CUMA NAMAZI İLE İLGİLİ EDEPLER

 

İKİNCİ FASIL

CUMA GÜNÜ EDEPLERİ

Şüphesiz ki: Cuma günü büyük ve mübarek bir gündür. O kesinlikle haftanın en faziletli günüdür. Ve diğer günlerde bulunmayan özelliklere ve üstünlüklere sahiptir. Bundan dolayı Müslümanın bu mübarek günden en iyi şekilde faydalanması gerekir. Bu da ancak Cuma günüyle ilgili edepleri bilmek ve onlara göre amel etmekle sağlanabilir. Bu edeplerden bazıları şunlardır:

   Birinci edep/ kural: Salih amelleri çokça yapmak ve günahları terk etmek:

Şüphesiz ki; Cuma günü güneşin doğduğu en hayırlı gündür. O, yüce ve mübarek bir gündür. Peygamber efendimiz (s.a.s.) Cuma günü hakkında şöyle buyurmuştur: İçerisinde güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günüdür! O günde Adem yaratıldı, o günde cennetten yeryüzüne indirildi, o günde onun tövbesi kabul edildi ve o günde ruhu alındı. Ve o günde kıyamet kopacaktır! İnsanoğlu hariç, yeryüzünde bulunan hayvanların hepsi kıyametin kopmasından korktukları için, Cuma günü güneş doğuncaya kadar bağırarak sabahlarlar. O günde öyle bir saat var ki; Müslüman bir kul namazda iken o saate denk getirerek Allah’tan hayırlı bir şey isterse, mutlaka Allah onun isteğini verir. [1]   Durum böyle olunca her Müslümanın Cuma günü iyilik yapması yani faydalı işler yapması, günahları terk ederek onlardan kaçınması gerekir. Şüphesiz ki bu günde yapılan iyiliklerin sevabı da artar. Faziletli günlerde ve kutsal mekânlarda iyiliklerin sevabı arttığı gibi. Bir kimse kötülükleri ve günahları faziletli günlerde ve mekânlarda yaparsa onun günahlarının cezası artar. Öyle ise her Müslümana;  hayırlı ve faydalı amellerden gücünün yettiği kadar bu günde yapması gerekir. Ayrıca Cuma günü meydana gelecek olan kıyamet gününü hatırlamak gerekir. Ve her Müslüman gücü yettiği kadar bu günde iyi ve faydalı işler yapmak için çalışmalıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “ Öyle bir günden sakının ki (hepiniz) o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı eksiksiz verilecek ve onlar haksızlığa uğramayacaklardır.”[2]

İkinci edep/ kural: Peygamberimizin (s.a.s.) üzerine çok salât ve selam getirmek.

Peygamberimize (s.a.s.) çok salât getirmek, Cuma günü ve gecesi müslümanların yaptığı en iyi ameldir. Müslümanların Cuma günü yaptıkları en hayırlı amel Peygamberimizin (s.a.s.) üzerine salât ve selam getirmektir. Peygamberimize salât ve selam getirmek en faziletli amellerdendir. Yüce Allah (c.c.) bir âyette şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve ona tam bir teslimiyetle selam veriniz.”[3]  Bu salât da onu okuyan kişinin kabrini aydınlatacaktır. Bu günün fazileti, salât getirmekle daha fazla artar. Çünkü peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Cuma günü bana çok salavât getirin! Zira o gün, meleklerin hazır ve şâhid olduğu bir gündür. Şüphesiz ki Cuma günü bir kişi bana salât ettiğinde onun salâtı mutlaka bana arz edilir.”[4]  Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “ Kim bana bir salât getirirse, Allah ona karşılık onun üzerine on salât getirir.”[5] İnsan peygamberimize (s.a.s.) ne kadar çok salavât getirirse, o kadar çok sevap kazanır. Ve aynı şekilde Allah’ın onun üzerine getirdiği selamı (rahmeti) çoğalır.

Üçüncü edep/ kural: Cuma günü sabah namazında “secde ve insân” surelerini okumak:

Şüphesiz ki; Peygamber efendimiz (s.a.s.): “Cuma günü sabah namazında “secde ve insân” surelerini okuyordu.”[6] Çünkü bu iki sure Cuma gününde olmuş ve olacak her şeyi kapsıyorlar. İnsanın yaratılışından, ölümden sonra dirilişinden, kıyametin kopmasından ve diğer şeyleri kapsıyorlar.

Dördüncü edep/ kural: İyi niyetli olmak:

İnsan camiye gitmekle Allah’ın emrini yerine getirdiğine niyet etmelidir. Çünkü Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur : “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun. Ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”[7] Aynı zamanda Cuma namazı için va’at edilmiş olan bol sevabı elde etmek ve Müslümanların toplantılarına katılmak vs. için istekli olmalıdır.

Beşinci edep/ kural: Cuma gününe ait özel iki elbise edinmelidir:

Çünkü Cuma günü Müslümanların bayram günüdür. Müslümanlar o gün toplanıp birbirleriyle görüşürler. Bunun için gücü yeten herkesin Cuma gününe ait iki elbise edinmesi gerekir. Böylece devamlı Cuma namazına temiz elbise-lerle gidebilmelidir. Peygamber efendimiz (s.a.s.) bunun için şöyle buyurmuş-tur: Ne olur, her birinizin gücü yettiğinde, -yani gündelik bir takım elbiseden başka- cuma için iki elbise (yani bir takım elbise) edinmiş olsa.”[8]

Altıncı edep/ kural: Cuma namazı için yıkanmak.

Çünkü Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Cumaya gelmek isteyen kimse boy abdesti alsın.”[9] Başka bir hadiste peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ergen olan her kişinin cuma günü gusletmesi, ağız ve diş temizliği yapması ve yeteri kadar güzel koku sürünmesi gerekir.” [10]

 Bu yıkanmanın hikmeti, Cuma namazına gelen kimsenin güzel kokulu olmasıdır. Böylece camide insanları kötü kokusuyla rahatsız etmemektir. Aynı zamanda cumaya gelen meleklerin rahatsız edilmemesidir. Çünkü melekeler de insanoğlunun rahatsız olduğu kokulardan rahatsız olurlar.  Kim boy abdestini alamıyorsa, abdest alsın. Başka bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyur-muştur:  Kim Cuma günü abdest alırsa ne güzel bir iş yapmış olur; kim de boy abdesti alırsa, o daha faziletlidir. “[11] Cumaya giden kimse, cenabet guslü gibi yıkanır. Bu konuyla ilgili bilgi, inşallah dokuzuncu edepte gelecektir.

