BİRİNCİ KISIM
İŞÇİ ÇALIŞTIRMA USUL VE KURALLARI
İnsanlar, ihtiyaç durumunda veya tek başlarına yapama-dıkları bir iş için veya belirli bir işte çalıştırmak için bir veya birden fazla ücretli işçiye ihtiyaç duyabilirler. Bu durumdaki bir insanın işçi çalıştırma ile ilgili bazı doğruları ve İslâmî kuralları bilmesi gerekir. Bu konuda Allah’ın yardımıyla size sunacağım usul ve kurallardan bazıları şunlardır;
Birinci edep: Müslüman bir işçi çalıştırmak
Müslümanın, işini yyaptırmak için Müslüman bir işçiyi çalıştırması gerekir. Müslüman, Allah’a şirk koşan birisini çalıştıramaz.
Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), (Bedir’den önce sefere çıktı. Hurret el-Vebre denilen yere geldiğinde, ona gücü ve cesareti ile bilinen bir adam yetişti. Resulüllâh’ın (s.a.s.) ashâbı onu görünce sevindiler. O geldiğinde Resulüllâh’a (s.a.s.) dedi ki; Ben sana tabi olup seninle birlikte pay almak için geldim. Bunun üzerine Resulüllâh (s.a.s.) dedi ki; تؤمن بالله ورسوله “Allah ve Resul’üne inandın mı?” O; Hayır, dedi. Resulüllâh (s.a.s.) dedi ki; فارجع فلن أستعين بمشرك “Geri dön, ben bir müşrikten asla yardım almayacağım.”[1] Aişe dedi ki; Sonra o gitti. Biz bir ağaçlı bölgeye geldiğimizde o adam yine peygambere yetişti ve ona önce dediği gibi dedi. Peygamber de (s.a.s.), ona önce dediği gibi dedi: فارجع فلن أستعين بمشرك “Geri dön, ben bir müşrikten asla yardım almayacağım”. O, geri döndü. Sonra Beydâ denilen yerde yine peygambere yetişti. Resulüllâh (s.a.s.) ona önce dediği gibi; تؤمن بالله ورسوله “Allah ve Resulü’ne inanıyor musun?” dedi. O da; Evet, dedi. Bunun üzerine Resulüllâh (s.a.s.) ona; فانطلق “Haydi öyleyse hemen işe koyul!” dedi.”
Hz. Ömer, Ebû Musa el-Eş’arî’ye, Kûfe’de vali olduğu dönemde Hıristiyan olan birisini kâtip olarak çalıştırdığı için, çok kızmıştı. Fakat bu işte çalıştırılacak bir işçi bulamadığı zaman zorunlu olarak bir müşriki çalıştırmak gerekiyorsa, Allah’a şirk koşan o işçiyi Müslüman işçilerin başında yetkili görevli yapmamak kaydıyla çalıştırabilir.
Yüce Allah, bir âyette şöyle buyuruyor;
“Sizi gözetleyip duranlar (münâfıklar), eğer size Allah’tan bir zafer (nasib) olursa, «Sizinle beraber değil miydik?» derler. Eğer savaşta kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa, (bu sefer de onlara), «Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde öldürmeyip) müminlerden korumadık mı?» derler. Artık Allah kıyâmet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler âleyhine asla bir yol vermeyecektir.”[2]
ikinci Edep: Güçlü Ve Güvenilir Bir İşçiyi Çalıştırmak
Bundan maksat, insanın ihtiyacını gidermek için güvenilir dindar güçlü ve yetkin bir işçi çalıştırmasıdır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor; “Onlardan (Hz. Şu’ayb’ın kızla-rından) biri, ‘Babacığım, ona iş ver. O, senin ücretle tuttuklarının en iyisidir; hem güçlü, hem de güvenilir biri,’ dedi.”[3] Bu vasıfları taşıyan kişi, işini çok daha iyi yapa-bilir ve işinde Allah için daha fazla samîmîyet gösterir. Fakat bu vasıfların tamamını taşımayan kişi, işinde dengesizliğe sebep olur ve işini istenildiği gibi tamamlayamaz. Hz. Ömer’in (r.a.) şöyle dediği rivâyet edilir; “Allah’ım güvenilir olanın ve güçlü olanın ihânetini zayıflığını sana şikâyet ediyorum. ”
Üçüncü edep: İlişkilerinde Hoşgörülü Olmak
Bundan, işçi ve işverenin birbirlerine hoşgörülü yumuşak ve güzel bir şekilde davranmaları kastediliyor. İslâm dini, her türlü muâmelede hoşgörülü olmaya teşvik ediyor.
