BİRİNCİ BÖLÜM
Hac ve Umre Edepleri
Şüphesiz Allah’ın Beytü’l-haramını hac etmek İslam’ın beş şartından biridir. Nitekim Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “Oraya gitmeye gücü yeten kimseye, evi (Kâbe’yi) ziyaret etmesi Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.”[1] Hz. Peygamber (s.a.s.) ise bir hadiste şöyle buyurmuştur: “İslam, beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammedin O’nun elçisi olduğuna iman etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve gücü yeten kimse için hacca gitmek.”[2]
Umre ise vacip oluşu ihtilaflı olmakla birlikte, umreye başlayan kişinin onu bitirmesi gerektiği konusunda bir ihtilaf yoktur. Çünkü Yüce Allah: “Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.” diye buyurmaktadır.[3]
Umrenin birçok fazileti vardır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) kendi-sinden rivayet edilen bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Hac ile umrenin arasını birleştirin. Zira bunlar günahı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizlerler.”[4] Başka bir hadisinde de şöyle buyurmuştur: “Yapılan bir umre, diğer bir umreye kadar arada meydana gelen günahlara kefarettir. Hacc-ı mebrur’un (yani kabul edilmiş hacc’ın) mükâfatı cennetten başkası değildir.”[5]
Hac ve Umre ibadetini eda etmek isteyip bu ibadetleri şeriata uygun bir şekilde yapanların Allah’ın vaat ettiği eksiksiz mükâfatı elde etmeleri ve ibadetlerinin tam anlamıyla geçerli olması için uymaları gereken bazı edepler vardır. Bu edeplerden bazıları şunlardır:
Birinci edep: Allah’a karşı ihlaslı olmak ve sâlih niyet sahibi olmak gerekir:
Yüce Allah (c.c.) bir ayette şöyle buyurmuştur: “Öyleyse dini yalnız O’na (Allah’a) tahsis ederek Allah’a kul ol!”[6] Hz. Peygamber ise kendisinden rivayet edilen bir hadiste şöyle buyurmuştur:“Ameller niyetlere göredir.”[7] Kişiye yaptığı amelinde niyet ettiği kadarından fazlası yoktur.
Yüce Allah (c.c.) haccı, kendi rızasının kazanılması için farz kılmıştır. Öyle ise hac ve umre yapacak kişinin niyeti, Allah’ın rızasını kazanmak, O’nun farz kıldığını eda etmek, ameli ile gösteriş yapmaktan veya falanca kişi hacıdır denmesi için amel etmekten ve benzeri şeylerden sakınması gerekir. Çünkü insanların beğenisi için amel etmek şirktir.
İkinci edep: Yüce Allah’a nasuh (samîmi, kesin) bir tarzda tevbe etmek gerekir:
Hac ve umre yapacak kişilerin yolculuğa çıkmadan önce Yüce Allah’a (c.c.), nasuh tevbe etmeleri gerekir. Tevbe etmek, bütün Müslümanlar için mutlaka gereklidir. Nitekim Yüce Allah (c.c.), bir ayette şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’a nasuh (samîmi-kesin) bir tevbe ile tevbe edin.”[8] Ancak bilhassa hac ve umre yapacak olanların, ilâhî bir (gaye için) yolculuğa çıkacaklarından ve bu yolculuklarından dönüp dönemeyeceklerini bilemedik-lerinden dolayı tevbe etmeleri daha da elzemdir.
Üçüncü edep: Umreyi Ramazan ayında yapmaya gayret etmek gerekir:
Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayında yapılacak bir umre (sevapça) bir hacca denktir.” [9] Öyle ise bu aydaki umreye, büyük fazilet ve sevabı olduğu için çok önem göstermek gerekir. Ancak çok fazla kalabalık ve benzeri sebeplerden dolayı insana gerçekten sıkıntı veren durumlar varsa, bu ayda umre yapmaktan vazgeçebilirler.
Dördüncü edep: Hac ve Umre ile ilgili yolculuk edeplerine uymak gerekir:
Yol arkadaşının huyu, ulaşım aracının türü ve yolculuk vakti v.s. için istihâre yapmak, yolculuğa çıkmadan önce borçları ödemek veya alacak-lılardan izin almak, anne ve babadan izin almak, vasiyet yazmak, ailesiyle ilgilenecek birini tayin etmek ve onlara yetecek kadar nafaka bırakmak, kendisine yetecek kadar helal nafaka temin etmek, salih yol arkadaşlarını seçmek, aile ve sevenleriyle vedalaşmak, mümkünse perşembe günü yola çıkmak, erkenden yola koyulmak, kafileye bir başkan seçmek, uygun bineği tercih etmek, çokça zikir ve dua etmek ve yolculuktan döndüğünde yemek yedirmek gibi hususlara dikkat etmek bu edeplerdendir. Allah’ın izniyle bu kitabın yolculuk edepleri bölümünde de ayrıntılı bir şekilde anlatılacak birçok edep de bu bölüme dâhildir.
