Çok eski dönemlerde “Cüreyc” isminde bir genç vardı. Cüreyc, dinine bağlı, güzel ahlâklı, namaz kılmayı çok seven bir kişiydi. İbadetini rahat bir şekilde yapabilmek için, evinin avlusunda kendine bir ibadet yeri yapmıştı. Orada devamlı ibadet ederdi. Namazlarını çok uzun kılardı. Bu, ona çok derin bir manevi haz ve lezzet verirdi.
Bir gün namaz kılarken annesi çıkageldi:
– Cüreyc! Cüreyc, diye seslendi.
Cüreyc, namazına daha yeni durmuştu. Ya namazını bozup çok sevdiği annesine cevap verecek ya da namazına devam edip annesini bekletecekti. İçinden: “Allah’ım! Annem ve namazım arasında kaldım.” dedi. Sonra yarım bir namazla Allah’ın huzurundan ayrılmanın doğru olmayacağına karar verdi ve namazına devam etti. Annesi biraz bekledi. Baktı ki Cüreyc’ten bir ses çıkmıyor, çaresiz geri dönüp gitti. İkinci gün annesi tekrar geldi:
– Cüreyc, diye seslendi. Cüreyc yine:
– Allah’ım! Bir tarafta annem diğer tarafta namazım var, dedi. Yine namazına devam etti. Üçüncü gün Cüreyc’in annesi tekrar geldi. Cüreyc, yine namaz kılıyordu. Annesi, ona seslendi. Cüreyc, bu sefer de namazını bozmak istemedi. Üçüncü gün de oğlunun ibadet etmekte olduğunu bilmeyen ve onunla görüşemeden dönmek zorunda kalan annenin canı çok sıkıldı. Oğlunun bu davranışı onu çok üzmüştü. Bu sebeple ağzından oğluna karşı şu ifadeler döküldü:
– Evlâdım! Allah seni kötü bir kadınla imtihan etmeden canını almasın.
Aradan uzun zaman geçti. Cüreyc ibadetine devam ediyordu. Herkes Cüreyc’in namaz kılışını, Allah’a bağlığını ve günahlardan uzak bir hayat yaşadığını konuşuyordu. Hiçbir güç Cüreyc’i namaz ibadetinden vazgeçiremezdi. İnsanlar bu konuda bahse bile girebilirlerdi.
Günlerden bir gün güzelliği dillere destan olan ahlâksız bir kadın,
– Ben Cüreyc’i Allah yolundan uzaklaştırabilirim, diyerek bahse girdi.
Daha sonra, Cüreyc’in ibadet ettiği yere gitti. Onunla konuşmak ve gönül eğlendirmek istedi. Ne yaptıysa Cüreyc’i ibadetinden vazgeçiremedi. Cüreyc kadının yüzüne bile bakmadı. Bu duruma sinirlenen kadın oradan ayrıldı. Aklına başka bir fikir geldi. Gidip Cüreyc’in çobanıyla gizlice beraber oldu ve ondan bir çocuk dünyaya getirdi. Daha sonra “Bu çocuk, Cüreyc’in çocuğudur.” deyip halkı Cüreyc’e karşı kışkırttı. Bu haberi duyan herkes Cüreyc’in başına üşüştü. Ona namazını bozdurdular ve onu tartaklamaya başladılar. Üstelik ibadet ettiği yeri başına yıktılar. Kendisine kurulan tuzaklardan haberi olmayan mazlum Cüreyc,
– Benden ne istiyorsunuz, beni niçin dövüyorsunuz, diye sordu.
Oradakiler:
– Sen ırz, namus düşmanı bir adamsın! Şu kadınla birlikte olmuş ve ondan bir çocuk sahibi olmuşsun. Bir de kendini Allah yolunda gösteriyorsun, dediler.
İftiraya uğrayan bu genç, büyük bir sabır gösterdi. Güçlü bir imanı vardı. Yüce Allah’a güveniyor, kendisini bu durumdan ancak O’nun kurtarabileceğini düşünüyordu.
İftira ve horlama dolu bu sözler üzerine Cüreyc,
– Çocuğu bana getirin, dedi.
Çocuğu getirdiler. Cüreyc, iki rekât namaz kıldı. En samimi duygularla Rabbine yönelip, O’ndan yardım istedi. Ardından yeni doğmuş bebeğin karnına hafifçe dokundu ve çocuğa sordu:
– Evlâdım! Senin baban kimdir?
Bebek cevap verdi:
– Babam, falanca çobandır.
Bebeğin konuştuğunu görenler, Cüreyc’in elini öpmeye ve ondan özür dilemeye başladılar. Kendilerini affettirmek için, Cüreyc’e altından bir ibadethane yapmak istediler. Fakat gösterişi sevmeyen Cüreyc, bunu kabul etmedi. Onlara:
– Bana eskisi gibi topraktan bir ibadet yeri yapın, yeter, dedi.
Ahlâksızlığı ile tanınmış birinin sözüne inanarak, dürüst bir insana kötülük edenler bu yaptıklarına çok pişman oldular. Özürlerinin kabulü için çalışmaya başladılar ve Cüreyc’in ibadethanesini hemen eski hâline getirdiler.
(Buhari, 1148; Müslim, 2550; Müsned, 8058; 9600)
Hikâyeden çıkarılacak bazı dersler
1. Anne ve babamız bizim hayat vesilemizdir. Onlarla ilgilenmek, ihtiyaçlarını gidermek ve rızalarını kazanmak bizim için bir vazifedir. Çünkü bunu bizden bizzat Allah istemektedir.
2. Özellikle annelerin, evlatlarına kızdıkları zaman ağızlardan bazı beddua lafızları çıkabilir. Bu, doğru bir hareket değildir. Netice itibariyle evladının başına bir şey geldiği zaman buna en çok üzülen yine kendisi olacaktır.
3. Gönlü ve kalbiyle Allah’a bağlı olan bir insanı Allah asla yüz üstü bırakmaz. Hadisin ifadesiyle onun yürüyen ayağı, tutan eli, konuşan dili olur. Her zaman kulunun yanında olur ve ona zora düştüğünde yardım eder.
4. Hikâyeden Cüreyc isimli zatın Allah sevgili kullarından biri olduğu anlaşılıyor. Allah sevdiği kullarına keramet dediğimiz bazı olağanüstü nimetler lütfedebilir. Hikâyede de Allah, beşikteki çocuğu konuşturarak kuluna bir keramet lütfetmiştir.