 

Yedinci edep/ kural: Güzel koku sürünmek:

Güzel koku sürmek de Cumanın edeplerindendir. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Cuma günü, – cünüp değilseniz bile- boy abdestini alınız, başlarınızı yıkayınız ve güzel koku sürünüz.” [12] Başka bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “”Cuma guslü her buluğa eren kimseye vaciptir. Misvaklanması da böyledir. Gücü yettiği kadar  – kadınlara ait olsa bilekoku sürünmesi de öyledir (vaciptir).”[13]  Bu hadiste geçenleri yapmak, Müslümanların böyle büyük bir topluluk içinde bulunduğunda Müslü-mandan güzel kokunun yayılması içindir. Ancak kadınlar da cumaya hazırlandıklarında temizlenmelidir. Ve onlar kokusu olmayan misk vs. kullanmalıdır. Çünkü bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Erkeklerin sürünecekleri kokunun kokusu fark edilir, fakat rengi olmaz. Buna mukabil kadınların kullandıkları kokunun ise, renkleri olmalı, fakat kokusu olmamalıdır.”[14]

Sekizinci edep/ kural : Misvak kullanmak:

Bu da yedinci edepte Ebû Sa’îd’den rivâyet edilen hadiste geçen husus içindir. Ve ayrıca kayıtsız ve şartsız genel olarak misvak kullanmak (peygam-berimiz tarafından) emredilmiştir. Yıkanmak ve koku sürmek vücudun kokusunu güzelleştirdiği gibi, misvak kullanmak da ağızın kokusunu hoş tutar. Böylece Müslümanın kokusu tamamen güzel olunca insanlar onun kokusundan rahatsız olmazlar. Melekler de onun kokusundan rahatsız olmazlar.

 

 

Dokuzuncu edep/ kural: (Cuma) Namazına erken gitmek:

İnsan namaza ne kadar erken giderse, onun sevabı o kadar fazla olur. Peygamber efendimiz (s.a.s.), namaza erken gitmeyi teşvik ederek şöyle buyur-muştur: “Bir kimse cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. Kim ikinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Kim dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap elde eder. İmam minbere çıkınca melekler zikri (hutbeyi) dinlemek üzere topluluğun arasına katılırlar.”[15] Aynı şekilde bir kimse namaz için camide kaldığı sürece, -inşallah ilerde belirtileceği gibi- namaz kılıyormuş gibi sayılır. Bu hadis, Cuma guslünün, cenabet guslü gibi olduğuna delalet eder.

Onuncu edep/ kural: Cuma ezanını duyduktan sonra alış-verişi terk etmek:

Cuma ezanını duyduktan sonra alış-verişi terk etmesi Müslüman üzerine farzdır.  Yüce Allah bunu emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun. Ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”[16]  Maalesef çok sayıda tacir ve dükkan sahipleri, bir çok müslüman ülkesinde buna aldırış etmezler ve hutbe boyunca alış-verişe devam ederler. Hatta bazıları cuma namazına bile gelmezler. İşte bunlar, Yüce Allah’ın kalplerini mühürlemiş olduğu gafillerden sayılırlar. Ücretli taksi şoförleri de bu ayetin kapsamına girerler. Onların da ezanı duyduklarında çalışmalarını durdurup imamla birlikte Cuma namazına gitmeleri gerekir.

 

On birinci edep/ kural: Yürüyerek cuma namazına gitmek:

İnsana sıkıntı vermedikçe Cuma namazına yürüyerek gitmesi gerekir. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Kim Cuma günü (elbise-lerini) yıkarsa ve yıkanırsa, sonra acele edip evden erken çıkarsa, yürürse ve herhangi bir bineğe binmezse ve imama yaklaşırsa, onu dinlerse ve konuş-mazsa, boş sözleri söylemezse evinden camiye kadar attığı her adım için bir yıllık namazın ve orucun sevabını kazanır.” [17] Ama çamur ve saireden, çok sıcaktan, çok soğuktan veya caminin çok uzak olmasından dolayı sıkıntı çekerse, cumaya araca binerek gitmesinin bir sakıncası yoktur. Şüphesiz ki; Yüce Allah’ın (c.c.) kullarının kendi nefislerine işkence etmelerine ihtiyacı yoktur.

 

On ikinci edep/ kural: Camiye giderken gidiş kurallarına uymak:

Camiye giden kimse sakin ve ağırbaşlı bir şekilde yürür. Gözlerini haramdan sakınır ve parmaklarını birbirine geçirmez. Yürüyüşünde acele etmez, kimseyi rahatsız etmez. İnşaallah bu konuyla ilgili edepler “cami edepleri” bölümünde detaylı bir şekilde açıklanacaktır.

 

On üçüncü edep/ kural:  En büyük camiye yönelmek/ gitmek:

Çünkü cami ne kadar büyük olursa, cemaati ne kadar kalabalık olursa, oradaki namaz daha faziletli ve sevabı daha çok olur. Ancak bu davranışı, mahalle camisini terk etmeye sebep olursa (en büyük camiye gitmesi gerekmez).

 

On dördüncü edep/ kural:  Camiye girme kurallarına uymak:

Örneğin sağ ayakla camiye girmek, camiye girme dualarını okumak. İnşaallah bu konuyla ilgili detaylı bilgiler camiye girmenin edepleri bölümünde gelecektir.

On beşinci edep/ kural: İnsanların üzerinde atlamadan geçmek. Ancak ön sıralarda boş yer bulursa ön sıralara geçebilir:

Şüphesiz ki insanlar, başkasının onların üzerinden atlayıp ilerlemesinden rahatsız olurlar. Örneğin bir insanın arka taraftan gelerek safların içinden geçip namaz kılanların üzerinden atlaması böylece ön sıralara ulaşıncaya kadar ilerlemesi bu türdendir. Peygamber efendimiz (s.a.s.), Cuma günü insanların üzerinden atlayıp geçen birisini gördüğünde ona şöyle buyurmuştur: “Otur! Gerçekten sen (cemaati) rahatsız ettin ve geciktiğin için onlara eziyet çektir-din.”[18]  Fakat (ön sıralarda) iki adam arasında bir boşluk görürse o boşluğu doldurmak için oraya geçmesinde bir sakınca yoktur.

