ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İLİM TALEBİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN EDEPLER
İlim talep etmek en büyük ibadetlerdendir. Çünkü kul, yüce Allah’ı tanımaya Allah’a ve yarattıklarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeye ancak ilim sayesinde başarılı olur.
Yüce Allah, ilim ehlini şu ayetleriyle övmektedir: “ … De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”’[1], “ … Allah sizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[2] Başka bir ayette Yüce Allah ilmi, kendisine karşı huşu’ ve takvalı olmaya ulaştıran bir vesile kılmıştır. Yüce Allah, şöyle buyuruyor: “ … Kulları içinde Allah’tan hakkıyla korkan ancak alimlerdir.”[3]
Allah rasûlu (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Allah, hakkında hayır dilediği kimseye dinde derin bir anlayış verir.”[4] İlim, amelin imamıdır. Hiçbir amel ilimsiz gerçekleşemez.
Buradan hareketle Müslüman bir kimsenin kendisiyle ibadetini ve inancını düzeltecek, faydalı İslamî ilimleri öğrenmeye çalışması gerekir. Fakat ilim talebesi, gerek ilim talebinden önce gerekse ilim talebi sırasında ilim edepleriyle kuşanması gerekir. Şüphesiz ilim talep etmek, ölünceye kadar insana vaciptir. İşte ben Allah’ın yardım ve tevfikiyle bu edeplerden ulaşabildiklerimi zikredeceğim. Bunlar da şu şekilde arzedilecektir:
BİRİNCİ BÖLÜM
İLİM TALEBİNDEN ÖNCEKİ EDEPLER
Birinci Edep: Helal Rızık (Yemek) Aramak Gerekir:
Bu edep, her Müslümana vaciptir. Çünkü Yüce Allah, şöyle buyurmuştur: “ Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin!…”[5] Dolayısıyla helal yemek her Müslümana vaciptir. Bu edep, ilim talebesine daha da elzemdir. Çünkü haram yemek, ilmin bereketini kaçıran hususlardan olup, duanın kabul edilmesine engel olur. Nitekim Peygamber efendimiz (s.a.s.) : “Bir kimse (Hak yolunda) uzun yolculuklara çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bullanmış bir halde, ellerini göğe uzatıp Ey rabbim! Ey rabbim! diye duâ eden bir kimseden bahsetti. Halbuki bu kimsenin yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmiş. Şimdi böyle bir kimsenin duâsı nasıl kabul edilir.”[6] Helal yemek, kalbe nur veren, vakte bereket katıp güç, kuvvet ve başka faydalar sağlayan hasletlerdendir.
İkinci Edep: Yemek Ve İçmekte Dengeli Olmak Gerekir:
Bu durum, helal yemekle olur. Şüphesiz ilim talebesi, yemek ve içmekte dengeli hareket etmelidir. Çünkü yemek ve içmekte aşırıya kaçmak, zihin ve vücut tembelliğine, uyku baskınlığına, duyguların tembelliğine ve hastalıklara maruz kalmaya sebebiyet verir. Şu beyitler, bu hakikati vurgulamaktadır:
“ Şüphesiz -görmüş olduğun çoğu- hastalıklar
Yemek veya içmekten kaynaklanırlar”
Kesinlikle selef-i salih alimleri, çok yiyen-içen kimseler olarak tanınmadılar. İmam eş-Şâfi’î -Allah kendisine rahmet eylesin- şöyle buyuruyor: “ On altı yıl boyunca yalnız bir defa doydum. O defa da elimi ağzıma koyup kustum. Çünkü tokluk, vücudu ağırlaştırır, kalbi katılaştırır, zindeliği ve zekâyı köreltir, uykuyu bastırır ve ibadette gevşeklik yaratır.”[7]
Üçüncü Edep: Gereğinden Fazla Konuşmaktan, Uyumaktan Ve Benzeri Durumlardan Kaçınmak Gerekir:
Alim ve ilim talebesi, mümkün mertebe az konuşmalı ve az uyumalıdır. Çünkü çok uyumak, ilim talebesi için hoş değildir. Zira bu durum, çok vakit harcar, tembelliğe ve vücut gevşekliğine sevk eder. Çok konuşmak, zihni dağıtır, hatta bazen kişiyi beğenmişlik duygusuna kaptırıp alçaklık ve günahlara sürükler. Yezîd b. Ebî Habîb, şöyle demiştir: “ Alimin dinlemekten çok konuşmayı sevmesi, müptela olduğu fitnelerdendir. Dinlemek, selamet ve ilimde ilerlemektir. Dinleyen, konuşanın ortağıdır. Konuşmak ise alçaklık, süslemek, fazlalık ve eksikliktir.”[8] Şu söz de kendisine aittir: “ Şüphesiz konuşan kimse fitne, susan kimse ise rahmet bekler.”[9] Fakat şu da bilinmelidir ki kesinlikle ilim ve ders işlemede sevap ve faziletinden dolayı konuşmak, susmaktan daha iyidir. Susmanın gayesi, korunmaktır. Susan yanlıştan korunduğu için sevap kazanır. Faydalı şeyleri konuşan kimse ise, söz yanlışına ve kendini beğenmişlik duygusuna kapılmaktan korunmalıdır. Aynı şekilde konuşan kimse, başkalarını dinleme ve onların bilgilerinden istifade etmekten kendini mahrum bırakacak kadar aşırı konuşmaya karşı dikkatli olmalıdır. Maksadımız bu edeple şudur: Alim ve ilim talebesi, mubah şeylerde (de olsa) aşırı konuşmaktan sakınmalı ve uzun süre susabilme gayretini gösterebilmelidir. Zira konuşmanın yerine susmak, düşünce ve zihni toparlar. Kişi, ilim meclislerinde de çok konuşmadan sözü, başkalarından istifade etme düşüncesiyle başkasına verebilmelidir.
Dördüncü Edep: Şeriata Muhalif Zahiri (Görünür) Ve Batini (Görünmez) Durumlardan Kaçınmak Gerekir:
Şüphesiz ki ilim, Yüce Allah’ın nurudur. Onu, kullarından dilediğinin kalbine yerleştirir. Ancak günahlar, zahiri ve batini şer-i hükümlere aykırı olan durumlar, bu nuru söndüren faktörlerdendir. İmâm eş-Şâfi’î, -Allah kendisine rahmet eylesin- şöyle demiştir:
“ Zekamın gerilemesini Vekî’e arzettim de
Günahları terk etmemi bana öğütledi
Dedi ki; bilesin -gerçekten- ilim Allah’ın nurudur
Allah’ın nuru da günahkara kandil olmaz.” [10]
Sehl b. Abdullah, şöyle demiştir: “ Allah’ın nurunun bulunduğu kalpte, Allah’ın hoşlanmayacağı şeylerin bulunması haramdır.”[11]Dolayısıyla her alimin ve ilim talebesinin kalbini, haset, kin, ihânet, aldatma, kibir, gurur, öfke ve hevâ-heves düşkünü gibi batinî (ma’nevî) hastalıklardan temizlemelidir. Aynı şekilde alim ve ilim talebesinin; sövme, kınama, gözünü haramdan sakınmama, haramı yemek gibi zâhirî her türlü hastalık ve günahlardan kendisini korumalıdır.
Dolayısıyla tüm bu kötü davranışlar, ilmin elde edilmesine ve ilmin bereketine engel olan davranışlardandır. İlim talebesi, iç ve dış dünyasını temizlemeye, zahirî ve bâtinî/ ma’nevî günah ve hastalıklardan kaçınmaya daha çok dikkat etmelidir.
Beşinci Edep: Az Ve Güzel Arkadaş Seçmek Gerekir:
İlim talebesinin, kendisini oyalayan kimselerle arkadaşlık etmeyi terk etmeli veya az arkadaş edinmelidir. Çünkü arkadaşların çokluğu, kişiyi meşgul eder, vakti ve ömrü boşa geçirir. Ancak ilim talebesi, arkadaş edinecekse kendisine fayda sağlayacak, iyilik ve hayırda yardımcı ve destekçi olacak ilim ehlinden ve salih kimselerden arkadaş seçmelidir. Kedisine kötülük edecek, karakterini değiştirecek, sonuç olarak kendisini tüm hayırlı ve güzel şeylerden mahrum edecek basit, dini noktada zayıf, eğlence düşkünü ve şahsiyetsiz kimselerden uzak durmaya çalışmalıdır.
