ve Derisinin  Kıllarına  Dokunmaması Gerekir.

Kurban kesmeye niyet neden birisinin Zilhicce ayının ilk gününden kurbanı kesinceye kadar, kendi saçına ve derisindeki kıllarına ve tırnaklarına dokun-maması gerekir.

Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:“ Sizden herhangi biriniz kurban kesmek isterse, Zilhicce ayı girdikten sonra  kurbanını kesene  kadar, kendi bedeninden  ne kılına  ve  ne  de tırnağına dokunmasın. – yani kesmesin –.“[1]

Aynı şekilde derisinden fazla olan bir şeyi de kesmemelidir. Ancak kurban kesen  kimseye eziyet veren bir fazlalığı veya kırık bir tırnağı almasında bir sakınca yoktur.

     Üçüncü Edep: Açık Bir Kusuru Olan Kurbanı Kesmekten Sakınmak

     Peygamberimizin (s.a.s.) kurban olarak kesilmesini uygun görmediği kurbanı kesmekten sakınmaktır. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Dört sınıf hayvanı kurban olarak kesmek câiz değildir: Açıkça belli olan körlük, açıkça belli olan hastalık, açıkça belli olan topallık ve iliği kurumuş derecede zayıflık.”[2]

Dördüncü Edep:  Güzel Bir Kurbanlık Seçmek

Kurban sahibinin semiz, yukarıda belirtildiği gibi kusurlardan beri, kendisini Allah’a yaklaştıracak güzel bir kurbanlık seçmesi gerekir. Bu da ilerde belirtilecek olan Resulullah’ın bahsettiği kurbanlık gibi olmalıdır.

 

Beşinci Edep:  Kurbanı Kendi Eliyle Kesmek

Yani kurban kesen yapabiliyorsa kendi eliyle kurbanı kesmesi daha efdaldır. “Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) kendi eliyle kurbanını kesmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.), alaca renkli boynuzlu iki koç kurban etmişti. Keserken besmele çekip tekbir getirmiş. Ayağı ile iki koçun boynuna basarak eliyle bizzat kendisi kesmiştir.”[3] Fakat kendisi kesemiyorsa, başkasına kestirmesinin de bir sakıncası yoktur.

Altıncı Edep:  Bayramdan Önce Kurban Kesen Kimsenin Tekrar Kesmesi Gerekir:

Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.s.) kurbanı, bayram namazından sonra kesmeyi sünnet kılmıştır. Kim bayram namazından önce kurbanı keserse o ailesine sunduğu bir ettir, ibadetten sayılmaz. Ve tekrar onun yerine kurban kesmesi gerekir. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur; “Kim kurbanını bayram namazından önce keserse, bu kurbanı kendisine sunduğu bir ziyafettir. Kim namazdan sonra keserse ibadeti tamam olur ve müslümanların sünnetine /âdetine uymuş olur.[4]

 

Yedinci Edep:  Kesme Kurallarına Uyması Gerekir

Devenin sol ön ayağı bağlanarak ayakta kesilmesi, sığır ve küçükbaş hay-vanların sol taraflarına yatırılarak kesilmesi, bıçağın bilenmesi, besmele ve tekbir getirilmesi, bıçağın kurbana gösterilmemesi, bir hayvanı başka bir hayvanın gözü önünde kesmemesi gibi ileride kesme edepleri bölümünde detaylı açıklanacak edeplere uyulmasıdır.

Bunlar Yüce Allah’ın tespit etmesini bize kolaylaştırdığı kurban kesmeyle ilgili edeplerdir. Bunlar, yedi edeptir.  Hamd, ‘âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.[5]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SEKİZİNCİ BÖLÜM

       İtikâfta Uyulması Gerekli Edepler :  

Bundan maksat, Peygamberimiz (s.a.s.)  Ramazan ayının son on gününde camide yaptığı ve ölümüne kadar devam ettiği itikâftır. Bu itikâfın meyvelerinin elde edilmesi için uyulması gerekli olan bazı kurallar ve sünnetler vardır. İtikafa giren kimse, itikâf yerinden çıktığında günahları bağışlanmış olur. İtikâfın bazı edepleri şunlardır.

Birinci Edep; Samimî Bir Niyettir :

İtikâfa girecek kişi sadece Allah rızası ve âhiretini düşünerek girmelidir. Bunu, sadece Allah’a ibâdet etmek ve Allah’ın elçisinin (s.a.s.) sünnetini ihyâ etmek için yapmalıdır.