 

On altıncı edep/ kural: İki rekat “tehiyyetu’l-mescid” namızını kılmak:

Şayet bir kimse camiye girince imam hutbeyi okursa bile, iki rekat namaz kılar ve rükünlerini ihlal etmeden onları kısa keser. Peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Biriniz camiye gelirken imam hutbe okursa bile, iki rekat tehiyyetu’l-mescid namazını kılsın ve onları kısa kessin.”[19]  Aynı zamanda imam hutbeyi okuyorsa, camiye girenlere iki rekat tehiyyetu’l-mescid namazını kılmalarını emretmek için hutbeyi kesebilir. Bu konuyla ilgili detaylı açıklama inşallah kırk dördüncü edepte gelecektir.

 

On yedinci edep/ kural: Camiye giren kimse, başkasının yerine otur-mak için, onu oturduğu yerden kaldırmaması gerekir :

Şüphesiz ki; bu davranış yasaklanmıştır. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Sizden biriniz Cuma günü bir adamı oturduğu yerden kaldırıp sonra onun yerine oturmasın, fakat ona: “Yer açınız, genişletiniz!” (desin).” [20] Başka bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz Cuma namazına geldiğinde hiç kimseyi oturduğu yerden kaldırıp sonra oraya oturmasın.”[21]

On sekizinci edep/ kural: (Camide) İki kişinin arasına girmemek :

Yani aralarında oturmak için yan yana oturan iki kişinin arasına girip onları birbirinden ayırmamalıdır. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim Cuma günü güzelce yıkanırsa, iyice temizlenirse, en güzel elbisesini giyerse ve ailesine ait güzel kokuları sürünüp sonra camiye gelirse, çok boş sözleri konuşmayıp iki Müslümanın arasını açmazsa Allah onun iki cuma arasındaki günahlarını affeder.”[22] Ancak yan yana oturan iki adam, aralarında oturmasına izin verirlerse orada oturmasında inşallah bir sakınca yoktur. Açıkça anlaşılıyor ki bu edep ve bundan önceki edep ile on beşinci edepten maksat, insanlara eziyet veren, onları rahatsız eden, onların kalplerine kinin girmesine sebep olan, düşmanlığa ve psikolojilerinin bozulmasına sebep olan her şeyin önünü kesmektir. Ve çünkü insanların Cuma için toplanmalarının hedeflerinden birisi de aralarındaki sevgi, saygı ve kaynaşmayı artırmaktır.

 

On dokuzuncu edep/ kural: Cuma namazından önce halka oluştur-mamak gerekir:

Namaz kılan kimselerin Cuma günü camide verilen bir ders v.s. için halka düzenlememeleri gerekir. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.); “Cuma günü namaz-dan önce camide halka düzenlemeyi yasaklamıştır.”[23]

Yirminci edep/ kural:  Kehf suresini okumak:

Özellikle cuma günü Kehf suresini okumak. Cuma günü veya gecesi bu sureyi okumak müstehapdır. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her kim Cuma gününde Kehf Sûresi’ni okursa, o sure iki Cuma arasını o kimse için nûr gibi parlatır.”[24]

Yirmi birinci edep/ kural: Kayıtsız zikirle meşgul olmak gerekir:

İnsanoğlu (Cuma günü) boyunca imam minbere çıkıncaya kadar Yüce Allah’ın zikriyle meşgul olmalıdır. Mesela Kur’ân-ı kerimi okumak, namaz kılmak, tesbih etmek, hamd etmek ve tehlil etmek (lâ ilâhe illellâh demek), tekbir getirmek ve Allah’tan mağfiret dilemek ve diğer zikir çeşitleriyle meşgul olmalıdır.

Yirmi ikinci edep/ kural: Mümkün olduğu kadar imama yakın oturmak:

İmama yakın oturmanın sevabı çok büyüktür. Peygamberimiz (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmuştur: “ Cumaya hazır olun ve gelin ve imamın yakınında oturun. Bir kimse imamdan uzak kalmaya devam edip durursa, sonuçta cennete girse bile orada devamlı geriye bırakılır.”[25] Buradan da bazı insanların Cuma günü camiye girdikleri zaman ve caminin en son tarafında oturduklarında ve duvara yaslandıklarında ne kader hata ettikleri açıkça anlaşılıyor. Bunlar, imama yakınlaşmaya çalışmıyorlar veya caminin en öndeki saflarında oturmak üzere öne geçmek için çaba harcamıyorlar.

     Yirmi üçüncü edep/ kural: Öndeki saflarda oturmaya çok hırslı olmak:

Peygamber efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah ve melekler ön saflarda oturanlara selam verirler.” Başka bir rivayete göre: “Birinci safta oturanlara…”[26] Namaz kılan kimse ne kadar ön saflara gelirse ve imama ne kadar yakın olursa o kadar sevabı büyük olur.

Yirmi dördüncü edep/ kural: İki defa ezan okumak:

İlk önce insanlara namaz vaktinin geldiğini haber vermek için ezan okunur. Ayrıca imam minbere çıktığında (tekrar) ezan okunur. Çünkü ashab Hz. Osman’ın halifeliği zamanında böyle yapmışlar ve bu uygulama zamanımıza kadar devam etmiştir.[27]

Ancak iki ezan arasında kalkıp namaz kılmamaları için imamın halkı uyarması gerekir. Böyle yapmak, dinde aslı olmayan bir bid’attır. Bunun herhangi bir delili de yoktur. Peygamberimizi (s.a.s.) ve ashabının bu konuyla ilgili bir açıklaması da yoktur.

Yirmi beşinci edep/ kural: İmam minbere çıktığında insanlara/ cemaate selam vermesi gerekir :

Çünkü peygamber efendimiz (s.a.s.); “Minbere çıktığında selam verir-di.”[28] Bu da sünnettir. Bütün imamların buna sımsıkı sarılmaları ve bu sünneti korumaları gerekir.

