İKİNCİ BÖLÜM
İLİM TALEBİ ESNASINDAKİ EDEPLER
Birinci Edep: Hocaya Saygı göstermek ve Ona Hürmet Etmek Gerekir.
İlim Talep Eden için gerekli olan hususlar: Hocasına saygı ve hürmet etmeli, ancak hocasının izni ile onun hakkında konuşmalı, ona karşı alçak gönüllü olmalı, bir eve girerken ona kapıyı açmalı, yürürken hocasının peşinde yürümeli, ayakka-bılarını ona vermeli, onun izni olmadan cevap vermemeli, ona çokça sorular sormamalıdır.
Hocasına: “falan kimse sana muhalefet ediyor,” dememeli ve her zaman onun meclisine girdiğinde selam vermeli, onun karşısında boyun eğerek oturmalı vb. Bütün bunlar, ilim ehlinde olması gereken hasletlerdir ve bunların hepsi selef hocalarının kendi hocalarına karşı takındıkları tavırlardır. Allah onlara ve hocalarına rahmet eylesin.
Eş-Şa’bî’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Zeyd b. Sabit cenaze namazı kıldı ve binmesi için ona bir katır/ binek yaklaştırdılar. İbn Abbâs geldi onun üzengisini tuttu. Zeyd, ona dedi ki: “Ey Resûlüllâh’ın amcasının oğlu onu tutmayı bırak. İbn Abbâs ona dedi ki: Hocalara ve büyüklere bu şekilde davra-nılır.”[1]
İmâm eş-Şâfi’î, âlimlere karşı gösterdiği tevazudan dolayı kınandı. O şöyle dedi:
“ Kendi nefsimi onlara karşı alçaltırım onlar da ona değer veriyorlar.
Alçaltılmayan nefse asla değer verilmeyecektir.”[2]
Ahmed b. Hanbel, Halefu’l-Ahmer’e dedi ki: “Ben ancak senin önünde diz çökerim. Biz, ilim tahsil ettiğimiz hocalar karşısında boyun eğmekle emir edildik.[3]
İbn Cemâ’a dedi ki: “İlim talebesinin hocasının emrine uyması ve uyarılarının ve tedbirlerinin dışına çıkmaması gerekir. Bilakis hocasına karşı hastanın uzman doktora uyduğu gibi davranır. Bir şey öğrenmek istediğinde ona danışır, güvendiği konularda onun rızasını alır ve ona hürmette kusur etmez. Hocasına yaptığı bu hizmetlerle Allah rızasına yaklaşmaya çalışır. Hocasına karşı baş eğmek bir şeref olduğunu, hocasına karşı alçalması (onun için bir) değer olduğunu ve ona boyun eğmesi yükselmesine vesile olur.”[4]
Bütün bu sözler, hocayı yüceltmek için veya saygısında aşırılık için değildir. Ancak maksat âlime karşı saygı göstermek ve onun kadrini bilmektir.
İlim talebesinin, hocasını büyük görmesi gerekir. Bu da ondan daha fazla faydalanmasını sağlar. Hatta bazı selef âlimleri, hocalarının yanına gittiklerinde sadaka verirlerdi. Ve şöyle derlerdi: “Allah’ım! Hocamın kusurlarını benden gizle, onun ilim bereketini benden giderme!”[5]
İmâm eş-Şâfi’î şöyle demiştir: “İmam Mâlik’in huzurundayken, ona saygı göstermek için, yaprakları yavaş yavaş çevirirdim ki o çıkan sesi işitmesin.”
Hamdân el-İsfahânî şöyle demiştir: “Şerik’in -Allah rahmet eylesin!- yanın-dayken Halife el-Mehdî’nin çocuklarından biri geldi. O çocuk, duvara yaslanıp Şerîk’e bir hadisi sordu. Hoca ise ona yönelmedi. Bizlere yöneldi. Daha sonra ise ona döndü. O hocaya dedi ki: “Halifenin çocuklarını küçümsüyor musun? Şerîk şöyle cevap verdi: “Hayır! İlim Allah katında değerlidir. Onun değerini düşürmeye benim yetkim yoktur. (Halifenin oğlu) dizlerinin üzerine çökerek dedi ki: “İşte ilim böyle talep edilir.” Şerîk de şöyle dedi: “ Evet, ilim böyle öğrenilir.”
