CENAZEYİ YIKAMA EDEPLERİ

 

ÜÇÜNCÜ KISIM

CENAZEYİ YIKAMA EDEPLERİ

Birinci edep/ kural: Ölünün Yıkanması

Yani; erkek veya kadın, küçük veya büyük diye ayırım yapmadan insanın ölümünden sonra insanlar onu cenabetin giderilmesi gibi yıkamalarıdır. Ölünün yıkanması ileride geleceği gibi peygamberimizin (s.a.s.) emridir. Ölünün yıkan-masının vücubiyeti (gerekliliği) ümmetin icma’ı ile sabittir. Ancak şehitler bu hükmün dışındadır. Çünkü onlar yıkanmaz.

İkinci edep/ kural: Yıkamanın keyfiyetini (durumunu) bilen bir yıkayıcının seçilmesi gerekir:

Şüphesiz ki o yıkayıcı; ölüye çok şefkatlı olan, onu nasıl yıkayacağını ve temizleyeceğini en iyi bilen, ona rahatsızlık vermemeye gayret eden kişidir. Hz. Ali’nin (r.a.) rivayet ettiği hadis bunu gösterir: “Allah’ın Resul’ünü (s.a.s.),  yıkadım. Ölüde gördüğüm şeylere baktım. Onda hiçbir şey bulmadım. Onun (s.a.s.) ölüsü de dirisi de temizdi.”[1] İşte O’nun (r.a.): “Ölüde gördüğüm şeylere baktım. Fakat onda hiçbir şey bulmadım.” sözü onun ölülerin durumlarını bildiğine ve yıkamada tecrübeli olduğuna dair bir delildir.

Üçüncü edep/ kural: Ölüyü tekli sayıda yıkamak gerekir:

Yıkayıcı ölüyü üç, beş veya yedi defa yıkar. Bununla ilgili Ümmü Atiyye (r.a.), bir hadiste peygamberimizin (s.a.s.), kızı Zeyneb’i yıkayan kadınlara şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Onu üç, beş veya bundan daha fazlası ile yıkayın. Eğer uygun görürseniz su ve sedir ağacı ile yıkayınız. Sonuncu yıkamaya kâfur veya kâfurdan bir şey ekleyin.[2] Bir rivayette de: “Onu tekli yıkayın.”[3] denilmiştir.

Dördüncü edep : Yıkama suyunu sedir ile karıştırmak gerekir:

Sedir veya onun gibi maddeleri suya karıştırmak. Yani bütün temiz şeylerden kokusu güzel olan ve suyun ismini değiştirmeyen ve onu bozmayan temizlik maddeleridir. Sonra ölünün bedeni onunla yıkanır. Çünkü bunu yapmak önceki hadiste de geçtiği gibi öteden beri uygulanan sünnettir.

Beşinci edep : Yıkama suyuyla beraber Kâfur kullanmak gerekir:

Bu işlem son yıkamada yapılır. Yukarıda geçen hadiste geçtiği üzere de müstehaptır. Çünkü bu ölünün bedenini güzelleştirir. Bedenin hızlıca bozulmasını engelleme konusunda etkilidir. Mikropların bulaşmasını da engeller. Cenazede hazır bulunan meleklerin bulundukları mekânı güzelleştirir. Ve sadece kâfurda bulunan diğer özellikler gibi.[4]

Altıncı edep: Ölünün sağından ve abdest organlarından yıkamaya başla-mak gerekir:

Yani ölüyü yıkarken, yıkayan kimsenin abdest organlarından ve sağından başlaması sünnettir. Önce abdest yerleri sonra ise bedenin diğer yerleri yıkanır. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), kızını yıkayan kadınlara şöyle demiştir: “Sağ tarafından ve abdest uzuvlarından başlayın.”[5]

Yedinci edep : Ölünün tahniti (yani: ölüye koku sürülmesi) gerekir:

İhramlı iken ölen bir Müslüman için O’nun (s.a.s.), şu sözü bunu gösterir: “Adamı su ve sedir ile yıkayın, iki parça bezle kefenleyin, kefene tahnit yapmayın (koku sürmeyin). Başını da örtmeyin. Allah onu kıyamet günü telbiye ederek diriltecektir.”[6] Tahnitin yasaklanması, ihramlı kişinin ölümü ile ilgilidir. Bu da ihramlı olmayan kişinin ölümünde tahnitin olabileceğini gösterir.