 

Yirmi altıncı edep/ kural: Cemaatin yüzleriyle imama yönelmeleri gerekir:

Çünkü peygamber efendimiz (s.a.s.): “Minberde ayağa kalktığında ashabı yüzlerini ona doğru çevirirlerdi.”[29] Bu şekilde cemaatin imama yönelmesi, zihinlerinin derli toplu olması için daha iyidir. Bu duruş, cemaatin uyanık olmasını sağlar. Ayrıca cemaatin imamın söylediklerini daha iyi takip etmesine vesile olur. Öyle ise cemaatin yüzleriyle imama yönelmeleri ve güçleri yettiği kadar onun etrafında halka kurmaları gerekir.

 

Yirmi yedinci edep/kural: İmam minbere çıktıktan sonra müezzin ezanı bitirinceye kadar imamın minber üzerinde oturması gerekir:

Şüphesiz ki peygamber efendimiz (s.a.s.), öyle yapıyordu: “Peygambe-rimiz minbere çıktığı zaman, müezzin ezanı bitirinceye kadar otururdu. Sonra ayağa kalkar ve hutbe okurdu. Sonra otururdu, fakat konuşmazdı. Sonra kalkar ve (ikinci) hutbeyi okurdu.[30] Bu hadiste, Cuma hutbesinin iki hutbe olduğuna ve hatibin aralarında oturması gerektiğine dair delil vardır.

 

Yirmi Sekizinci edep/ kural: İmam minbere çıktıktan sonra ezan okumak gerekir:

Bundan önceki bölümde geçen hadisin ve diğer hadislerin buna delalet ettikleri için imam minbere çıktıktan sonra ezan okumak gerekir.

 

Yirmi dokuzuncu edep/ kural: İmamı sessizce ve dikkatlı bir şekilde dinlemek gerekir:

Çünkü Cuma günü hutbeyi ve vaazları dinlemek Cumanın en önemli maksatlarındandır. Peygamberimiz (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Hiçbir adam yoktur ki; Cuma günü emredildiği gibi yıkanırsa sonra evinden çıkıp Cumaya gelirse ve namazı bitinceye kadar imamı sessizce dinlerse, bir önceki cumadan o cumaya kadar işlediği günahlarına kefaret olur.” [31]

 

Otuzuncu edep/ kural: Ne kadar az olursa olsun konuşmamak ve boş lafları etmemek gerekir:

Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İmam Cuma günü hutbe okurken, sen arkadaşına “sus” desen, boş laf söylemiş olursun.”[32] Başka bir hadiste de peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim Cuma günü (elbise-lerini) yıkarsa ve yıkanırsa, sonra erken davranıp erken evden çıkarsa, bir bineğe binmeden yürürse ve (camide) imama yaklaşırsa, onu dinlerse, sessiz kalırsa ve boş lafları konuşmazsa, evinden camiye kadar attığı her adım için bir yıllık ibadet sevabını kazanır. Yani bir yıllık oruç ve gece namazını kılma seva-bını kazanır.”[33] Çocuklarını beraberinde Cuma namazına götüren kimsenin; camiye girmeden önce onları sıkı bir şekilde uyarması ve imamı iyice dinle-melerini onlara emretmesi ve hutbe okunurken konuşmamaları konusunda onları uyarması gerekir.

Otuz birinci edep/ kural: Cuma günü camide faydasız şeylerle oyalanmaması, çakıl taşlara bile dokunarak hareket etmemek gerekir.

Çünkü bunlar faydasız şeylerdendir. Bilakis Müslümanın hutbe okunurken sessiz ve sakin durması gerekir. Zaruret durumu olmadan aşırı derecede hareket etmek, parmakları çıtırdatmak ve cepteki cüzdanıyla oynamak ve ulaşım araçlarını kullanması (sabit telefon ve cep telefonu buna dahildir) bunlarla oynamak ve bunlara bakmak ve bu aletleri kapatmamak ve benzeri hareketler de bu yasaklara dahildir.

Otuz ikinci edep/ kural: Cuma günü camide iki sağrı kemiğine yaslanarak oturmamak gerekir:

Bu durum, Cuma günü hutbe okunurken olmamalıdır. “Peygamberimiz (s.a.s.) Cuma günü imam hutbe okurken iki sağrı kemiğine yaslanarak oturmayı yasaklamıştır.”[34] El-İhtibâ: bir insanın iki sağrı kemiği üzerine oturması, iki uyluğunu ve iki inciğini iki koluyla tutup karnına yapıştırmasıdır. Bazı âlimler, bu oturuşa ruhsat vermişler. Zayıf bir senet ile rivayet edilen bir haberde bazı sahabeler böyle oturmuşlar. Yukarıda geçen hadis, Cuma günü imam hutbe okurken iki sağrı kemiğine yaslayarak oturmayı yasaklayan âlimlerin sözünü destekliyor. Çünkü böyle oturmak uyumaya ve namaz kılan kimsenin sabit bir şekilde oturmasına engel olur. Bazen de avret yerinin açılmasına sebep olabilir.

Otuz üçüncü edep/ kural: İmamın cuma hutbesini ayakta okuması gerekir:

Bu peygamberimizin (s.a.s.), bize gösterdiği bir davranış şeklidir: “Çünkü peygamberimiz (s.a.s.): “Ayakta durarak hutbe okuyordu. İki hutbe arasında oturuyordu. Kur’ân okuyordu ve insanlara zikrediyordu (ahireti hatırlatıyor-du.)”[35]

Otuz dördüncü edep/ kural: İki hutbe okumak gerekir :

Bu yukarıda geçen hadiste belirtildiği gibi peygamberimizin (s.a.s.) yaptığı gibidir. Ayrıca yirmi yedinci edepteki hadiste geçtiği gibi iki hutbe okunması gerekir.