Beşinci edep: Bir kadının yanında mahrem biri olmadıkça hac ve umre için yolculuğa çıkmaması gerekir:
Kadın, mahremi olan birini bulamadığı zaman, hac kendisine farz olmaz. Öyle ki; âlimlerden bir grup kadının bu şekilde yaptığı haccının geçerli olmayacağını söylerken, diğer bazı âlimler ise yolculuğa mahrem biri olmaksızın çıktığı için yaptığı hac geçerli olmakla beraber, kadının günahkâr olacağını söylemişlerdir. Hz. Peygamberimiz (s.a.s.) ise, kadının mahrem biri olmaksızın yaptığı yolculuğu haram kılmış ve şöyle buyurmuştur: “Bir erkek, bir kadınla yanında kocası olması hariç kesinlikle yalnız kalmasın. Bir kadın da yanında kocası olmaksızın yolculuğa çıkmasın.” Hz. Peygamber bunu söyledikten sonra bir adam kalkıp: “ Ey Allah’ın elçisi! Eşim hac yapmak için yola çıktı ve benim ise ismim şu şu gazvede yazılıdır,” dedi. Hz. Peygamber de ona: “Çık ve eşinle beraber hac yap.”[10] diye karşılık verdi. Hz Peygamber; eşin yaşlı mı değil mi, güzel mi değil mi, beraberinde güvenilir bir yol arkadaşı veya güvenilir yaşlı bayanlar var mı yok mu? diye sormadan ona, cihaddan dönüp karısına eşlik etmesini söyledi. Bu da, kadının yanında mahrem biri olmaksızın yolculuğa çıkmasının caiz olmadığına işaret eder. Ayrıca bu hadis, güvenlik altında, kadın arkadaşlarının bulunması durumunda veya hac yapacak kadının yaşlı olması ve benzeri durumlarda kadının, mahrem biri olmaksızın hac yapabileceğini iddi’a edenlerin bu görüşlerinin zayıf olduğuna işaret eder.
Altıncı edep: Hac ve umre ile ilgili bütün hükümlerin öğrenilmesi gerekir:
Çünkü ilim öğrenmek, her Müslümana vaciptir. Bunun sebebi, Allah’ın rızasını kazanmak ve amelini sahih olarak gerçekleştirebilmektir. Şüphesiz ki; ilim, amelin başıdır. İlimsiz amel ise sapkınlıktır ve Hristiyanların ameline benzer.
Bazen hac ve umre yapan kişi, kendisine vaat edilen sevabı eksiltecek veya iptal edecek hatalara düşebilir. Bu hataları, onu hac ve umre için va’d edilen mükâfattan mahrum bırakır. Bundan dolayı hac ve umre yapmak isteyen kişi kitap, kaset ve benzeri şeyler yoluyla hac ve umre ile ilgili görevleri öğrenmelidir. Bunu da yapamıyorsa en azından ihtiyaç esnasında hac ibadetlerini sorabileceği bir kimsenin bulunduğu bir kafile ile birlikte bu ibadetlerini eda etmelidir.
Yedinci edep: Helal nafakadan yeteri kadar yol azığı edinmek gerekir:
Hac veya Umre yapmak isteyen kişi, yolculuğu süresince ibadetlerini yerine getirirken veya başka durumlarda çok fazla nafakaya ihtiyaç duyar. Bundan dolayı yanına, kendisine yetecek kadar nafaka almalıdır. Allah’ın izni ile yanına alacağı bu nafaka, kendisini dilenmekten muhafaza eder ve şerefini korumaya vesile olur. Nice insanlar vardır ki; hacda nafakası yetersiz olduğu için camilerin kapılarında durup dilencilik yapma, hacı çadırlarının önünde bekleyip sadaka isteme ve bunun dışında onlara yakışmayan şeyler yaparlar.
Sonra bu nafakanın helal mallardan olması gerekir. Çünkü ilim ehlinden bir grup; çalınmış, gasp edilmiş ve buna benzer haram mallar ile hac yapan insanın haccının geçersiz olduğunu söylemiş ve diğer bir grup ise ağır bir günah olmakla beraber haccın geçerli olacağını söylemişlerdir. Hz. Peygam-ber (s.a.s.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur : “Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. …. Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık toz toprak içinde kalan ve elini göğe kaldırıp: Ey Rabbim! Ey Rabbim! diye dua eden bir yolcu zikredip dedi ki: “Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmektedir. Peki, böyle bir kimsenin duasına nasıl icabet edilir?”[11] Bir şair ise şöyle demiştir:
Haram bir malla hac edersen
Sen değil de kervan hac etmiş olur
Allah, ancak temiz olanı kabul eder
Değildir beyt-i hac eden herkesin haccı mebrur.
Sekizinci edep: Çokça sadaka vermek gerekir:
Şüphesiz sadaka, Yüce Allah’ın en sevdiği amellerdendir. Sadaka, Allah’ın rızasını celp eder, gazabını engeller. Kişi hacda ve umrede birçok dilenci ve ihtiyaç sahibi görür. Bu durumda Yüce Allah’ın (c.c.) mükâfatını elde etmesi için, gücü nispetince çok sadaka vermelidir.
Dokuzuncu edep: Yol arkadaşlarına çokça infakta bulunmak gerekir:
İnfakta bulunmak, hacılar arasında sevinç ve mutluluk atmosferini oluşturur ve infakta bulunan kişinin Yüce Allah tarafından mükâfatlandırıl-masına sebep olur.
Kişi yaptığı infakla Yüce Allah’a yaklaşmaya niyet etmelidir. İbnu’l-Mübârek -Allah ona rahmet etsin- arkadaşları ile Merv’den çıkar, onlara infakta bulunurdu; Bağdat’tan, Medine’den ve Mekke’den arkadaşlarına ve ailelerine hediyeler satın alır, onları doyururdu. Bütün bunları, onlardan hiçbir karşılık beklemeden kendi malından yapardı. Hatta arkadaşları mallarını kendilerine harcaması için ona veriyorlardı. O, bu malları muhafaza ederdi ve hacdan sonra Merv’e döndüklerinde mallarını kendilerine teslim ederdi.[12]
Onuncu edep: Gücü yettiği kadar hac arkadaşlarına hizmet etmesi:
Bu edep de aynı şekilde üstün ahlaktan ve güzel amellerden olup seleften birçoğunun âdetiydi.