Câbir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle bir hadis rivâyet etmiştir: “ Resulullah (s.a.s.): “Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken ve borcunu öderken hoş-görülü davranan kimseye Allah rahmet etsin” buyurdu.[4]
Dördüncü edep: İş Sözleşmesi
İşin başında, işçinin yapacağı işin içeriğinin tam olarak belirtilmesi ve iki tarafa da haksızlık yapılmadan işçi ücretinde anlaşma sağlanmasıdır. Böyle bir sözleşme yapmakla uyuşmazlıkların önüne geçilmiş, şeytanın vesveselerine engel olunmuş, kandırma ve aldatmadan uzaklaşılmış olur. Ayrıca işverenin, işçinin fakirliğinden ve işe muhtaç olma durumundan yarar sağlamaya çalışması uygun değildir. İşçiyi haksız yere fazla iş yapmaya zorlamak ve bir işi yaparken o iş yapılırken işçinin hakettiği ücretten az bir ücretle onu kiralaması da uygun değildir. İş söz-leşmesi ve ücretin belirlenmesi konusunda hukukî delil, peygamberimiz (s.a.s.)’e koyun gütmesi hakkında sorulan soruya verdiği şu cevaptır;
“Allah hiçbir peygamber göndermedi ki, koyun çobanlığı yapmamış olsun.” “Sen de mi, Ey Allah’ın Resûlü?” diye sordular. “Evet, ben de bir miktar kırat mukabili Mekke ehline koyun güttüm.” dedi.”[5] hadiste geçen kırattan maksat dinar veya dirhemin parçallarıdır. Kırat danik’in yarısıdır. Bir dirhem, 6 daniktir. Bu görüşü bazı hadis râvileri dile getirmiş İbn Hacer de buna meyletmiştir.
Beşinci Edep : Çalışılacak İşin Haram İşlerden Olmaması
Işçi, Allah’ın gazabına sebep olacak bir işte çalışmayı kabul etmeyecektir. Örneğin sigara, içki, uygunsuz dergiler ve edebe aykırı film kasetleri gibi haram şeyleri satan bir işyerinde çalışmak gibi. İşçinin ücretinin helâl ve temiz olması için mübah olan işlerde çalışması gerekir.
Aynı şekilde işverenin de haram olan bir işte kimseyi çalıştırmaması gerekir. Aksi takdirde başkasını da bu haram işe dâhil ettiği için günahına günah katmış olur. İşverenin bunu yapması kesinlikle uygun değildir. İşverenin, işçiyi Allah’ın hoşuna gitmeyen bir işi yapmaya zorlaması veya haram bir iş için işçi çalıştırması uygun değildir.
Altıncı Edep: Yapılacak İşi Emânet Olarak Kabul Etmek
İşçi, işini emânet bilir ona göre yapar. İşinde ihânet etmez. Rabbinden korkar. Kendisine emânet olarak bırakı-lan işi, sahibi olmasa da -her şeyden münezzeh olan – Rabbinin gözetiminde olduğunu bilerek yapar. Şüphesiz ki bu da bir emânettir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor; “Allah size emâneti ehline vermenizi emreder.” [6]
Yedinci Edep: Kazancı İş Sahibine Vermek
İşten elde edilen kazancı iş sahibine vermek emaneti yerine getirmektir.
Ebû Mûsâ el-Eş’ârî’nin rivâyet ettiği bir hadiste, Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kendisine emredilen vazifeyi gönlü hoş ve temiz olarak yerine getiren emin kasadar kimse, sadaka veren iki kişiden biridir.”[7] İşçinin elde edilen kazançtan zimmetine bir şey geçirmesi uygun değildir. Aksi takdirde hainlik etmiş olur. Kazancı da sahibinden başkasına vermesi uygun değil-dir. Ayrıca işçinin, çalıştığı işten dolayı. kendisine verilen hediyeleri almaktan kaçınması da gerekir.
Sekizinci Edeb: İşçiye Karşı Merhâmetli Olmak
İş sahibinin işçisine taşıyamayacağı gücünden fazla yükü yüklememesi gerekir. Bu da ancak iş sahibi, zor bir işi yapmada işçisine yardım ederse olur.
