HAYVANLARI KESMEKLE İLGİLİ EDEPLER

 

Birinci Fasıl

Kesim Edepleri

 

Bazı günlerde insan, kendisi, ailesi için ya da fakir ve yoksullara dağıtmak/tasadduk için veya herhangi bir maksatla yensin diye bir hayvan keser. Yalnız İslam dini, hayvan kesimi için bazı usuller, bazı edepler getirmiştir. Bu itibarla bunlara uymak gerekir. İşte işin bu yönü, İslam’ın evrensel bir din olduğunu, hayatın her alanımı kapsadığı gösterir. Dolayısıyla hayvan kesiminin edepleri ile ilgili konuları şu şekilde açıklayabiliriz:

 

Birinci edep/kural: Kesimin salih bir amaca/bir niyete yönelik olması gerekir:

Kişi, keseceği hayvanı, Allah’tan bir mükâfat, bir sevap bekleme niyetiyle kesmelidir. İster bu hayvan Hedy (hacda kesilen) kurban olsun, ister kurbanlık anlamında olsun, ister ailesine yedirmek amacıyla olsun. Hangi amaçla olursa olsun, mutlaka yukarıda dikkat çekilen amaç için niyetlenip kesilmelidir. Böylece kişi, kesim edeplerine uyması sebebiyle aynı zamanda sevap da bekler.

 

İkinci edep/kural: Kesilecek hayvanın süt veren/yavrusu olan bir hayvan/damızlık olmaması gerekir:

Süt veren, halen sütü içilir halde olan, sağılan olmamalıdır. Bunun sebebi, o hayvanın sütünden yararlanma fırsatından mahrum olmasın, sütünden yararlanılma imkânının var olduğu bir hayvan/damızlık hayvan olmamalıdır. Çünkü peygamberimiz de (s.a.s.) : “Süt veren/verecek olan hayvanları kesmeyin[1] buyurmuştur. İşte bu edep/uygulama, İslam’ın, Müslümanların faydalanması mümkün olan herhangi bir şeyden yararlanmaktan mahrum edilmemesine ne kadar özen gösterdiğini açıkça ortaya koymaktadır.

 

Üçüncü edep/kural: Hayvana merhamet etmek için hayvan kesiminde kullanılacak bıçağın keskin olması gerekir:

Kendisiyle hayvanın kesiminin yapılacağı bıçak ne kadar keskin olursa, o nispette hayvana karşı merhametli davranılmış olunur ve hayvanın acı çekmesini o oranda hafifletir. İşte bu, hayvanlara, mahlûkata karşı duyulan merhametin bir sonucudur. Bu, peygamberimizin (s.a.s.), güzellikle yaklaşılmasını emir buyurdu ve adına da ihsan dediği şeydir. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:  “ Yüce Allah, İhsanı/güzel muamele ve yaklaşımı her şey için gerekli kılmıştır. O halde öldürürken bile eziyet etmeden güzel bir şekilde öldürün ve bir hayvanı kestiğinizde ise, kesimi güzelce yapın. Herhangi biriniz bıçağını keskinleştirsin ve kurbanına/keseceği hayvana eziyet vermeden, onun dinlendirsin.”[2]

 

  Dördüncü edep: Kesim bıçağı önceden bilenmelidir:

Kendisiyle hayvan kesimi yapılacak olan bıçağın, hayvan boğazlanmak için hazırlanmadan ve yatırılmadan önce keskinleştirilmiş olmalıdır. Aksi takdirde kesilecek veya kurban edilecek olan hayvan hazırlanıp onun gözleri önünde bıçağın keskinleştirilmesi, bilenmesi işlemini yapılması, hayvana hem korku ve hem acı verir. Doğrusu bu şekilde bir kesim yapmaya kalkışmak, merhametli davranmak demek değildir. Bu, bir bakıma acımasızlıktır. Sünnete aykırı davranmaktır. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.), böyle yapanlara şöyle seslenmiştir: “Sen, o hayvanı birkaç defa mı öldürmek istiyorsun? Hayvanı kesmeye ve kesim için yatırmaya kalkışmadan önce bıçağını bileyemez miydin?”[3] Bu itibarla olması gereken en başta bıçağı bileyip keskinleştirmek, sonra hayvanı getirip kesim yerinde yatırmak olmalıdır.

 

Beşinci edep/kural: Kesim Bıçağının kesilecek hayvana gösterilmemesi gerekir.