-Tabiin büyüklerinden Mücâhid şöyle demiştir: “Bir yolculuğumda İbn-u Ömer’in hizmetinde bulunmak için ona arkadaşlık ettim; fakat o bana hizmet ediyordu.’’ İbrahim b. Ethem yolculukta, arkadaşlarına kendisinin hizmet etmesi ve ezan okuması şartıyla katılırdı.
Hizmet etmekte, insanı küçük düşürecek bir şey yoktur. Bilakis hizmet, insanın derecesini yükseltir. Her kim Allah için alçak gönüllü olursa Allah onu yüceltir.
On birinci edep: Güzel ahlakla süslenmek gerekir:
Güzel ahlakla süslenmek en önemli vaciplerdendir. Hacda ve Umrede, genel ve özel anlamda; ağır başlı olmak, cahillere karşı sabırlı olmak, cömert olmak, ihtiyaç sahipleri ile kadınlara karşı isâr da bulunmak (onları kendi nefsine tercih etmek), zayıf insanlara maddî yardımda bulunmak, şahsiyetli olmak, hoş görülü olmak, güler yüzlü olmak ve iffetli olmak gibi yüce şeriatın teşvik ettiği güzel ahlakla süslenmek gerekir.
On ikinci edep: Devamlı Allah’a karşı takvalı olmak gerekir:
Yüce Allah, kitabının birçok yerinde takvalı olmayı emretmiştir. Nitekim bir ayette şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarın için ne hazırlayıp götüreceğine bir baksın. Allah’tan çekinin. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[13] Başka bir ayette ise yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Öyleyse gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkup sakının….”[14] Yine diğer bir ayette şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’tan gereği gibi çekinin ve ancak Müslümanlar olarak ölün.”[15] Bu ise her durumda ve her zaman Allah’ın emrine itaat etmek, yasakladığı şeylerden sakınmakla olur. Kişi daima Allah’ın emir ve yasaklarını gözetmeli, O’nun gazap ve öfkesinden sakınmalıdır. Öyle ki; kişi daima kalbinde Allah’ın azametine ve yüceliğine yer vermeli, O’ndan korkmalı, rahmetini ümit etmeli ve gazabından çekinmelidir.
On üçüncü edep: Dili korumak gerekir:
Dili korumak da Allah’a karşı takvalı olmaya dâhildir. Bu konu, bilhassa hac ve umre vaktinde büyük bir ehemmiyet arz ettiği için onu anlatmaya değer buldum. Çünkü birçok insan, bu kutsal yolculuğu esnasında özellikle sıcakta ve izdiham olduğunda gerçekten sabırsız olabilir. Maalesef yine birçok insanın hac vaktinde dilini koruyamadığını ve buna şuna sövdüğünü görüyoruz. Biri, kendisine karşı bir hatâ yaptığında o da yapılan hatâya kat kat fazlasıyla karşılık veriyor. Bu durum, başkalarının eylemlerini de etkili-yor. Şöyle ki; biri tavaf edenlere ve başkalarına söverken, başka biri de dilini gıybete ve çekiştirmeye hatta yalancı şahitliğe, yalan yere yemin etmeye, faydasız konuşmalara ve haram olan yalan konuşmaya bulaştırıyor. Hatta bazı cahil kimseler, hac ve umre sırasında dine sövüp kendilerini dinden çıkmasına ve amellerinin iptal olmasına maruz bırakıyorlar.
Dil, hiç şüphesiz en tehlikeli organdır. Bundan dolayı hac veya umre yapanların mükâfatlarını kaybetmemesi, hac ve umrelerinin iptal olmaması için faydası olmayan bütün konuşmalardan dillerini korumaları gerekir. Nitekim Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “…Hac esnasında kadına yaklaşmak, sövmek ve kavga etmek yoktur…”[16] Öyle ise Müslüman kişinin sadece hayırlı sözleri söylemesi ve karşılığında mükâfat olan şeyleri dile getirmesi gerekir. Bu davranış, ileriki bölümlerde de anlatılacağı gibi haccın güzel davranışlarındandır.
On dördüncü edep: Gözleri haramdan sakınmak gerekir:
Gözleri haramdan korumak da takvaya dâhildir. Çok önemli ve bir o kadar da tehlikeli olduğu için bu konuyu da ayrı anlatmaya değer buldum. Çünkü yine bazı insanlar, harama bakma noktasında hac veya umre yaparken Allah’tan korkmamakta, hac günlerinde olduğu ve Haram şehirde olduğu halde kadına bakmanın kat kat haram olduğunu unutmuş bir halde kadınları gözlemekte ve vücutlarının bir kısmının açılması fırsatını kollamaktadır. Bu durum tavaf, sa’y, (cemrelere) taş atmak ve bunun dışında kadınlar ve erkeklerin çok iç içe olduğu yerlerde görülür.
Bu durumda, Müslüman kişinin hac ve ‘umre’de gözlerine dikkat etmeli ve gözlerini haramdan korumaya özen göstermelidir ki Allah’ın gazabına maruz kalmasın ve ibadetleri boşa gitmesin. Çünkü bazen gözleri serbest bırakmak, insanı daha büyük bir hataya sürükleyebilir.