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İşçilere güçlerinin yetmeyeceği şeyi yapmayı teklif etmeyiniz. Şayet böyle bir işi yapmayı onlara teklif ederseniz, siz de onlara yardım ediniz.”[8]
Bir gün Hz. Ebû Zer kölesiyle birlikte yolda gidiyordu. Kendi sırtındaki elbisesinin aynısı kölesinin sırtında da bulunuyordu. Bu durum diğer Sahabîlerin dikkatini çekti. Ebû Zer’e şöyle dediler: “Kölenin sırtındaki elbiseyi alsan, kendi elbisene eklesen içli dışlı güzel bir elbise olurdu, ona da başka bir giyecek verirdin.” Bunun üzerine Hz. Ebû Zer onlara Resulüllâhtan işittiği bir hadisi hatırlattı. Peygamberimiz şöyle buyuruyordu:
“Onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah onları sizin hizmetinize vermiştir. Kimin kardeşi elinin altında ise, ona kendi yediğinden yedirsin, kendi giydiğinden giydirsin. Gücünün yetmeyeceği bir şeyi ona yüklemesin. Eğer yüklerse, ona yardımcı olsun.”[9]
Dokuzuncu Edep: İşçinin Hakkını Vermek
İş sahibinin, işçiye sözleşme de belirttiği hakları ve ücretini vermesi gerekir. Bunu da iş biter bitmez yapmalıdır. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İşçiye alın teri kurumadan ücretini veriniz.”[10] İş sahibi, işçinin ücretini ertelemeye veya haksız yere indirim yaparak, ücretini düşürmeye yeltenmemelidir. Çünkü bu gibi durumlar, insanların mallarını haksız yere yemek gibidir. İş sahibi bilmelidir ki işçinin hakkını yemek büyük günahlardandır. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah (kutsi bir hadiste) şöyle buyurmuştur: “ Ben kıyâmet günü üç kişinin hasmıyım: Benim ismimi kullanarak söz verip de sözünden dönen, hür bir kişiyi satıp parasını yiyen ve bir işçi tutup hakkıyla çalıştırdığı halde ücrettini vermeyen kişi.”[11]
Onuncu edep: Gıyabında İşçinin Hakkını Korumak
Ani bir yolculuk veya hastalık gibi sebeplerden dolayı işçi ücretini almadan ayrılırsa, iş sahibinin, gıyabında, işçinin hakkını koruması gerekir. Şayet işçinin ücreti iş sahibinin malına karışırsa ve işçinin yokluğunda mal çoğalıp kazancı ve karı artarsa, iş sahibi, işçiye ücretini karıyla beraber vermelidir.
Çünkü bu salih amellerden olup emâneti yerine getirmektir.
Peygamberimiz (s.a.s.) mağara sahiplerinden üçüncüsünün durumunu anlatırken şöyle buyuruyor; “… Üçüncü şahıs dedi ki: “Ey Allah’ım! Ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi (bir farak pirinçten ibaret olan) ücretini almadan gitti. Bende onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim.”
Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:
“Ey Abdullah, bana olan ücretimi öde! Dedi. Ben de:
“Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!” dedim. Adam:
“Ey Abdullah, benimle alay etme!” dedi. Ben tekrar:
“Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!” diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.
“Ey Allah’ım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!” dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler.”[12]
Şayet işçi ücretini almadan ölürse, iş sahibi işçi ücretini vârislerine hemen teslim etmelidir. Çünkü bu, onların hakkıdır ve emânet gibidir.
İş sahibi çaba göstermesine rağmen işçinin varislerine ulaşamazsa, işçi adına ücreti kadar sadaka verir. Allah en iyi bilendir. Bu da Allah’ın yardımıyla işçi çalıştırmakla ilgili anlattığım sonuncu kural idi. Bununla beraber işçi çalıştırma usul ve kurallarının sayısı on oldu. Âlemlerin Rabbine hamd olsun.[13]
[1] – Sahîhu Müslim, (No: 1817) (Bu hadis Hz. Aişe’den rivâyet edilmiştir.).
[2] – Nisâ suresi, 4/141.
[3] – Kasas suresi, 28/26.
[4] – Sahîhu Buhârî (No:1919); Tirmizî, Sünen, (No:1320).
[5] – Sahîhu Buhârî, İcâre 2.
[6] – Nisâ suresi, 4/ 58.
[7] Sahîhu Buhârî, (No: 2260), Sahîhu Müslim, (No: 1023).
[8] – Sahîhu Buhârî, (No: 30), Sahîhu Müslim, (No: 1661).
[9] – Sahîhu Buhârî, (No: 30), Sahîhu Müslim, (No: 1661).
[10] – İbn Mâce, Sünen (No: 2443); Bu hadis İbn Ömmer’den rivâyet etmiştir. Sahîhu İbn Mâce, (No: 1980).
[11] – Sahîhu Buhârî, (No: 2270, 2227). Bu hadisi, Ebû Hüreyre rivâyet etmiştir.
[12] – Sahihu Buhârî, (No: 3465), Sahîhu Müslim, (No: 2743). Bu hadisi İbn Ömer rivâyet etmiştir.
[13] – Daha fazla bilgi eedinmek için “Fethu’l-bârî şerhu Sahîhu’l-Buhârî” kitabının IV/514 sayfasına ve “Cem’u’l-fevâid” kitabının I, 442. sayfası ve devamına bakınız. Ayrıca Ebû Dâvûd’un Süneni, III, 264 ve devamına ve diğer kaynaklara bakınız.
Bir yanıt bırakın