Altıncı Edep: Allah’a Karşı Samimî Bir Niyet Sahibi Olmak Gerekir:
İlim talebesi, ilmi Allah’ın rızası dışında veya dünyalık bir hedef uğruna talep ederse bu davranış, onun cehenneme girmesine sebep olur. Çünkü o, ahiret ameliyle dünyayı istemiştir. İslamî ilimleri talep etmek, Allah’ın kendisini muvaffak kılması ve ilim yolundaki çabasına sevap vermesi için samimî bir niyete en çok ihtiyaç duyan amellerdendir. Aksi halde ilim talebesi, başarıdan yoksun kalır ve kıyamet gününde ateşin yakıtı olur.
Yedinci Edep: Kendini İlme Vermek Ve Onu Meşgul Eden Şeyleri Terketmesi Gerekir:
İlim talebesi ve alim, ilim öğrenmek ve öğretmek için hayatını idame ettirmek dışında tüm engelleri kaldırıp kendini ilme vermelidir. Ancak dünyalık bir iş vb. gibi çok sayıda şeylerle uğraşmak ve onu ilimden alıkoyacak şeyler ve vazifelerle uğraşmak gereği gibi ilim tahsiline fırsat vermez.
Muhteseru minhâci’l-kâsidîn adlı eserde şu bilgiye yer verilmektir: “İlim talebesi, kendisini meşgul eden işleri bırakmalıdır. Çünkü zihin, meşgul olup dağıldıkça hakikatleri anlamada güçlük çeker. Selef alimleri, ilmi her şeye tercih etmişlerdir. İmam Ahmed’den -Allah kendisine rahmet eylesin- rivayet edildiğine göre: kendisi 40 yaşından sonra ancak evlenmiştir. Ebû Bekr b. el-Enbârî’ye, bir cariye hediye edildi. Onunla baş başa kalacakken bir ilmî meselenin netleşmesi için düşündü. Bunun üzerine cariye, kendisinden uzaklaştı. el-Enbârî, ardından şöyle dedi: ‘Şu cariyeyi köle pazarına götürün.’ Bunun üzerine cariye, şöyle karşılık verdi: ‘Bir yanlış mı yaptım?’ O da ‘Hayır. Ancak zihnim seninle meşgul oldu. Senin gibiler, beni ilimden alıkoyamaz/koymamalı’ dedi.”[12]
İmâm eş-Şâfi’î, şöyle demiştir: “ İlmi, saltanat ve kibirle talep eden, iflah (başarılı) olamaz. Fakat kendi nefsini, alçaltarak, sıkıntılar çekerek ve alimlere hizmet ederek ilme yönelen, iflah olur.”[13]
Mâlik b. Enes, şöyle demiştir: “ Hiç kimse, sıkıntı çekmedikçe ve ilmi her şeye tercih etmedikçe arzuladığı şekilde ilim elde edemez.” [14]
İbn Cemâ’e, şöyle demiştir: “ İlim talebesi, gençliğini ve ömrünü, ilim tahsiline sarf etmelidir. Erteleme ve kuruntularla kendini aldatmamalıdır. Çünkü ömründen geçen her vaktin telafisi yoktur. Kendisini meşgul eden ilişkileri ve ilim tahsiline, ilmi çaba ve gayretine mani olabilecek tüm engelleri ortadan kaldırmalıdır. Çünkü bunlar, adeta “ yol kesenler” gibidir. Nitekim selef alimleri, ilim tahsili için aileden ve vatandan uzaklaşmayı uygun görmüşlerdir. Çünkü zihin, dağıldıkça hakikatleri ve incelikleri anlamaktan aciz kalır. Allah bir kişinin göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır…”[15]
Sekizinci Edep: Hocaları İyice Seçmek Gerekir:
İlim talebesi, kendilerinden ilim alacağı hocaları doğru seçmeli ve ince eleyip sık dokumalıdır. Doğru hoca, dindar, takvalı, karakterli, muhafa-zakar, ilmiyle amel eden, ibadet ve züht sahibi kimselerden olmalıdır. Basit meselelerle uğraşan, dünyaya bel bağlayan, ilmi basite alan, ruhsatların peşinde koşan, avam ve halkı razı etmeye çalışan kimse olarak bilinmemelidir.