On beşinci edep: Haramdan tamamen uzak durmak gerekir:
Sigara ve nargile gibi her yerde hacılar arasında yayılan ve hatta kullan-mayanların bile etkilendiği sağlığa zararlı şeyler bu konuya dâhil olup Yüce Allah’ı öfkelendiren eylemlerdendir. Aynı şekilde fitneye ve kötülüğe sebep olan erkek ve kadınların birbirine karışması, avret yerlerine bakma çabaları, bilhassa hac ve umre döneminde haramları çiğnemektir ki; bu en kötü ola-nıdır. Genelde satıcılarda görülen yalan yere yemin etmek ve buna benzer hac ve umre döneminde gördüğümüz türlü türlü yasaklardan olup bunlar, Allah’ı öfkelendiren diğer günahlardandır. Şüphesiz bu günahların en büyüğü, namazı terk etmektir. Birçok insan, hacca ve umreye gidiyor, fakat namaz kılmıyor. Bu, büyük bir sapıklıktır. Çünkü namazı terk etmek küfürdür. Kâfir ise her ne kadar hac ve umre’ye gitmekte samîmî olsa bile ameli kabul edilmez. Hacı için en önemli olanı, namazını gözetmesidir ki; şüphesiz namazı gözetmek, hacdan daha üstündür. Bütün haramlarda da durum böyledir: Hac veya umre yapan kişi bütün bu haramlardan sakınmalı ve uzak durmalıdır ki; şairin belirttiği gibi hacdan eli boş ve mükâfatsız dönmesin:
Allah günahlarını bağışlasın diye hacca gider.
Fakat bazen, günahlar kendisini kuşatmış halde döner.
On altıncı edep: Kadınların İslâmî örtünmeye uymaları gerekir:
Şüphesiz ki; birçok kadın, haccında, umresinde ve diğer ibadetlerinde vücudunu örtmeyerek, yüzünü açarak, vücudu altta belli ettiren veya iç elbiselerini gösteren ince elbiseler giyerler. Hatta hac veya umre sırasında dikkatleri üzerine çekmek için bazı kadınlar koku sürünüp çekici elbiseler giyerek Allah’ın kendisine haram kıldığı davranışlara bulaşıyor, insanları dinlerinde fitneye sürüklüyor, ibadetlerini ifsat ediyor ve ibadet etmelerindeki amacın yok olmasına sebep oluyorlar. Ancak kadının elini ve yüzünü açtığı yerlerde yabancı erkekler yoksa kadının bunu yapmasında bir sakınca yoktur. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “ İhramlı kadın peçe takmasın, eldiven giymesin.”[17] Fakat eğer kadın yabancı erkeklerin görebileceği bir yerde ise örtü, çarşaf ve benzeri şeyler ile peçe ve eldiven olmaksızın elini ve yüzünü örtebilir. Bu konu ile ilgili Hz. Peygamberin eşlerinden ve diğer kadınlardan bazı hadisler rivayet edilmiştir. Bundan dolayı İbnu Hacer, Fethu’l-bârî adlı eserinde şöyle demiştir: “Hz. Peygamberin; “peçe takmasın!” sözü “yüzünü örtmesin!” anlamındadır. Fakat ulemanın bu konuda ihtilafı vardır: Âlimlerin çoğunluğu, peçe takmanın yasak olduğunu, Hanefiler ise caiz olduğunu söylemişlerdir. Caiz olduğu görüşü Şafi’îler ve Malikî’lere ait bir rivayettir. Ancak, kadının peçe ve eldiven olmaksızın elini ve yüzünü açmasının yasak olmasında bir ihtilaf yoktur.”[18]
On yedinci edep: İzdihamdan, kadın ve erkeklerin birbirine karış-masından kaçınmak gerekir:
Kişi güç yetirebildiği kadar izdihamdan, kadın ve erkeklerin birbirine karışmasından uzak durmalıdır. Çünkü bu durum, hac ve umre dışında da caiz olmadığı gibi, hac ve umrede fitneye ve günaha sebep olduğundan dolayı daha da tehlikelidir. Kişi eğer kadın-erkek karışmasından kendini koruya-biliyorsa, bunu yapması vaciptir. Ancak bunu da yapamıyorsa, genelde tavaf esnasında, sa’y’da, (cemrelere) taş atarken, Mescid-i Hif’de, Mescid-i Nemire’de ve buna benzer yerlerde meydana gelen izdihamdan sakınmalıdır. Maalesef bazı kadınlar var ki; Mescid-i Hif’de, Mescid-i Nemire’de ve buna benzer yerlerde erkeklerin arasında uyuyorlar. Oysaki ibadetlerin geçerli-liğini korumak ve Allah’ın öfkesinden sakınmak için mümkün mertebe bunların hepsinden sakınmak gerekir.
On sekizinci edep: Hac’da kadına yaklaşmaktan, sövmekten ve kavga etmekten kaçınmak gerekir:
Yüce Allah (c.c.), refes’ten yani müstehcen söz söylemekten (kimisine göre cinsel ilişki ve öncülerinden) uzak durmayı emreder. Ve yine sövmekten, hac ibadetleriyle ilgili olsa bile kavga etmekten/ çekişmekten sakınmamızı emretmiştir. Hz. Peygamberin hadisleri bu durumları açıklar, bunlardan uzak durmaya çağırır, bidatten sakındırır ve uygun bir kabul görmesi hariç, çekiş-meden de uzak durmamızı emreder. Nitekim Yüce Allah (c.c.) bir ayet-i kerimede: “… Hacda ne kadına yaklaşma vardır, ne sövme, ne de kavga ve dövüş vardır.”[19] diye buyuruyor. Öyleyse bizim de bütün bunlardan sakın-mamız gerekir.
On dokuzuncu edep: Tefekkür, düşünme ve gönül huzuru içinde bulunmak gerekir:
Şüphesiz ki tefekkür etme, dikkatli davranma ve gönlün huzur içinde bulunmak, hac ve umre yapanların aklını ve gönlünü birleştirir. Hac ibadet-lerinden ibret almasını ve Yüce Allah’ın bu ibadetlerdeki hikmetini görmesini, hacıların izdihamından kıyamet gününün izdihamını hatırlamasını sağlar. İslam’ın tek elbise ile insanları eşit olduğunu gösteren, Hz. Peygam-berin haccını hatırlatıp insanı Allah’a karşı alçak gönüllü kılan, kalbi yumuşatan, gözyaşı akıtan, günahları azaltan, iyiliği, hayrı ve sevabı çoğaltan şeylerdir. Ayrıca kişi peygamberimizin (s.a.s.), ashabının durumunu, hacda karşılaştığı zorlukları hatırlamalı ve Yüce Allah’ın hac ve umre için vaat ettiği mükâfatı düşünmelidir.