İbn Cemâ’a şöyle demiştir: “Öğrencinin hocasıyla senli ve benli konuşmamalı ve ona uzaktan seslenmemelidir.”
Hatip el-Bağdadî şöyle demiştir: “ Talebe hocasına: “Ey âlim! ey hâfız! vb. gibi hitaplarda bulunur. Siz bu konuda ne dersiniz, görüşünüz nedir? Ve benzeri ifadeleri kullanır. Hocanın gıyabında onu ismi ile anmaz. Ancak büyüklüğünü ifade eden kelimeler ile onu anması gerekir: Örneğin “Hocam veya üstâzım şöyle demiştir.”[6]
Öğrencinin, hocasının hakkını bilmesi, onun değerini unutmaması ve ona büyük bir hürmet göstermesi gerekir. Hocasını gıybet edenlere engel olmalıdır. Ve onun gıybetini edenlere kızmalıdır. Şayet hocasının gıybetini edenlere engel olamıyorsa, kalkıp o meclisten ayrılmalıdır. Hocası yaşadığı sürece öğrencisi ona dua etmelidir. Hocasının vefatından sonra, onun çocuklarını, yakınlarını ve dostlarını gözetmesi gerekir. Kabrini ziyaret etmeli, onun için mağfiret dilemeli, onun için sadaka vermelidir.[7]
İlim talebesi, hocasının eziyetlerine sabretmeli ve ona şefkat göstermeli.
İmam Şâfi’î şöyle demiştir: “Süfyân b. ‘Uyeyne’ye denildi ki; Bir topluluk uzak bir yerden size geliyorlar. Sen onlara kızıyorsun onlar nerdeyse gidecek ve nerdeyse seni terk edecekler. O da şöyle cevap verdi: “ Benim kötü ahlakım yüzünden kendilerinin faydasına olan bir şeyi bırakıp giderlerse, o zaman onlar da senin gibi ahmaktırlar.”[8]
İbn Cüreyc’den –Allah rahmet eylesin- rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “‘Atâ’dan rivayet ettiklerimi ancak ona şefkat duyduğumdan dolayı rivayet ettim.” hiçbir zaman ondan ayrılmadım.
İbu Tâvus’tan o da babasından rivayet ederek şöyle demiştir: “’Âlime saygı göstermek sünnettir.”[9]
İkinci edep: Hocanın öğrencileriyle tartışması ve onlara soruları sorması gerekir:
Şüphesiz ki bu tartışma ve hocanın öğrencilere soruları sorması, öğrencilerin dikkatini çekmek için en faydalı üsluplardandır. Ayrıca öğrencilerin derse bağlan-malarını sağlar ve ders esnasında hocayı dikkatlı bir şekilde dinlemelerine vesile olur. Aynı şekilde böylece öğrencilerden her biri hocaya karşı daha dikkatli olur ve o uyanık olmadan hocanın kendisine soru sorması durumuna düşmekten veya cevap verme konusunda başarısız olmaktan endişe eder. Böylece diğer arkadaşları önünde sıkıntılı bir duruma düşer.
Ayrıca bu sorular sorulduğunda hoca öğrencisinin dersteki başarısının ve anlayışının farkına varır. Onların ne kadar dikkatli olduklarının ve hocalarını ne kadar takip ettiklerini öğrenmesine imkân sağlar. Ayrıca hoca, öğrencilerinin dersleri ne kadar anladıklarını ve onların bilgi durumlarını öğrenmesine vesile olur.
Hz. Peygamber (s. a. s.) ilim öğrenmek isteyenlere karşı bu üslubu kullanırdı. Bir gün peygamberimiz (s. a. s.), vaaz esnasında ashabına dedi ki: “Ağaçlardan bir ağaç vardır ki yaprakları dökülmez o ağaç Müslüman gibidir. Bana söyleyin bu hangi ağaçtır?