Bunun yanında söz konusu ilimde uzmanlaşmış, derinleşmiş, sahasında söz sahibi hocaları seçmesi gerekir. Bu manada Muhammed b. Sîrîn şöyle demiştir: “Bu ilim, dindir. O halde dininizi kimden aldığınıza dikkat ediniz.”[16] Ebû Hanîfe, -Allah kendisine rahmet eylesin- Hammâd b. Ebî Süleymân’ı hoca edinmesini şöyle izah etmektedir: “ Onu, çok vakarlı, çok yumuşak huylu ve çok sabırlı gördüm.”[17]
Alimler ve bilginlerle ilişkisi olan; sadece kitaplardan istifade etmeyip onlarla ilmî çalışmalarda, ilim alış-verişinde bulunan alimleri seçmek gerekir. İbn Cemâ’e, şöyle demiştir: “Selef ve Halef alimlerinin hayat-larını incelediğinde -genel anlamda- istifade ve başarı ancak hocanın çok takvalı olması durumunda elde edildiğini görürsün. Bir hocanın öğren-cisine karşı olan şefkat ve nasihatı, takvasına en büyük delilidir. Aynı durum, eserler noktasında da ortaya çıkmaktadır. Ayrıca eserleri araştırdığında takvalı ve zahit alimlerin eserlerinden daha çok istifade edilmekte ve söz konusu eserlerle ilmî çalışmalar daha çok başarılı olmaktadır. Hal böyleyken ilim talebesi, hocasının İslamî ilimlerde tam yetkin ve alanında uzman olmasına dikkat etmelidir.”
Söz konusu edepler, “ ilim talep etmeden önceki edepler” başlığı altında toplayabildiğimiz sekiz edepdir.
[1] – Zümer sûresi, 39: 9.
[2] – Mücâdele sûresi, 58: 11.
[3] – Fâtır sûresi, 35: 28.
[4] – Buhârî, Sahîh, (No: 71); Müslim, Sahîh, (No: 1037). Bu hadis, Muâviye’den rivayet edilmiştir.
[5] – Bakara sûresi, 2: 172.
[6] – Müslim, Sahîh, (No: 1015). Bu hadis, Ebû Hureyre’den rivayet edilmiştir.
[7] – Zehebî, Siyeru e’lâmi’n-nubelâ, 10: 36; İbn Ebî Hâtim er‑Râzî, Âdâbu’ş-şâfi’î, s. 106; Ebû Nu’aym el-İsfehânî, Hilyetu’l-evliyâ, 9: 127.
[8] – Muhammed Sa’îd Reslân, Fazlu’l-ilm, s.124.
[9] – Muhammed Sa’îd Reslân, Fazlu’l-ilm, s.125.
[10] – Muhammed b. İdris eş-Şâfi’î, Dîvân, s. 54.
[11] – Bedreddîn b. Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmiî ve’l-mutekkellimi, s. 67.
[12] – İbnu Kudâme, Muhteseru minhâci’l-kâsidîn, s. 14.
[13] – Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-mutefekkih, 2 : 93.
[14] – Hatîb el-Bağdâdî, a. g. e., 2: 93.
[15] – İbnu Cemâ’a, Tezkiretu’s-sâmi’ ve’l-mutekellim, s. 70, 71.
[16] – Nevevî, Mukaddimetu Sahîhi Müslim bi şerhi’l-Nevevî, 1: 126.
[17]– Zernûcî, Ta’lîmu’l-mute’allim, s. 12.
Bir yanıt bırakın