Şüreyh -Allah ona rahmet etsin- ihrama girdiğinde uzun süre susmaktan, çok tefekkür etmekten ve Yüce Allah’a boyun eğmekten dolayı dilsiz bir yılana benzerdi. Enes (r. a.) ise, hac veya umre için ihrama girdiğinde sürekli zikreder, gönlü huzur içinde bulunur ve haccını bitirinceye kadar dünya işleriyle ilgili konuşmazdı. Eğer hacı olan kişi de böyle yapabilirse hac ve umresinden son derece faydalanmış olur.
Yirminci edep: Daima kalp ve dil ile zikretmek gerekir:
Zikir edepleri bölümünde de anlatılacağı üzere Yüce Allah’ı zikretmenin çok sayıda fazileti vardır. Ancak hac ve umre yapacak kişi, kalbi ve dili ile yapabildiği kadar zikir yapmalıdır. Çünkü zikir, onun mükâfatını artırır; onu boş şeylerden ve günahlardan uzaklaştırır. Kişi, özellikle hac ve umre ile ilgili zikirler yapmalıdır.
Hz. Peygamberden sabit olan şekliyle “telbiye” getirmek de bu zikir-lerdendir. Telbiye şöyle söylenir: “لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لَا شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ إِنَّ الْحَمْدَ وَ النِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ لَا شَرِيكَ لَكَ. = Lebbeyke Allahumme lebbeyk lebbeyke la şerike leke lebbeyke inne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk la şerike leke.” (Ey Allahım! Da’vetine tekrar tekrar icabet ettim; emrini yerine getirmeye tekrar tekrar hazırım. Tekrar tekrar icabet ettim; Senin hiçbir ortağın yoktur. Sana tekrar tekrar itaate hazırım. Şüphesiz hamd, nimet ve mülk Sana mahsustur. Senin hiçbir ortağın yoktur.) [20]
Aynı şekilde hac günlerinde çokça tekbir getirilmeli, Safâ ve Merve’ye çıkarken zikretmeye gayret gösterilmelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) Safâ ve Merve’ye yaklaştığında; “ Şüphesiz Safâ ile Merve, Allah’ın nişane-lerindendir…”[21] ayetini okur sonra şöyle derdi: “Ben Allah’ın başladığıyla başlıyorum” Safâ ile başlar, Beytullahı görünceye dek Safâ’ya tırmanır, kıbleye döner ve Allah’ın bir olduğunu ifade ederek tekbir getirdikten sonra şu duâyı okuyordu: لا إله إلا الله وحده لا شريك له، له الملك وله الحمد، بيده الخير، وهو على كل شئ قدير، لا إله إلا الله وحده، أنجز وعده، ونصر عبده، وغلب الأحزاب وحده،. “ Bir olan Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Onun ortağı da yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur. Hayır yalnız O’nun elindedir. O’nun her şeye gücü yeter. Bir olan Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, verdiği sözü yerine getirmiştir. O kulunu muzaffer kılmıştır. O, yalnız başına bütün düşman topluluklarını (Hz. Muhammed’i (s.a.s.) Hendek savaşında) bozguna uğramıştır.”[22] Kişi şeytan taşlarken de çokça tekbir, istiğfar getirmeli ve tehlîl (la ilahe illallâh demeli), tesbîh ve tahmîd (elhamdülillah ) gibi zikirler etmeli ve Allah’tan affedilmesini dilemelidir. Çünkü dili, Allah’ın zikri ile meşgul etmezsek, günahlar ve boş şeyler bizi meşgul eder. Ayrıca mümkün mertebe Kur’ân-ı Kerim de okunmalıdır. Şüphesiz Kur’ân kişinin vaktini geçirdiği en hayırlı zikirdir.
Yirmi birinci edep: Çokça dua etmek gerekir:
Hac ve umre yapan kişi, her zaman ve her durumda gücü yettiği kadar çokça dua etmelidir. Özellikle Hz. Peygamberin tavaf’da, sa’yda, Safâ ve Merve tepelerinde, ‘Arafe gününün tümünde, (cemrelerde) şeytan taşlama esnasında, teşrik günlerinde (Kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri) ve benzeri zamanlarda (efendimizin çok dua ettiği günler ve zamanlarda) çokça dua etmelidir. Bu durumda kişinin, bilhassa gurbette olduğu için duası Allah’ın izni ile makbuldür. Nitekim Hz peygamber şöyle buyurmuştur: “Kabul edildiğinde şüphe olmayan üç dua vardır: Yolcunun duası…”[23]
En sık dua yapması gereken insanlar, hac ve umre yapan kimselerdir. Çünkü onlar, duanın kabul edilmesi ümit edilen yüce bir mekândadırlar.
Yirmi ikinci edep: (Fakirlere ) çokça yemek yedirmek gerekir:
Hac ve umre yapan kişinin arkadaşlarına, fakirlere, ihtiyaç sahiplerine ve hacda çok sayıda bulunan özellikle belli ülkelerden gelmiş, son derece fakir ve muhtaç insanlara yemek yedirmesi gerekir. Bu kutsal mekânda bulunan kişinin hacılara ve nafaka talebinde bulunanlara da sıkça nafaka vermesi gerekir.