(Abdullah) İbn Ömer dedi ki: İnsanlar çöllerdeki farklı farklı ağaçlardan bahsettiler. Benim de aklıma hurma ağacı geldi, ama söylemeye utandım.
Başka bir rivayette o zamanlar ben kavmin en küçüğü idim, bu yüzden sustum. Oradakiler dediler ki: Sen söyle ey Allah’ın elçisi! O da dedi ki: “Bu hurma ağacıdır.”
İbn Ömer dedi ki: İçime doğanı babama anlattım. O da bana dedi ki: “Bunları söyleseydin, o sözün bana bunca ve bunca malımın olmasından daha çok hoşuma giderdi. [10]
Üçüncü edep: Hoca ile tartışmaktan sakınmak gerekir:
Şüphesiz ki tartışmak ve münakaşa etmek, insanı birçok şeyden mahrum bırakır. Özellikle ilim talebesi, hocasına karşı tartışırsa ve haddi aşan bir şekilde fazla münakaşa ederse ve bu tartışması delilleriyle hakka ulaşma maksadıyla değil ise, bu tartışması ilim talebesini birçok faydalı şeyden mahrum bırakır. Tartışmanın tamamı kötü ise, hoca ve üstada karşı yapılan tartışma daha da kötüdür. Bunlar birçok hayırdan mahrum bırakan şeyler olup kötülüğe daha yakındır.
Meymûn b. Mihrân –Allah rahmet eylesin- şöyle demiştir: “Senden daha bilgili olana karşı çıkıp tartışma yaparsan, onun ilminden fayda görmezsin ve ona da zarar veremezsin.”[11]
Zührî’den – Allah rahmet eylesin- rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Seleme, İbn Abbâs’a karşı çıkıp onunla tartıştığı için birçok hayırdan mahrum oldu.”[12]
Dördüncü edep: İlmi yazarak kayıt altına almak gerekir:
Çünkü insan bazen ilimle ilgili problemlerinden birisini unutur: Fakat onu yazdığı zaman hatırlar ve yeniden o probleme ulaşılması da kolay olur. Bunun için Ebu Hüreyre (r. a.) şöyle demiştir: “Peygamber (s. a. s.) ashabından, Abdullah b. ‘Amr b. el-‘Âs dışında, benden daha çok hadis bilen yoktur. Çünkü o yazıyordu fakat ben yazmıyordum.”[13]
Bundan dolayı çok sayıda sahabe ve tabiilerden rivayet edildiğine göre onlar şöyle demişler: “ (Öğrendiğiniz) ilmi, yazıyla kayıt altına alınız.”
Bu husus, Hz. Peygamber’den (s.a.s.) rivayet edilen “merfû” bir hadiste o şöyle buyurmuştur: “İlmi, yazıyla kayıt altına alınız.”[14]
İlim talebesinin gücü yettiği kadar ilmi konuları yazması gerekir ki ihtiyaç anında onlara ulaşabilsin.
Beşinci edep: Yazılan şeyleri düzenlemek ve bölümlere göre tertip etmek gerekir:
İlim talebesi, ilmî konuları yazarken, bir araya getirirken bölüm bölüm ve düzenli bir şekilde yazmaya gayret göstermelidir. Öyle ki birbirine bağlı olan konularla ilgili meseleleri bir araya getirmelidir. Sonra onları iyice bölümler halinde düzenlemelidir. Böylece tekrar bakmak istediğinde onları bulmak kolaylaşır. Bu düzenleme ile ulaşmak istediği konulara rahat ve kısa zamanda ulaşabilir.
Altıncı edep: Öğrendikten sonra ilmini gizlememesi gerekir:
İnsanın şer’i ilimlerde öğrendiği şeyleri insanlardan gizlemesi uygun değildir. Bu konuda Yüce Allah (c. c.) şöyle buyurmuştur: “İndirdiğimiz kitaptaki apaçık hükümleri ve doğru yolu, biz insanlara kitapta beyan ettikten sonra, (onları) gizleyenler (var ya) işte onlara hem Allah la’net eder, hem de bütün la’net edenler lanet ederler. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçekleri açıklayanlar hariç. Ben artık onların günahlarını bağışlarım. Çünkü ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim (çok esirgeyen ve bağışlayanım.)”[15]
Kim ki dinin hükümlerinden bir konuyu öğrenirse, insanlara bunu açıklaması ve onlara öğretmesi gerekir. Yoksa Allah’ın la’netinden nasibini almış olur.