Otuz beşinci edep/ kural: İki hutbe arasında susarak oturmak gerekir:

Bu da peygamberimizin (s.a.s.) yaptığı için böyle yapılır. Şüphesiz ki o: “Peygamberimiz minbere çıktığı zaman, müezzin ezanı bitirinceye kadar otururdu. Sonra ayağa kalkar ve hutbe okurdu. Sonra otururdu, fakat konuşmazdı. Sonra kalkar ve (ikinci) hutbeyi okurdu.[36]

Otuz altıncı edep/ kural: Cemaatten herhangi birisi hutbe okunurken uyukladığı zaman yerini değiştirmesi gerekir:

Yani cemaatten birisi hutbe okunduğunda uyuklarsa ve belirli bir yerde oturmuşsa, yerini değiştirerek başka bir yere geçsin. Bu peygamberimizin (s.a.s.) şu hadisinden anlaşılıyor: “Sizden biriniz Cuma günü (hutbe okunurken) uyuk-ladığı zaman, arkadaşının oturduğu yere geçsin, arkadaşı da onun oturduğu yere geçsin.”[37]

Otuz yedinci edep/kural: Hatibin ihtiyaç hutbesi ile başlaması gerekir:

Peygamberimiz (s.a.s.) böyle yaptığı gibi ihtiyaç hutbesi ile başlar. Şüp-hesiz ki o ashabına ihtiyaç hutbesini öğretti. Ve peygamberimiz hutbesine bu ihtiyaç hutbesini okuyarak başlıyordu: Allaha hamd olsun. Ona hamd ediyoruz, ve ondan mağfiret diliyoruz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve kötü amellerimizden Allah’a sığınırız. Allah, kimi hidayete erdirirse, onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah kimi saptırırsa, onu hidâyete erdirecek hiç kimse yoktur. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına şahitlik ederim. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.” Sonra şu üç ayeti okuyacak: “ ….. “ Ey iman edenler! Allah’tan gereği gibi çekinin ve ancak müslümanlar olarak ölün.”[38]   “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yeryüzüne yayan Rabbinizden çekinin. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.”[39]

“ Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki (Allah) işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, o gerçekten büyük bir başarıya ermiş olur.”[40]

Otuz sekizinci edep/ kural: İmam yüksek sesle hutbeyi okumalıdır:

Sesi yükseltmek, hutbeyi insanlara duyurmak, uyuklamalarını gidermek ve insanları söylenen şeyi dinlemeye cezbetmek için daha etkilidir. Peygam-berimizin (s.a.s.), hutbesinde bize gösterdiği yolu da böyledir. Çünkü peygam-berimiz (s.a.s.) : “Hutbeyi okuduğu zaman her iki gözü kızarır, sesi yükselir ve öfkesi artardı. Hatta bir orduya tehditte bulunarak orduyu uyaran ve şöyle diyen: “Düşman sabah, akşam size baskın yapacak” (ordu komutanı) gibi…”[41]

Otuz dokuzuncu edep/ kural:  Hutbenin Arapça olması gerekir:

Hatip, halk lehçeleri ile hutbeyi okuyamayacağı gibi başka dillerle de hutbe okumayacaktır. Ancak (camideki) bütün cemaat Arapçayı anlamadıklarında onların diliyle hutbe okuyabilir. Ancak (hutbedeki) Kur’ân ayetlerini Arapça okuyacaktır. Bazı âlimlerin görüşüne göre cemaatten kimse Arapça bilmezse bile, bu durumda hatip hutbeyi yine Arapça okuyacaktır. Camide oturanlara hutbeyi tercüme eden bir mütercimden yararlanacaktır. Bunun sebebi Kur’ân diline saygı göstermek ve onun şanını yüceltmek içindir. Allah en doğrusunu bilir.

    Kırkıncı edep/ kural: Vaaz etmek ve cemaate (ahireti) hatırlatmada bulunmak:

Bu hususlar, Cuma hutbesinin temel gayelerindendir. İmama gerekli olan peygamberimizin (s.a.s.) yaptıklarını yapmaktır. Efendimiz hutbede vaaz ediyor, cemaate (ahireti) hatırlatmada bulunuyor ve dinî konularda onlara faydalı olan şeyleri insanlara öğretiyordu. Aynı şekilde içinde bulunduğu durum ve din arasında bağlantı kurar. Ve insanların yanlış hareket ve davranışlarını ve benzeri şeyleri düzeltirdi.

Kırk birinci edep/ kural: Hutbede (bazı) Kur’ân âyetlerinin okunması gerekir:

Az miktarda olsa da hatibin bazı âyetleri okuması gerekir. Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.s.):“ Ayakta hutbe okuyordu, iki hutbe arasında oturu-yordu. Kur’ân okuyordu ve cemaate hatırlatma yapardı.”[42] Bundan dolayı âlimlerin çoğu hutbede Kur’ân-ı kerimden bir şey okumayı hutbenin sahih olmasının şartlarından saymıştır. İhtiyaç hutbesinde peygamberimizin (s.a.s) okuduğu âyetler otuz yedinci edepte geçti.

Kırk ikinci edep/ kural: Minberde iken “Kâf” suresini çokça okumak gerekir:

Şüphesiz ki; peygamberimiz (s.a.s.) “Kâf” suresini okuyordu. Hârise b. Nu’mânın kızı şöyle demiştir: “Ben Kâf sûresini, ancak Resulüllahın (s.a.s.) mübarek ağzından öğrendim. (Peygamberimiz) Onu her Cuma, hutbede okur-du. …”[43]

Kırk üçüncü edep/ kural: Hutbeyi kısa kesmek gerekir : 

Hutbeyi kısa kesmek şöyle olur: İnsanların, (hutbeden) usanmayacakları ve bıkmayacakları şekilde kısa okunur. Bu da hatibin anlayışlı olduğunun delille-rindendir. Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki adamın namazını uzatması ve hutbesini kısa kesmesi anlayışlı olduğunun alâmetidir. Bundan dolayı siz namazı uzun tutun, fakat hutbeyi kısa kesin. Muhakkak ki beyanın (fasih konuşmanın), büyüleyici olanı vardır.”[44] Bu peygamberimizin (s.a.s.) bize gösterdiği yoldur. Çünkü o (peygamberimiz): “Cuma günü vaaz etmeyi uzatmıyordu. Ancak onun vaazları az miktardaki kelimelerden ibaret idi.”[45] ‘Ammâr b. Yâsir’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Peygamberimiz (s.a.s.) hutbeleri kısa kesmemizi bize emretti.”[46]

Bu hadislerden hutbeyi bir saat veya daha fazla uzatan hatiplerin hatası anlaşılır. Onlar, hutbeyi bu kadar uzatmakla kendilerini ne kadar haklı çıkarmak isterlerse istesinler, bu hareketleri peygamberimizin uygulamalarına aykırıdır. Bilakis hutbeleri kısaltmak sünnettir. Sonra imam ısrarla konuşmasının zorunlu olduğunu hissederse, o namazdan sonra bu konuda gerekli ikazlarda bulunur. Kırk altıncı edepte belirtilen peygamberimizin Cuma günü okuduğu surelere bakarsak ve bu surelerin aldığı vakti ile peygamberimizin şu hadisteki: “Öyle ise siz namazı uzatınız ve hutbeyi kısaltınız,” sözlerini karşılaştırsak Cuma hut-besinin uzatılma süresinin ne kadar olması gerektiği hakkında bizim için bir fikir oluşabilir ve o hutbe sadece birkaç dakikayı alacaktır. Allah en doğrusunu bilir.