Nafaka vermek, haccın iyiliklerindendir. Nitekim Hz peygamber şöyle buyurmuştur: “Haccın güzelliği; yemek yedirmek ve güzel söz söylemektir.”[24]
Yirmi üçüncü edep: İyiliği emredip kötülüğü menetmek gerekir:
Hac veya umre yapan kişi, kadınların (örtülerinin) açılması, erkeklerle karışmaları, erkeklerle izdiham yaşamaları; sigara içilmesi, çok boş sözleri söyleme, küfür edilmesi, çekişme, çadırlarda bazı insanların müzik dinlemesi ve farz namazlarda gevşeklik gösterilmesi gibi kötü durumları görebilir. Bu durumda hac veya umre yapmakta olan kişinin gücü yettiğince iyiliği emredip kötülüğü yasaklaması gerekir. Nitekim Yüce Allah (c.c.), bir ayette şöyle buyurmuştur:“… Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin dostları-dırlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirler.”[25] Rivâyetlere göre Süfyân (es-Sevrî) -Allah ona rahmet eylesin- hacca giderken hacdan dönerken ve hac esnasında iyiliği emredip kötülüğü alıkoymaktan usanmazdı.
Yirmi dördüncü edep: İnsanlara eziyet vermekten kaçınmak gerekir:
İnsanlara eziyet vermek, kişinin her zaman sakınması gereken bir durumdur. Bilhassa hacda ve umrede insanlara eziyet vermekten daha fazla sakınmak gerekir. Hac veya umre yapan kişinin insanlara kötülük yapmaktan uzak durması gerekir. Yani sözleriyle, eylemleriyle veya avret yerlerini gözeterek v.s. insanlara eziyet etmemelidir. Bilindiği gibi kötülükten uzak durmak, sadakadır.
Yirmi beşinci edep: Başkalarının eziyetine tahammül etmek gerekir:
Başkalarının eziyetine tahammül etmek, güzel ahlaklardan olup derece olarak, eziyet etmekten uzak durmaktan daha da üstündür. Hatta seleften bazıları şöyle demiştir: “Asıl iyilik, eziyet etmekten uzak durmak değil; eziyete tahammül etmektir.”
Hac ve umre yapan kişi, çoğu zaman başkaları tarafından eziyete maruz kalır. Özellikle kötü ahlakları ve mizaçlarından dolayı cahil kimseler tara-fından, sözlü ve fiili eziyete maruz kalabilir. Bu durumda, Yüce Allah’ın da ayette buyurduğu gibi hacının hoşgörülü ve sabretmesi gerekir: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir (onlara aldırış etme).”[26]
Yirmi altıncı edep: Bütün ibadetlerde sünnete uymak gerekir:
Yüce Allah’ın kabul edeceği salih amelin şartlarından biri de, yapılan amellerin Peygamberimizin (s.a.s.) sünnetine uygun olmasıdır. Nitekim pey-gamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her kim bizim dinimizde olmayan bir iş yaparsa, bu yaptığı amel reddedilmiştir.” [27]
Allah’ın kişiden kabul ettiği amelin miktarı, kişinin Allah’a karşı ihlaslı olmasıyla beraber peygamberine uyduğu amellerin miktarı kadardır.
Öyle ise hac veya umre yapan kişinin bütün sözlerinde ve eylemlerinde Hz. Peygamber’e (s.a.s.) uyması gerekir. Hz. Peygambere uyulması gereken amellerden bazıları şunlardır:
Salih niyetli olmak ve “Lâ ilâhe illallah”= (Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur) derken niyeti sesli söylemektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Cibril, lâ ilahe illallâh’ı, yüksek sesle söylememi emretti, çünkü o haccın alâmetidir.” [28] Telbîyeyi (Lebbeyke Allahümme lebbeyke…) ve telbîye ile beraber zorunlu olarak söylenen şeyleri erkeklerin yüksek sesle söylemeleri gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Cibril bana geldi ve şöyle dedi: Allah senden dostlarına, telbîyeyi yüksek sesle söylemeleri gerektiğini, emretmeni istiyor. Çünkü o, haccın alâmetle-rindendir.”[29] Telbîyeyi Hz. Peygamberden sabit olan şekliyle söylemek gerekir. O da şöyledir. “Lebbeyke Allahumme lebbeyk lebbeyke la şerike leke lebbeyke inne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk la şerike leke.”
Hz. peygambere uyulması gereken ibadet ve eylemlerden diğer bazıları da şunlardır: İhrama girerken, vücuda güzel koku sürmek. Nitekim bir hadiste peygamberimizin (s.a.s.) şöyle yaptığı denmektedir: “O (peygamberimiz), ihrama girmek istediğinde, bulduğu en güzel kokuyu sürerdi.”[30] İdtiba’ yapmak; yani hacda kudum tavafı yaparken ve umre tavafı yaparken sağ omuzu açmak, kudum tavafının ilk üç şavtında reml yapmak ( yani hızlı ve sık adımlarla yürümek), imkân varsa her şavtta Rükn-ü Yemâni’yi ve Hacer-i Esved-i selamlamak, Safâ ve Merv’e arasındaki iki yeşil işaret arasında reml yapmak. Önceden de zikrettiğimiz gibi Safâ ve Merve tepelerinde dua etmek, (Zil-hicce ayının) sekizinci günü zeval vaktinden sonra Mina’da durmak, dokuzuncu gün ‘Arefe’de vakfe yapmak ve bu gün içerisinde zikir ve dua etmek, onuncu gün akşam Müzdelife’de gecelemek ve o günün sabahı Mina’ya gitmek, akabe çukuruna taşları atmak ve ondan sonra vakfe yap-mamak ve sonra kurbanı kesmek, tıraş olmak veya saçı kısaltmak ki kadınlar tıraş olmaz sadece saçlarını kısaltırlar. Daha sonra kokulu elbiselerle ifada (ziyaret tavafı) yapmak, daha önce haccı ifrâd ve Haccı Kırân’da sa’y yapmaya fırsat bulamayanların haccı temettu’ için Safâ ve Merve arasında sa’y yapması, sonra teşrik gecelerinde Mina’da gecelemek, teşrik günlerinde Cemre-i Kübrâ (büyük çukur) hariç, Cemre-i suğrâ ve Cemre-i Vustâ’dan sonra dua ederek taş atmak, daha sonra veda tavafını yapmak ve bunun dışında veda haccı hadisinde peygamberimizden rivâyet edilen ve uzunca anlatılan[31] bütün bu durumlarda Hz. Peygamberin sünnetine uymak gerekir.