 

İkinci Edep:  İtikâfa Ramazan Ayının Son On Gününde Girmek

Bu Peygamberimizin (s.a.s.) sünnetindendir. Hz. Aişe (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir:   “Allah resulü (s.a.s.), vefat edinceye kadar Ramazan ayının son on gününde itikâfa girerdi. Ondan sonra hanımları da (Ramazan ayının son on gününde) itikâfa girdiler.”[6]

Ramazan ayı dışında da itikâfa girmek câizdir. Fakat en faziletlisi, yukarıda anlatılan Ramazan ayında yapılan itikâftır.

 

Üçüncü Edep: İtikâfa Büyük Camilerde Girmek

Kişinin evinde itikâfa girmesi uygun değildir. Bilâkis Peygamberimizin (s.a.s.) yaptığı gibi camilerde itikâfa girmesi gerekir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “…Sizler câmilerde itikâf halinde iken, onlarla (eşlerinizle) ilişkide bulunmayın…”[7]  Bu âyet, itikâfın ancak câmilerde olabileceğine delâlet ediyor.  Câmilerde itikâfa girilmelidir ki; itikâfa giren kimseyi Cuma namazı için dışarıya çıkarmaya zorlayacak bir sebep meydana gelmesin. Hz. Aişe bu konuda şöyle bir hadis rivâyet etmiştir: “İtikâf yapan kişiye sünnet olan şey, hasta ziyaretine gitmemesi, cenâzeye katılmaması, kadına dokunmaması, kadınla ilişkiye girmemesi ve çok önemli bir ihtiyaç dışında hiç dışarı çıkmamasıdır. İtikâf ancak oruçla olur. Ayrıca itikâf, yalnız cemâatle namaz kılınan büyük camilerde yapılabilir.” [8]


Dördüncü Edep:  Câmi İçindeki Bir Çadır Veya Küçük Bir Oda da Tenha Bir Yerde İtikâf Yapmak

Bu durum, itikâfa giren kimsenin yalnız ve rabbiyle baş başa kalabilmesine yardımcı olur. Bu şekilde kişi başkasıyla konuşarak boşa vakit harcamaz. Bu da peygamberimizin (s.a.s.) uygulamasıdır. Çünkü Hz. Aişe’nin rivâyet ettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Resulullah (s.a.v.), itikâfa girmek istediğinde, sabah namazını kılar, sonra da itikâfa gireceği yere girerdi. O, bir defa Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmek istedi. Kendisine küçük bir yer hazırlanmasını emretti ve ona böyle bir yer hazırlandı.[9] Yani âdeti üzere kendisine küçük bir oda hazırlanmasını emretti… Bu da itikâfın gayesini gerçekleştiren bir husustur.

 

Beşinci Edep:  Sabah Namazından Sonra Tenha Bir Çadıra Çekilmek

Önceki hadiste ifâde edildiği gibi, Peygamberimizin (s.a.s.) yaptığı gibi Ramazan ayının son 10 gününde ilk sabah namazından sonra itikâfa girmiştir. İbn Hacer (r.a.) şöyle demiştir:  “…itikâfa girmenin ilk vakti sabah namazından sonradır…”[10] Bu da el-Evza’î’nin, el-Leys’in ve es-Sevrî’nin görüşüdür. İbn Hacer, bu konuda farklı görüşlerin bulunduğunu nakletmiştir. Fakat o bizim anlattığımız görüşü benimsemiştir.[11]

 

Altıncı Edep:  Zorunlu olmadıkça Câmideki İtikâftan Çıkmamak

Hz. Aişeden rivâyet edilen hadiste belirtildiği gibi ancak zorunlu ihtiyaçlar için çıkılabilir. Fakat cenâzelere katılmak veya hastaları ziyaret etmek gibi hususlar için çıkmaz. Ancak itikâfın başında bunu şart koşmuşsa çıkabilir.

 

Yedinci Edep:  Eşleriyle İlişkiye Girmemesi Gerekir

Bu da yukarıda geçen hadiste ifade edildiği ve Yüce Allah’ın âyette buyurduğu gibi, kendisine riâyet edilmesi gerekir: “…camilerde itikâf halinde iken onlarla (eşlerinizle) ilişkide bulunmayın…”[12] Bu âyette, üçüncü edepte belirtildiği gibi itikâfın ancak camilerde olabileceğine delâlet ediyor..