Bilindiği üzere şer’i ilimleri yaymak ve hakkı tavsiye etmek Yüce Allah’ın “’Asr” suresinde belirttiği “birbirinize hakkı tavsiye ediniz….” konusuna girer. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “ Asr’a yemin olsun ki, insanlar gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler ve birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.”[16]
Allah’a davet etme konusuna giren bu hususu Müslümanların yerine getirmeleri gerekir.
İnsanların hallerine uygun anlayacakları şekilde onlara anlatmak Yüce Allah’ın kınadığı ilmi gizlemeye girmez. Ayrıca insanlara yanlış anlayacakları şeyleri onlara anlatmamak da bu konuya dahil değildir. Ayrıca insanların hatalı anlayacakları bir şekilde akıl ve zihinlerinin anlayacaklarının üstünde bir anlatım şekliyle anlatılma-mak gerekir.
İbn Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir: “İnsanların anlayamayacağı ve idrak edemeyecekleri bir konuyu onlara anlatmaman gerekir. Aksi takdirde bu, bazıları için fitne olur.”[17]
Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: “İnsanlara bildikleri şeyleri anlatın. Onların Allah’ı ve peygamberini yalanlamaları hoşunuza gider mi?”[18]
Yedinci edep: İlim ile amel etmek gerekir:
Bu kişinin en önemli görevlerinden biridir ve ilim edeplerinin en büyüğüdür. İlimden maksat, insanın onunla amel etmesidir. Böylece ilim gerçekten faydalı olur. Sahibini Cennet’e doğru sürükler. Şüphesiz ki gerçek anlamda ilimle kastedilen onunla amel etmektir. Ta ki ilim, sahibine Allah’ın rızasına ulaşmayı sağlasın.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde insanın ilmi ile amel etmekten sorumlu olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur: “ Hiçbir kul kıyamet gününde, dört şeyden sorguya çekilmediği sürece adım atamaz… ilmiyle ne gibi işler yaptığından…”[19]
Allah’ın kendisine öğrettiği ilmin gereğine göre Müslümanın amel etmesi gerekir. Bu onun için en önemli görevlerden biridir. Eğer öğrendiği ile amel etmezse, kınanmaya müstahak olur ve o şahıs, ilimlerinden dolayı delalete düşen Yahudilere benzer.
Sekizinci edep: İlmi yaymak ve onu gizlememek gerekir:
Bu şer’î ilmin zekâtıdır ve Yüce Allah’ın âlim ve talebenin üzerindeki hakkıdır. Allah’ın ona öğrettiği gibi, onun da insanlara öğretmesi ve şer’î ilimleri insanlar arasında yayması, onları hayra yönlendirmesi ve aralarında sünneti yayması gerekir. Eğer âlim bunları yaparsa, insanlar arasındaki en büyük sevabı almaya hak kazanır.
Hz. Peygamber (s. a. s.) şöyle buyurmuştur: “Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın mükâfatı gibi sevap vardır.”[20] Aynı şekilde başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Bu, ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksiltmez.”[21]
Hz. Peygamber (s. a. s.), insanların hidayetine sebep olanların sevabının büyük-lüğünü açıklarken Ali b. Ebi Talib’e (r. a.) dedi ki: “ Allah’a yemin ederim ki, Yüce Allah’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.”[22]
Allah (c. c.), ilmi gizlemekten sakındırdı ve bunu yapana da lanetini vadetti ve şöyle buyurdu: “ İndirdiğimiz apaçık hükümleri ve doğru yolu, biz insanlara kitapta beyan ettikten sonra, (onları) gizleyenler (var ya) işte onlara hem Allah la’net eder hem de bütün la’net ediciler lanet eder. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçekleri açıklayanlar hariç. Ben artık onların günahlarını bağışlarım. Çünkü ben tövbeleri çok kabul edenim ve ben çok merhamet edenim.”[23]
İlim talebesinin ve âlimin ilmi yaymak için çok istekli olmaları ve öğrendikleri hiçbir şeyi gizlememeleri gerekir.