Kırk dördüncü edep/kural: Olağanüstü bir olay için hatibin hutbesini kesmesi gerekir:

Mesela hatibin, camiye girenlerden birisini “tahiyyetu’l-mescid” nama-zını kılmasının gerekli olduğuna dair uyarması gibi. Peygamberimizin (s.a.s.) yaptığı gibi. Çünkü peygamberimiz hutbe okurken, hutbesini kesti ve bir adama: “ Ey falan sen namazı kıldın mı?” diye sordu. O zât: “hayır kılmadım,” dedi. Peygamberimiz: “(Öyle ise) Kalk namazı kıl!” buyurdu. [47] Aynı şekilde İbnu Mes’ûd caminin kapısında oturduğunda peygamberimiz (s.a.s.) hutbe okurken ona seslendi ve ona dedi ki:  “ Ey Abdullah b. Mes’ûd gel!”  Ve bunlardan başka hutbe esnasında olağanüstü olaylar meydana gelebilir.

Kırk beşinci edep/ kural: Namazı uzatmak:

Bu da peygamberimizin (s.a.s.) yukarıda geçen şu hadisinden dolayıdır: “Şüphesiz ki kişinin namazı uzun, hutbeyi kısa tutması anlayışlı olduğunun alâmetidir. Bundan dolayı siz, namazı uzun tutun, fakat hutbeyi kısa kesin. Muhakkak ki beyanın (açık seçik konuşmanın) büyüleyici olanı vardır.” [48] Bundan maksat, namazı, namaz kılanlara ağır gelecek şekilde çok fazla uzatmak değildir. Fakat peygamberimizin (s.a.s.) Cuma namazında okuduğu ayetleri okuyacak. Bu husus, inşaallah bundan sonraki edepte açıklanacaktır.

Kırk altıncı edep/ kural: Cuma namazında belirli bazı sureleri okumaya dikkat etmek gerekir:

Çünkü peygamberimiz (s.a.s.), Cuma namazında belirli sureleri çokça oku-yordu. Bu surelerden bazıları şunlardır. Peygamberimiz (s.a.s.): “ Cuma günü namazda el-A’lâ suresini ve Ğâşiye suresini okuyordu.”[49] Aynı şekilde: “Pey-gamberimiz (s.a.s.) Cuma namazında Cuma suresini okuyordu. İkinci rek’atte ise Münâfikûn suresini okuyordu.”[50] İmamların Cuma günü Cuma namazında bu sureleri okumaya dikkat etmeleri gerekir. Şayet imam bunlardan başka sureleri okursa caizdir.

Kırk yedinci edep/ kural: Cuma’dan sonra evinde iki rek’at namaz kılmak gerekir:

Bu peygamberimizin (s.a.s.) bize gösterdiği metoddur. Şüphesiz ki; pey-gamberimiz (s.a.s.): “Cumadan sonraki iki rekatı ve akşam namazından sonraki iki rekatı ancak ailesi içinde (evinde) kılıyordu.”[51]

Fakat şayet camide namaz kılarsa, dört rek’at olarak kılacaktır. Şüphesiz ki: (Abdullah) b. Ömer böyle yapmış ve şöyle demiştir: “ Peygamberimiz (s.a.s.) böyle yapıyordu.”[52] Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Kim Cuma namazından sonra namaz kılarsa dört rek’at olarak kılsın.”[53] Bundan maksat, nafile namazdır.[54]

Kırk sekizinci edep/ kural: Nafile namazını kılmak için farz namazını eda ettikten sonra başka bir yere geçmek gerekir:

Şüphesiz ki; İbnu Ömer (r.a.): “Cuma namazını kıldıktan sonra içinde namaz kıldığı yerden biraz uzaklaşarak orada iki rek’at sünnet namazını kılıyordu.”[55]

Kırk dokuzuncu edep/ kural: Cuma namazını küçümsememek veya ondan geri kalmamak ve onu terk etmemek gerekir:

Şüphesiz ki bu davranışlar, tehlikeli işlerdendir. Peygamberimiz (s.a.s.), bu konuda uyarıda bulunmuş ve şöyle demiştir: “Kim, küçümseyerek üç Cumayı peş peşe terk ederse, Allah onun kalbini mühürler!”[56] Peygamberimiz (s.a.s.) başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Kim özürsüz üç cumayı terk ederse, münafıklar zümresinden yazılır.”[57] Öyle ise Müslümanın böyle bir hatadan sakınması gerekir. Fakat eğer bir Müslüman hastalıktan veya şiddetli yağmurdan veya benzeri bir özürden dolayı Cuma namazından geri kalırsa o özürlü sayılır.

Ellinci edep/ kural: Cuma gününde, duaların kabul edildiği saati bulmaya çalışmak gerekir:

Bu konuda birçok değişik görüş vardır. Tercih edilen görüşe göre o saat, ikindi namazından sonraki son saattir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyur-muştur: “Cuma günü duaların kabul edilmesi umulan saati, ikindi namazından güneş batışına kadar bulmaya çalışınız.”[58]Mümin kimsenin bu saati ibadetle, zikirle ve çok dua etmekle geçirmesi gerekir. Hiç şüphe yok ki; dua bu saatte kabul edilir.

Şayet biri itiraz ederek şöyle derse: Şüphesiz ki; bu saat, namaz saati değildir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir kul kalkıp namaz kılarsa ve ibadeti bu saate denk gelirse…” onun cevabında şöyle denilir: “Bir kul namazı beklediği sürece namazda olduğu kabul edilir.” Allah en doğrusunu bilir.