 

     Sekizinci Edep:  İbâdet İçin Gayret Etmek ve Boş Vakit Geçirmemek

İtikâfa girenin öncelikli amacı vaktini tamamen ibâdete ayırmak ve Yüce Allah’ın andığı kadir gecesini gözetmektir: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”[13] Bu günlerde ibâdetler de daha fazla gayret göstermek Peygam-berimizin (s.a.s.) sünnetidir. Hz Âişe’nin rivâyet ettiği bir hadiste peygambe-rimiz şöyle yapardı: “Peygamberimiz (s.a.s.), Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar, geceyi ihyâ eder ve ev halkını uyandırırdı.[14]  “Şeddu’l-mi’zer”den maksat, ya çok ibâdet etmek için çaba harcamak veya çok ibâdet etmekle meşgul olduğu için ailesiyle ilişki kurmamaktır.

İtikâfa giren kimsenin her anını ve sâatini ganimet bilip ibâdetle, duâ etmekle, Allah’a yalvarmakla, Kur’ânı okumakla, tövbe etmekle, zikir etmekle, namaz kılmakla ve tefekkür etmekle geçirmesi gerekir. Yanındaki kimselerle konuşarak vaktini boş yere harcamamalıdır. Bu şekilde davranarak Allah’ın mağfiretini ve sevabını hak etmiş olur. Ve bu şekilde yapılan bir itikâfından dolayı günahları affedilmiş olarak itikafını bitirmiş olur.

Bunlar da Allah’ın izniyle tamamlamış olduğum sekiz âdet itikâf edepleridir. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.[15]

 

[1] [1] – Müslim, Sahîh,(No: 1977). Bu hadisi, Ümmü Seleme rivâyet etmiştir.

[2]– Mâlik, Muvatta, No: 2:483; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4:284; Ebû Dâvud, Sünen, (No: 2802); en-Nesâî, Sünen, 2:203; Tirmizî, Sünen, (No:1492); Tirmizî bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbn Mâce, Sünen, (No:3144), İbn Hibbân, Sahîh, 7:556, 565; Dârimî, Sünen, 2:76; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:223; el-Hâkim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; el-Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, 9:274; Bu hadis, el-Berrâ’dan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 886).

[3] – Buhârî, Sahîh, (No: 5558); Müslim, Sahîh,(No:1966). Bu hadisi, Enes b. Mâlik rivâyet etmiştir.

[4] – Buhârî, Sahîh, (No: 951, 995, 965, 968, 967);  Müslim, Sahîh, (No: 1961) Bu hadis, el-Berrâ b. ‘Âzib’den rivâyet edilmiştir.

[5]– Fazla bilgi için bknz. İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 2:516 ve devamı; el-Fâsî, Cem’u’l-fevâid, 1:351 ve devamı; el-Beğavî, Şerhu’s-Sünne, 4:326 ve devamı; Ebû Dâvud, Sünen, 3: 93 ve devamı ve diğer kaynaklar.

[6]Buhârî, Sahîh, (No: 2026); Müslim, Sahîh, , (No: 1172). Bu hadis, Hz. Aişe’den rivâyet edilmiştir.

[7]Bakara suresi, 2/187.

[8]  – Ebû Dâvud , Sünen, (No: 2473); ed-Dârekutnî, Sünen,  2/201. Sahihu Ebi Dâvud, (No:2160). Bu hadis, Hz. Âişe’den rivâyet edilmiştir.

[9]Buhârî, Sahîh, (No: 2033); Müslim, Sahîh, , (No:1172). Bu hadis, Hz. Âişe’den rivâyet edilmiştir.

[10] – İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, 4/325.

[11] – Buhârî, Sahîh, (No: 2024); Müslim, Sahîh, (No: 1174). Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivâyet edilmiştir.

[12] – Bakara suresi, 2/ 187.

[13]Kadir suresi, 97/3.

[14] – Buhârî, Sahîh, (No: 2024); Müslim, Sahîh, (No: 1174). İbn Hacer, Fethu’l- Bârî, 4/325). Bu hadisi Hz. ‘Âişe rivâyet etmiştir.

[15] – Daha fazla bilgi için bknz. İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 4: 318 ve devamı;  Müslim, Sahîh, 2:830 ve devamı; el-Beğavî, Şerhu’s-Sünne, 6:391 ve devamıel-Elbânî, İrvâu’l-ğalîl, 4:139 ve devamı; el-Fâsî, Cem’u’l-fevâid, 1:281 ve devamı ve diğer kaynaklar.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.