Bunlar, ilimle ilgili Yüce Allah’ın bana tespit etmelerini kolaylaştırdığı edeplerdir. Bu edepleri, toplamda özetle on altı bölümde zikrettim. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.[24]
[1] – İbn Abdülber en-Nemerî el-Kurtubî’nin (ö. 463/1071), Câmi’u beyâni’l-ilim, s. 170.
[2] – İbn Cemâ’a, Tezküretu’s- sâmi’ ve’l- mütekellim, s. 87.
[3] – İbn Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’, s. 87, 88.
[4] – İbn Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’ ve’l-mütekellim, s. 87.
[5] – İbn Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’ ve’l-mütekellim, s. 88.
[6] – İbn Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’ ve’l-mütekellim, s. 89.
[7] – İbn Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’ ve’l-mütekellim, s. 90.
[8] – İbn Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’ ve’l-mütekellim, s. 91, 92.
[9] – İbn Abdülber en-Nemerî el-Kurtubî, Câmi’u beyâni’l-ilmi, s. 17.
[10] – Buhârî, Sahîh, (No: 61, 62, 72, 131,…) ; Müslim, Sahîh, (No: 2811). Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir. Buhârî, bu hadisle ilgili bir konu başlığını yazmıştır.
[11] – İbn Cemâ’a, Tezkiretü’s-sâmi’ ve’l-mütekellim, s. 171.
[12] – İbn Cemâ’a, Tezkiretü’s-sâmi’ ve’l-mütekellim, s.171.
[13] İbn Abdulber, Câmi’u beyânil- ilim, s. 118. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel ve el-Beyhakî, el-Medhal ismindeki eserinde bu hadisi tahrîc etmiştir.
[14] İbnu Abdulber, a.g.e., s. 118; el-Hâkim, el-Müstedrek’te ve Simeveyh bu hadisi Enes b. Mâlik’ten rivayet etmişler. Ayrıca bu hadis, İbn Ömer’den ve ibn ‘Amr’dan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l- câmi’, (No: 4434.)
[15] – Bakara suresi, 2: 159-160.
[16] – ‘Asr suresi, 103, 1-3.
[17] – Müslim, Sahîh, mukaddime, 1:113.
[18] – Buhârî, Sahîh, İlim, 127 (49.bab), (No: . Bu hadis, Ali’den rivayet edilmiştir.
[19] – Tirmizî, Sünen, (No: 2417). Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; Dârimî, Sünen, 1: 131; Ebu Ya’lâ, Müsned, 2: 353; el-Hatîb, İktidâu’l-ilmi el-‘amel, (No: 1). Ve diğer muhaddisler bu hadisi tahric etmişler: Bu hadis Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir. Ayrıca İbn Mes’ud’dan ve Mu’âz’dan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, es-Silsiletu’s-Sahîha, No: 946.
[20] – Müslim, Sahîh, (No: 1893). Bu hadis, Ebû Mes’ûd el-Ensârî’den rivayet edilmiştir.
[21] – Müslim, Sahîh, (No: 2674). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[22] – Buhârî, Sahîh, (No: 2942, 3009, 3701, 4210) ; Müslim, Sahîh, (No: 2406). Bu hadis, Sehl b. Sa’d’den rivayet edilmiştir.
[23] – Bakara suresi, 2: 159,160.
[24] – Fazla bilgi için bkz: İbn ‘Abdilberr, Câmi’u beyâni’l-‘ilmi ve fazlihi; Muhammed Sa’îd Reslân, Fazlu talebi’l-ilmi ve âdâbu talebihi; Bedreddîn b. Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’ ve’l-mütekellim fî edebi’l-‘âlim ve’l-müte’allim; Zernûcî, Ta’lîmu’l-müte’allim; Şevkânî, Edebu’t-taleb ve münteha’l-ereb ve diğer eserler.
Bir yanıt bırakın