Yirmi yedinci edep: Başkalarına sünneti öğretmekle meşgul olmak gerekir:
Birçok insanın ibadetlerine bid’at girmiştir. Hac ve umre de bu ibadet-lerdendir. Hac ve umre yapan kimselerin bu ibadetlerdeki sünnetleri bilmeyenlere öğretmeleri gerekir. Şüphesiz bunu yapanlara büyük bir mükâfat vardır. “Her kim hayırlı bir işe kılavuzluk ederse, bu hayrı yapan kadar mükâfatlandırılır.”
Yirmi sekizinci edep: Hacda ve umrede yapılan hatâlara düşmekten sakınmak gerekir:
Birçok insan, hac ve umre yaparken türlü türlü hatâlara düşüyor. Örneğin, insanları sıkıştırmak ve onları itmek; kadınların arasına karışmak, haramlara göz dikmek, dili gıybet ve dedikoduya bulaştırmak, sövmek, yalan söylemek, bedduâ etmek, çeşitli günahları işlemek, hac ve umre ibadetlerini yaparken sünnete aykırı hareket etmek ve bu ibadetler esnasında birçok sünneti de terk etmek, bazı ibadetleri hafife alıp haccın onlar olmaksızın da geçerli olabileceğini iddia etmek, ihtiyaç olmadığı halde insanlardan bir şeyler istemek (dilencilik yapmak), kaldırımlarda ve köprü altlarında uyu-mak, gösteriş yapmak, hac için yola çıkarken ve dönerken beyaz bayraklar kaldırmak bunlardan bazılarıdır. Ve bunun dışında hac ve umre ibadetleriyle ilgili burada detaylı bir şekilde anlatılmayacak birçok yanlış yapılmaktadır. Hac veya umre yapan kişinin Yüce Allah (c.c.), tarafından eksiksiz bir mükâfatı elde etmesi için bütün bu hatâlara düşmekten sakınması gerekir.
Yirmi dokuzuncu edep: Hac ibadetlerini bitirdikten sonra ailesine dönmek için acele etmek gerekir:
Hac ve umre yapan kişilerin, ibadetlerini tamamladıktan sonra ailelerine dönmekte acele etmeleri sünnettir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz haccını tamamladıktan sonra, ailesine dönmek-te acele etsin. Çünkü bunun mükâfatı daha çoktur.”[32]Kişi yolculuğa çıkma-sında ki amacını yerine getirdikten sonra ailesine olan ayrılık süresini uzatma-malıdır. Çünkü bu sünnete aykırıdır.
Otuzuncu edep: Hac ve Umre ibadetlerinden sonra eski halinden daha iyi bir halde (memleketine) dönmek gerekir:
Gerçekten birçok insan, hac ve umre yapıyor. Ancak döndükten sonra yine eski günahlarına, ibadetlerindeki ihmale ve gevşekliğe geri dönüyor. Hatta bazıları eski halinden bile daha kötü oluyor. Hâlbuki kişi, hacdan veya umreden döndükten sonra; küçük ve büyük günahları terk etmelidir. Bu günahların bazıları şunlardır: Sigara içmek, sakalı tıraş etmek, müzik dinlemek, farz ibadetleri yerine getirmede gevşeklik göstermektir. Ayrıca kişi hacdan veya umreden dönerken her işinde Allah’a itaat etmeyi gözetmeli, ona karşı takvalı olmaya, ona itaat etmeye ve Hz. peygamberin sünnetine uymaya daha da istekli bir şekilde olmalıdır. Çünkü kişinin böyle davranması, haccı-nın ve umresinin kabulüne işarettir. Allah daha iyi bilir.
Bütün bunlar Allah’ın tespit etmesini bize kolaylaştırdığı hac ve umre edeplerindendir. Bu edepler, otuz tane olup bazıları birçok konuyu kapsa-maktadır. Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun.[33]
[1] – Âl-i imrân suresi, 3: 97.
[2]– Buhârî, Sahîh, İmân 1, 2; Tefsîru sûre 2:30; Müslim, Sahîh, İmân 19-22; Ayrıca bk. Tirmizî, Sünen, İmân 3; Nesâî, Sünen, İmân 13. Bu hadis, (Abdullah) b. Ömer’den rivayet edilmiştir.
[3] – Bakara suresi, 2:197.
[4]– İbnu Mâce, Sünen, Menâsik (No:2887); el-Elbânî, Sahih-û İbn-û Mâce, (No: 2334) ; Nesâî, Sünen, Menâsik 5:115. Tirmizî, Sünen, (No: 810), Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir.
[5] – Buharî, Sahîh, Umre 1 (No: 1773); Müslim, Sahîh, Hacc 437, (No: 1349); Tirmizî, Sünen, Hacc 90, (No: 933); Nesâî, Sünen, Menâsik 5:112, 5:115); İbnu Mâce, Sünen, Menâsik 3, (No: 2887); Mâlik b. Enes, Muvatta, Hacc 65, 2:346. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[6] – Zumer suresi, 39: 2.