Bunlar Cuma ile ilgili Yüce Allah’ın tespit etmesini bize kolaylaştırdığı edeplerdir. Bunların sayısı elli tanedir. ‘Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’a hamd olsun.[59]

 

 

 

[1] – Mâlik,  el-Muvatta’, 1:108 (No:16);  Ahmed b. Hanbel, Müsned,  2: 401, 418, 486, 504, 512, 540;  Ebu Dâvud, es-Sünen, (No: 1046);  en-Nesâî, es-Sünen, 3:90, 114; et-Tirmizî, es-Sünen, (No: 488, 491) et-Tirmizî, bu hadisin “ hasan ve sahih” olduğunu belirtmiştir; İbnu Hibbân, el-İhsân, 4:92, (No:2761); el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:278, 279, 2:544, el-Hakim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 3334) ve eş-Şeyhân (Buhârî ve Müslim) bu hadisi özetle rivayet etmişler.

[2]Bakara suresi, 2: 281.

[3]Ahzâb suresi, 33: 56.

[4] el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:421, el-Hakim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir: el-Beyhakî, Şu’abu’l-imân, (No:3030) Bu hadis Ebû Mes’ud el-Ensârî’den rivâyet edilmiştir;  İbnu Mâce, es-Sünen, Cenâiz, 65; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Salât, 201 (No:1047), Vitir 26, el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:1208).

[5] Müslim, Sahîh, (No: 408), Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[6] -Buhârî, Sahîh, (No:891); Müslim, Sahîh, (No:880), Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir; Müslim, Sahîh, (No: 879)te, Bu hadis, İbnu ‘Abbâs’tan rivâyet edilmiştir.

 

[7]Cuma  suresi, 62: 9.

[8] – Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1078); İbnu Mâce, es-Sünen, (No:1095), Bu hadis, Abdulah b. Selam’dan rivayet edilmiştir; İbnu Mâce, es-Sünen, (No:1096); İbnu Hibbân, İhsân, (No: 2766) Bu hadis, ‘Âişe’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 953, 955) el-Elbânî, Sahîhu İbni Mâce (No: 898-899).

[9] –  Buhârî, Sahîh, (No: 877); Müslim, Sahîh, Cuma, 2, (No: 844), Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.

[10] – Buhârî, Sahîh, (No: 858, 879, 880, 881); Müslim, Sahîh, (No: 846), Bu hadis, Ebu Sa’îd’den rivayet edilmiştir.

[11] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5:8, 11; Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 354); en-Nesâî, es-Sünen, 3: 94, et-Tirmizî, es-Sünen, No:497), et-Tirmizî bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbnu Huzeyme, Sahîh, (No: 1757) Bu hadis, Semure b. Cündüb’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6180).

[12] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1:260, 330; İbnu Hibbân, İhsân, (No:2771), Bu hadis, İbnu ‘Abbâs’tan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 1076);  Buhârî, Sahîh, (No: 880) de benzerini rivayet etmiştir.

[13] –  Buhârî, Sahîh, (No: 880); Müslim,Sahîh, (No: 846), Bu hadis, Ebu Sa’îd’den rivâyet edilmiştir.

[14] – et-Tirmizî, es-Sünen, (No: 2787) ve diğer muhaddisler bu hadisi Ebû Hüreyre’den rivâyet etmişler; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 3832).

[15]Buhârî, Sahîh, Cum`a 4 (No: 881); Müslim,Sahîh, Cum`a 10 (No: 850). Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, es-Sünen, Tahâret 127; Tirmizî, es-Sünen,  Cum`a 6;  Nesâî, es-Sünen,  Cum`a 14. Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[16]Cuma suresi, 62: 9.

[17] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4: 9, 10, 104);  Ebu Dâvud, es-Sünen, (No:345); en-Nesâî, es-Sünen, 3:95; et-Tirmizî, es-Sünen, (No:496), et-Tirmizî, bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbnu Mâce, es-Sünen, (No:1087);  İbnu Hibbân, İhsân, (No:2770); el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 281-282, Bu hadis, Evs b. Evs’ten rivâyet edilmiştir;  el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6405).

[18] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4:188, 190; Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1118); en-Nesâî, es-Sünen, 3: 103; İbnu Hibbân, İhsân, (No: 2779) el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:288, el-Hâkim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ve ez-Zehebî onun bu görüşünü onaylamıştır;  el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 3: 231, Bu hadis, Abdullah b. Yüsür’den rivayet edilmiştir; İbnu Mâce, es-Sünen, (No:1115), Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir;  el-Elbânî,  Sahîhu’l-câmi’, (No: 155).

[19]Buhârî, Sahîh, (No:1166); Müslim, Sahîh, (No: 875), Bu hadis Câbir’den rivayet edilmiştir.

[20]Müslim, Sahîh, ( No: 2178), Bu hadis, Câbir’den rivâyet edilmiştir.

[21] – el-Harâitî, Mekârimu’l-ahlâk. Bu hadis, Câbir’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 457).

[22] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5: 181; İbnu Mâce, es-Sünen, (No: 1097), Bu hadis, Ebû Zer’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu İbni Mâce, (No: 900).

[23] – Ebû Dâvud, es-Sünen, (No:1079); İbnu Mâce, es-Sünen, (No: 1133),  Bu hadis, İbnu Ömer’den rivayet edilmiştir;  el-Elbânî, Sahîhu Ebi Dâvud, (No: 956); el-Elbânî, Sahîhu İbni Mâce, (No: 929).

[24] – el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:368; el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; el-Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, 3:249; Bu hadis, Ebu Sa’îd’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6470).

[25] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5: 10; Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1108); el-Hakim, el-Müstedrek, 1:289, el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır;  el-Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, 3: 238, Bu hadis, Semüre’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 980).

[26] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4: 296, 299; Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 664); en-Nesâî, es-Sünen, 2: 13; ed-Dârimî, es-Sünen, 1: 289; İbnu Mâce, es-Sünen, (No: 997); İbnu Huzeyme, es-Sahîh, (No: 1558); et-Teyâlisî, Müsnedu’l-firdevs, (No: 650), Bu hadis el-Berâ’dan rivâyet edilmiştir. Ayrıca Câbir ve en-Nu’mân b. Beşîr ve Abdurrahman b. ‘Avf’tan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:1842).

[27] –  Buhârî, Sahîh, (No: 912), Bu hadis, es-Sâib b. Yezîd’den rivâyet edilmiştir.