Bu da bir önceki kuralın bir devamıdır. Kesimi yapılacak hayvandan, kesim öncesinden kesim bıçağının gizlenmesi gerekir. Yani hayvanı kesecek olan kimse, bıçağı eline alıp hayvana göstermemelidir. Bu, o kişinin söz konusu hayvana merhamet ettiğinin bir göstergesidir. Böyle yapmalı ki, hayvan kesileceğinden ve artık ölümle karşı karşıya olduğundan daha fazla bir korkuya kapılmasın.

 

Altıncı edep/kural: Besmele çekmek ve tekbir getirmek gerekir:

Kesim sırasında mutlakla besmele çekilmeli ve tekbir getirilmelidir. Kesilecek hayvan üzerinde besmele çekmemek, sünnete, Hz. Peygamberin uygulamasına muhalefet etmektir. “Çünkü peygamberimiz (s.a.s.), elleriyle iki koçu kestiğinde, hem besmele çekmiş ve hem de tekbir getirmiştir.[4]

Bir hayvanı kesen ve bilerek, kasten besmele çekmeyi terk eden bir kimsenin kesmiş olduğu o hayvanın eti yenmez. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Üzerine Allah’ın adı anılmadan/Besmelesiz kesilen hayvanların etini yemeyiniz. Şüphesiz bu, Allah’ın yolundan çıkmaktır/ Onun emrini tanımamaktır[5]

 

Yedinci edep/kural: Kanı akıtmak gerekir:

Kesilen hayvanın kanının tamamen akmasını sağlamak için, mutlaka hayvanın boğazının yani yemek borusu ile can veya şah damarının kesilmesi gerekir. Kendisiyle hayvan kesimi yapılan bıçak veya benzeri şey, her ne türden olursa olsun, kesilen hayvan üzerinde bu işlemin tam olarak yapılması gerekir. Burada önemli olan kanın akıtılmasıdır. Bu da, peygamberimizin (s.a.s.), şu hadisine dayanmaktadır: “Kanı akıtılan ve üzerine Allah’ın adı anılarak kesimi yapılan hayvanın etinden yeyin ve fakat dişlerini ve kemikleri değil…[6]

Hayvanın boğazının, yemek borusunun ve şahdamarının kesilmesi, kesilen hayvanın, kanının iyice dışarı atılmasını sağlar ve kandan arındırır. Ancak herhangi bir kemik yoluyla kan akıtılmaz.

 

Sekizinci edep/kural: Bir hayvanı, kesilecek diğer bir hayvanın gözleri önünde kesmemek gerekir. Bir Müslümanın bir tavuğu, kazı, ördeği, koyunu, deveyi veya herhangi bir hayvanı boğazlarken, birini, ötekisin gözleri önünde boğazlamamalıdır. Bu, uygun düşmez. Çünkü kesim sırasını bekleyen öteki hayvan, az önceki hayvanın başına gelenlerin, kendisinin de basına geleceğini izlememelidir. Çünkü bu, hayvanın daha çok korkmasına sebep olur. Bu hal, kesimi bekleyen hayvanda ölüm acısını daha da arttırır. Hele hayvan, bir de yavrusunun gözleri önünde boğazlanırsa veya yavrusu hayvanın önünde kesilirse bu, daha da acı verir. Böyle bir davranış içine girmek uygun değildir. Bu, bir bakıma kimselerin acımasız ve merhametsiz olduklarının bir göstergesi olmuş olur.

 

Dokuzuncu edep/kural: Bir kimse herhangi bir hayvan bozladığında mutlaka eş ve dostlarına onun etinden vermelidir:

Bu, güzel bir davranış ve uygulamadır. Onlara bu hayvanın etinden gönderilmelidir. Zira bu şekilde davranmak, peygamberimizin de bir uygulamasıdır.  “Peygamberimiz (s.a.s.) bir koyun boğazladığında şöyle derdi:Bu kesilen hayvanın etinden, eşim Hatice’nin de dostlarına, sevdiklerine pay gönderin.[7] Doğrusu bu, çok büyük bir kadirşinaslıktır, vefakârlıktır. Böylece Müslümanlar arasında sevgi ve muhabbetin artışına sebep olan güzelliklerdendir.