[7] – Buhârî, Sahîh, İmân 1; Müslim, Sahîh, (No: 1907). Bu hadis, (Abdullah) b. Ömer’den rivayet edilmiştir.
[8] – Tahrîm suresi, 66:8.
[9] – Buhârî, Sahîh, Umre 4 (No: 1863), Cezâu’s-sayd 26; Müslim, Sahîh, Hacc 222 (No: 1256); Nesâî, Sünen, Siyâm 6, (4: 130). Bu hadis, İbn ‘Abbas’tan rivayet edilmiştir.
[10]– Müslim, Sahîh, Hac, 424; (No:1341), 2: 978; Buhârî, Sahîh, Nikâh,110, (No: 3006) 5:2005, Beyhekî, es-Sünenü’l-kübrâ, Hac, (No: 10266), 7:496. Bu hadis, (Abdullah) İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.
[11]– Müslim, Sahîh, Zekat 65, (No: 1015); Tirmizî, Sünen, Tefsiru’l-Kurân, Bakara (No: 2992). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
[12] – Zehebî, Siyerû e’lâmi’n- nübelâ, 8: 385-386.
[13] – Haşr suresi, 59: 18.
[14] – Teğâbun suresi, 64:16.
[15] – Âl-i İmrân suresi, 3:102.
[16] – Bakara suresi, 2:197.
[17] – Buhârî, Sahîh, Hacc 21, Cezâu’s-Sayd 13,15, İlm 53, Sâlât 9(No: 1838); Müslim, Sahîh, Hacc 1, (No: 1177); Muvatta, Hacc 8, (1: 324-328); Tirmizî, Sünen, Hacc 18, (No: 833); Ebu Dâvud, Sünen, Menâsik 32, (No: 1824, 1825, 1826); Nesâî, Sünen, Hacc 28, (5: 129). Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmişitir.
[18] – İbnu Hacer, Fethu’l-Bârî, 4: 65.
[19] – Bakara suresi, 2: 197.
[20] – Buhârî, Sahîh, Hacc 26, Libâs 89(No: 1549) ; Müslim, Sahîh, Hacc 19 (No:1184); Mâlik b. Enes, Muvatta, Hacc 28, (1: 331-332); Tirmizî, Sünen, Hacc 13, (No: 825); Ebu Dâvud, Sünen, Menâsik 27, (No:1812); Nesâî, Sünen, Hacc, 54, (5: 159-160). Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.
[21] – Bakara suresi, 2: 158.
[22] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3: 115; Buhârî, Sahîh, 5: 6, 20.
[23]– Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:258, 434, 478; et-Teyâlisî, Müsned, (No:1265); Buhârî, Edebu’l-müfred, s. 70; İbnu Hibbân, Sahîh, (No: 2688); el-Elbânî, Sahihu’l-câmi’: (No: 3031); Tirmizî, Sünen, Birr 7, (No:1905); Cennet 2, (No: 2528), Da’avât 139, (No: 3592); Ebû Dâvud, Sünen, Salât 364, (No:1536); İbnu Mâce, Sünen, Dua 11, (No: 3862).Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
[24] – el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:483; el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, Câbir’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 2819) ve bu hadisi Ahmed b. Hanbel’e nisbet etmiştir. İbnu ‘Adî, ve et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-evset’de bu hadis rivayet edilmiştir.
[25] – Tevbe suresi, 9:71.
[26] – A’râf suresi, 7: 199.
[27] – Buhârî, Sahîh, İ’tisam, 5, Buyu, 60, Sulh, 5; Müslim, Sahîh, Akdiye, 18 (No: 1718); Ebu Davud, Sünen, Sünnet, 6. Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivayet edilmiştir.
[28] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: 325; el-Beyhakî, es-Sünenu’l-kubrâ, 5: 42. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir: el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 1384).
[29] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4: 56; Bu hadis, es-Sâib b. Hallâd’dan rivâyet edilmiştir; Mâlik b. Enes, Muvatta, Hacc 34, (1: 334); İbn Hibbân, el-İhsân, 6: 43; Ebu Dâvud, Sünen, Menâsik 27, (No:1814); Tirmizî, Sünen, Hacc 15, (No: 829); Nesâî, Sünen, Hacc 55, 5:162; İbnu Mâce, Sünen, Menâsik 16, (No: 2922-2923); el-Hakim, el-Müstedrek, 1:450, Bu hadis, Zeyd b. Halit’ten rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 67).
[30] – Müslim, Sahîh, Hacc 41, (No: 1190), Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivayet edilmiştir.
[31] -Müslim, Hacc, (No: 1218). Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir.
[32] – El-Beyhekî, es-Sünenu’l-kübrâ, 5: 259; el-Hakim, el-Mustedrek, 2: 477; el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî’de onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivayet edilmiştir; Buhârî, Sahîh, ‘Umre 19, Cihâd 136, Et’ime 30; Müslim, Sahîh, İmâre 179; Ayrıca bk. El-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:732).
[33] -Daha fazla bilgi için şu kitaplar okunmalıdır: Şeyh Nasiruddin Elbânî’nin (r.a.), Hiccetu’n –Nebi (s.a.s.); Şeyh Muhammed b. Salih el-‘Useymin’in, Menâsiku’l-hacc ve’l-‘umre; Eş-Şeyh Abdulaziz b. Bâz’ın (r.a.), El-Hacc ve’l-‘umre ve ez-ziyâretu; Abdulaziz b. Fethi Es-Seyyid Nedâ’nın, Enisu’l-hâcc ve’l-mu’temir kitapları ve diğer kaynaklar (Özellikle fıkıh kitaplarının Hac ve ‘Umre bölümlerine bakınız).
Bir yanıt bırakın