[28] –  İbnu Mâce, es-Sünen, (No: 1109); İbnu ‘Adî, el-Kâmil, 4: 147; el-Beğavî, Şerhu’s-sünnet, (No: 1069) bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu İbni Mâce, (No: 910).

[29] – İbnu Mâce, es-Sünen, (No: 1136), bu hadis, Sâbit’ten rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu İbni Mâce, (No: 932).

[30] – Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1092), Bu hadis, İbnu Ömer’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvûd, (No: 967); Bu hadis, kısaca “Sahîhayn” de de mevcuttur.

[31] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5:439; en-Nesâî, es-Sünen, 3:104; İbnu Huzeyme, es-Sahîh, (No: 1732). Bu hadis Selmân’dan rivayet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu’n-Nesâî, (No: 1330).

[32] – Buhârî, Sahîh, (No: 934); Müslim, Sahîh, (No: 851), Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[33] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4: 9, 10, 104);  Ebu Dâvud, es-Sünen, (No:345); en-Nesâî, es-Sünen, 3:95; et-Tirmizî, es-Sünen, (No:496), et-Tirmizî, bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbnu Mâce, es-Sünen, (No:1087);  İbnu Hibbân, İhsân, (No:2770); el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 281-282, Bu hadis, Evs b. Evs’ten rivâyet edilmiştir;  el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6405).

[34] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3:439; Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1110); et-Tirmizî, es-Sünen, (No: 514), et-Tirmizî bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; el-Beyhakî, es-Sünenu’l-kubrâ, 3:235, Bu hadis, Mu’âz b. Enes’ten rivayet edilmiştir: el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6876) , İbnu Mâce, es-Sünen, (No: 1134), Bu hadis İbnu ‘Amr’den rivayet edilmiştir;  el-Elbânî, Sahîhu İbn Mâce, (No: 930).

             [35] – Müslim, Sahîh,  (No:862), Bu hadis Câbir b. Semüre’den rivayet edilmiştir.

[36] – Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1092), Bu hadis, İbnu Ömer’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvûd, (No: 967); Bu hadis, kısaca “Sahîhayn” de de mevcuttur.

[37] – el-Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, 3: 238; ez-Ziyâ el-Makdisî bu hadisi Semure’den rivâyet etmiştir. Bkz.; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 812).

            [38] – Âl-i ‘İmran suresi, 3: 102.

           [39] – Nisâ suresi, 4: 1.

[40]Ahzâb suresi, 33: 70-71. Ayrıca bkz.; en-Nesâî, es-Sünen, 3: 105 ve diğerleri bu hadisi İbnu Mes’ûd’dan rivayet etmişler; el-Elbânî, Sahîhu’n-Nesâî, (No: 1331).

           [41] – Müslim, Sahîh, Cuma 43 (No: 867), bu hadis Câbir’den rivayet edilmiştir.

            [42] – Müslim, Sahîh, Cuma 34 (No: 862), bu hadis Câbir b. Semure’den rivayet edilmiştir.

[43] – Müslim, Sahîh, Cuma 51 (No: 873), bu hadis Hârise b. En-Nu’mânın kızından rivâyet edilmiştir.

 [44] – Müslim, Sahîh, Cuma 47 (No: 869), bu hadis ‘Ammâr b. Yâsir’den rivâyet edilmiştir.

[45] – Ebu Dâvud, es-Sünen, (No: 1107); el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 3: 208; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 289. Bu hadis, Câbir b. Semüre’den rivâyet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 979).

[46] – Ebu Dâvud, es-Sünen, (No: 1106). Bu hadis, ‘Ammâr’dan rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 978).

[47] – Buhârî, Sahîh, (No: 930, 931); Müslim, Sahîh, (No: 875). Bu hadis, Câbir’den rivâyet edilmiştir.

            [48] – Müslim, Sahîh, Cuma 47 (No: 869), bu hadis ‘Ammâr b. Yâsir’den rivâyet edilmiştir.

            [49] – Müslim, Sahîh, (No: 878). Bu hadis,  en-Nu’mân b. Beşîr’den rivayet edilmiştir.

            [50] – Müslim, Sahîh, (No: 877). Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[51] – et-Tayâlisî, Müsned, (No: 529), Bu hadis, İbnu Ömer’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 4857).

[52] – Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1130), Bu hadis, İbnu Ömer’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 1000).

[53] – Müslim, Sahîh, (No: 881), Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.

[54] –  Hanbeli mezhebinden olan bu müellife göre bazı islam ülkelerinde cahil insanların Cuma’dan sonra kalkıp öğlen namazını kılmaları kastedilmiyor. Bu bir bid’attır ve sapıklıktır. Ve peygam-berimizin (s.a.s.) gösterdiği yoldan çıkıp tehlikeli bir yöne saplanmaktır.

Not: Hanefî mezhebine göre cumanın şartları tam yerine getirilmediği için “zühr-i âhir” kılınır. Şâfi’î mezhesbine göre ise Cumanın şartları tam yerine getirilmediği için öğlen namazı kılınır.

[55] – Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1133), Bu hadis ‘Atâ’dan rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 1003).

[56] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3: 424 ; Ebû Dâvud, es-Sünen, (No: 1052); en-Nesâî, es-Sünen, 3:88; et-Tirmizî, es-Sünen, (No: 500), et-Tirmizî bu hadisin “hasen” olduğunu belirtmiştir; İbnu Mâce, es-Sünen, (No; 1125); el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 280, el-Hâkim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır; İbnu Huzeyme, es-Sahîh, (No: 1857), Bu hadis, Ebu’l-Ca’d’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6143).

[57] – et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 1:170 (No: 422), Bu hadis Üsâme b. Zeyd’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6144).

[58] – et-Tirmizî, es-Sünen, (No: 489), bu hadis Enes’ten rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’t-Tirmizî, (No: 406).

[59] – Fazla bilgi için bakınız: İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 2: 411 ve devamı; Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, 4: 186 ve devamı; İbnu Hibbân, el-İhsân bi tertibi Sahîhi İbn Hibbân, 4: 191 ve devamı; Ebu Dâvud, es-Sünen, 1: 643 ve devamı; en-Nesâî, es-Sünen, 3: 85 ve devamı; İbnu Mâce, es-Sünen, 1: 343 ve devamı; İbnu Huzeyme, Sahîh, 3: 109 ve devamı ve diğer kaynaklar.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.