 

Onuncu edep/kural: Devenin ayakta ve diğer hayvanların yatırılarak boğazlanması gerekir :

Bu, Hz. Peygamberin (s.a.s.) sünnetidir, uygulamasıdır. Şüphesiz ki Hz. Peygamber (s.a.s.), develeri yatırmadan ayakta boğazlardı. Sadece sol ayağını bağlardı. (Abdullah) b. Ömer (r.a.), bir adamın devesini boğazlarken, deveyi çökertip o halde boğazlar gördüğünde, ona:“ O deveyi bırak ayağa kaksın ve ayağı bağlı bir şekilde onu kes.  Bu peygamberinizin (s.a.s.) sünnetidir.”[8]  İbn Abbas’tan aşağıdaki ayetin tefsirinde rivayet edildiği üzere o şöyle demiştir: “ Biz, kurbanlık deve ve sığırları da sizin için Allah’ın nişânelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Şu halde kurbanlıklar, sıra sıra dizilip boğazlanacakları zaman, mutlaka üzerinde Allah’ın adını anın (ve öylece kurban ediniz).”[9]  Savâff kelimesinin, manası hakkında şöyle demiştir: “Sol ön ayağı bağlı bir şekilde üçayağı üzere ayakta deveyi kesmek,” demektir.[10]

Deve dışında kalan sığır, koyun, keçi gibi hayvanların kesimi ise, bu hayvanlar sol yanları üzerine yatırılarak, boğazlanırlar. “Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), iki benekli ve boynuzlu koçu kendi elleriyle boğazlayıp kurban etmiştir. Kesim yaparken besmele çekmiş, tekbir getirmiştir. Ayağını da üzerlerine koymuştur.[11]

 

Bunlar hayvan boğazlama ile ilgili Yüce Allah’ın tespit etmesini bize kolaylaştırdığı  kurallardır. Bu edepleri, on madde içerisinde aktarmış oldum. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a Hamd olsun.[12]

 

 

 

[1]Tirmizi, Sünen, (No:2369). Ebu Hüreyre tarafından rivayet olunan bu hadis için Tirmizi “Hasendir, sahihtir” ifadesini kullanmıştır; Hâkim, el-Müstedrek, 4:131, el-Hâkim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir;  ez-Zehebî ve diğer muhaddisler el-Hâkim’e muvafakat etmişler. Sadece, sesini çıkarmamış sükût etmiş, ne sahihtir, ne de değildir, dememiştir. Hadisçiler, Hâkimle ilgili bir rivayet geçince bu ifadeye hep yer verirler. Bu ibareyi okuyanlar da, ona Zehebi’nin Hâkim’in kanaatine katıldığını sanırlar. Bu yanlıştır. Bilinsin istedim. Fazla bilgi için Bak: Abdulmacid el-Ğavri, Hadis ıstılahları. Başkaları da “sahih” olduğunu belirtmişlerdir;  Elbânî, Sahihu’l-Cami, (No:7270).

[2]– Müslim, Sahîh, (No: 1955). Bu hadis, Şeddâd b. Evs’ten rivayet edilmiştir.

[3] – Hâkim, el-Müstedrek, 4:233. Hâkim, İbn Abbas’tan rivayetle aktardığı bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiş, Zehebî ise sessiz kalmıştır;  el-Elbânî, Sahihu’l-Câmi’, (No:93).

[4] – Buhârî, Sahîh, (No: 558, 5564-5565); Müslim, Sahîh, (No:1966). Bu hadis, Hz. Enes’ten rivayet edilmiştir.

[5]En’âm suresi, 6:121.

[6] – Buhârî, Sahîh, (No: 2488, 2507, 3075); Müslim, Sahîh, (No: 1968). Bu hadis,  Râfi’ b. Hadic’den rivayet edilmiştir.

[7] – Müslim, Sahîh, (No: 2435). Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivayet edilmiştir.

[8] – Buhârî, Sahîh, (No: 1713); Müslim, Sahîh, (No: 1320). Bu hadis, (Abdullah) İbnu Ömer’den rivayet edilmiştir.

[9]Hac suresi, 22:36.

[10] – İbnu Kesir, et-Tefsîru’l-kebîr, 3:296.

[11] – Buhârî, Sahîh, (No: 5558); Müslim, Sahîh, (No:1966). Bu hadis, Enes b. Mâlik’ten rivayet edilmiştir.

[12] Daha fazla bilgi edinmek isteyenler İbn Teymiye, el-Müntekâ, 2:305 ve devamı; Seyyid Sabık, Fıkhussünne, 2:23 ve devamı adlı eserine ve diğer kaynak eserlere bakabilirler.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.