Sekizinci edep: Ölünün saçının açılması gerekir:

Yani kadının veya adamın başındaki saçın yoğunluğundan dolayı bir tutam dahi olsa yıkanmasından şüphe kalmaması ve yıkandığından emin olmak için saçının çözülmesidir. Saçı yolmaktan da sakınmak gerekir. Saç dışındaki kısım için ihtilaf vardır. Bunun sebebi temizlik ve başındaki deriyi yıkamaktır. Ümmü Atiyye’nin rivayet ettiği hadisi bunu gösterir: “Allah’ın Resul’ünün (s.a.s.),  kızının başında üç örgü vardı. Biz önce o örgüleri çözdük, sonra da yıkadık. Sonra yine üç örgü yaptık.”[7]

Dokuzuncu edep: Ölünün saçlarının taranması gerekir:

İmam eş-Şâfi’î ve diğer âlimlerin çoğu bununla ilgili ölünün saçlarının taran

masının ve düzeltmesinin müstehap olduğunu demiştir. Onların delili Ümmü Atiyye ’den rivayet edilen şu hadisteki ifadesidir: “Biz onun saçlarını tarayarak üç örgü haline getirdik.[8] İbnu Hacer, el-Fethu’l-bârî de şöyle demiştir: “ Bunun mekruh olduğunu söyleyen alimler, saçın koparılmasını sebep olarak göstermişler. Ancak saç şefkatle taranırsa, kılların koparılmasından emin olunur.[9]

Onuncu edep: Kadının saç örgüsünün (omuzunun) arkasına atılması gerekir :

Yani ölü kadın yıkandıktan sonra saçı örgülü şekilde bağlanır, başının arkasına atılır. Ümmü Atiyye’den rivayet edilen hadiste şöyle geçmektedir: “Biz onun saçını ördük ve üç örgü haline getirdik ve o örgüleri başının arkasına (omuzu tarafına) attık.”[10]  Bu sünnet ihmal edilmemelidir. Bir önceki hadiste belirtildiği gibi, örgülerin başın arkasına atılması gerektiği belirtilmişti.

On birinci edep: Ölünün üç defa tecmiri (tütsü yakarak koku sürmek) gerekir:

Tecmir’den maksat ölünün tütsü veya güzel kokularla koklanmasını sağlamak-tır. Bu ise üç defa olmalıdır. Peygamberimizin şu hadisinde olduğu gibi: “Ölüye koku sürdüğünüzde üç defa sürün.”[11]

On ikinci edep: Yıkayıcının ölüyü örtmesi:

Yıkayıcı, ölüde gördüğü yaratılıştan var olan ayıpları veya cesetteki bozuk-lukları konuşmamalıdır. Hatta sonucunun kötülüğüne delalet eden –Allah korusun- açık bir kötülük görse bile yine konuşmamalıdır. Onu örtmesi (gizlemesi) gerekir. Bunu hiç kimseye söylememelidir. Hatta bazı âlimlere göre sonucunun güzel olduğuna delalet eden güzel alametleri görse bile onları kimseye söylememesi gerekir. Bu cahillerden birinin fitne çıkarmaması ve ölüde bulunan iyi alametlerden dolayı ölü hakkında aşırı derecede mübalağa etmemeleri için gereklidir. Peygam-berimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur : “Kim bir ölüyü yıkarken örterse, Allah’ta onun günahlarını örter.”[12] Yine şöyle buyurmuştur: “Her kim bir ölüyü yıkar ve (gör-düğü hoş olmayan şeyi) örterse, Allah onu kırk defa affeder. Kim onun yerini kazar ve defnederse ona bir ev yapmış gibi kıyamet günü kendisine ev yapılır. Kim onu kefenlerse Allah kıyamet günü ona cennetten ipek elbiseler giydirir.”[13]

 

On üçüncü edep: Yıkayıcının yıkanması ve cenazeyi taşıyanın abdestli olması gerekir:

Yani ölüyü yıkayan kimsenin, ölüyü yıkadıktan sonra yıkanması gerekir, demektir. Taşımaya iştirak eden kimsenin ise abdest alması gerekir, demektir. Peygamberimizin (s.a.s.), şu hadisinde denildiği gibi: “Ölüyü yıkayan kimse yıkansın, onu taşıyan abdest alsın.”[14] Tirmizî (r.a.) demiş ki: “İlim ehli ölü yıkayan kimsenin durumu hakkında ihtilaf etmiştir. Peygamberimizin (s.a.s.) ashabından ve diğerlerinden bazıları; ölüyü yıkayan kimsenin yıkanması gerekir, demişler. Diğer bazıları da; “abdest alması gerekir,” demiştir. (İmam) Mâlik b. Enes; ölünün yıkanmasından sonra yıkanmak müstehap olup vacip değildir, demiş. (İmam) eş-Şâfi’î de aynısını söylemiştir. (İmam) Ahmed b. Hanbel; ölü yıkayanın yıkanmasının gerekmediğini düşünüyorum ve abdest alması konusundaki ihtilaf ise azdır, demiştir. İshak; abdest alması gerekir, demiş. Abdullah bin Mübârek ise; ölünün yıkanmasından dolayı yıkanmak gerekmez ve abdest alınmaz, demiştir.”[15]

On dördüncü edep: Şehidin yıkanmaması ve kefenlenmemesi gerekir:

Bundan maksat, kâfirlerle savaşırken şehit düşendir. Ta ki onun kanları ile defnedilmesi Allah katında ona şahitlik etsin. Bunun delili şudur: “Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.s.), Uhud şehitlerini gördü ve onların kanları ile beraber defnedilmesini, yıkanmamasını ve onların üzerinde cenaze namazının kılınma-masını emretti.”[16] Bu hadis, bizim söylediklerimize işaret eder. Ancak şehidin namazının kılınmasında ise ihtilaf vardır. Anlaşılan o ki – Allah daha iyi bilir.- namazı kılınmaz.

İbnu Hacer (r.a.), şöyle demiştir: “et-Tirmizi; bazıları şehit üzerine namaz kılınır demişler. Bu Kufe’lilerin ve İshâk’ın sözüdür. Bazıları da onun üzerinde namaz kılınmaz demiştir. Bu da Medinelilerin, (İmam) eş-Şâfi’î’nin ve (İmam) Ahmed’in sözüdür. (İmam) eş-Şâfi’î el-Ümm’de; Peygamber’den tevatür yoluyla gelen haberlerde açık bir şekilde peygamberimizin Uhud şehitleri üzerinde namaz kılmadığı bildirilmiştir. Peygamberimizin Uhud şehitleri üzerinde namaz kıldığı ve Hz. Hamza üzerine yetmiş defa tekbir getirdiğine dair rivâyet edilenler sahih değildir. Bu sahih hadislere aykırı rivayetlerde bulunan kimselerin kendi nefisle-rinden utanmaları gerekir.’’[17]

On beşinci edep: Eşlerden birinin diğerini yıkaması caizdir:

Bir adamın vefat eden eşini yıkaması caizdir. Kadının da vefat eden kocasını yıkaması caizdir. Hz. ‘Âişe’den (r.a.) rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “…Şayet ben kendimle ilgili bir şeye yönelseydim, asla ona sırt çevirmezdim. Allah’ın elçisi (s.a.s.) eşlerinden başka hiç kimseyi yıkamamıştır.”[18]  Peygamber de ‘Âişe’ye demiş ki: “… Sen ölürsen önce seni yıkarım ve kefenlerim. Sonra namazını kılarım ve seni defnederim.”[19] Aynı şekilde Hz. Ebu Bekir (r.a.), vefat ettiğinde eşi Esmâ bint ‘Umeys (r.a.) onun cenazesini yıkadı.

..

[1]– İbnu Mâce, es-Sünen,  (No: 1467); Beyhâki, es-Sünenü’l-Kübrâ, 3:388; Hâkim, el-Müstedrek, 1:362, el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir.  Bu hadis,  Hz. Ali’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu  İbni Mâce, (No: 1198).

[2] – Buhârî, Sahîh, (No: 1253); Müslim, Sahîh, (No: 939), Bu hadis, Ümmü Atiyye’den rivayet edilmiştir.

[3] Buhârî, Sahîh, (No: 1254); Müslim, Sahîh, (No: 939), Bu hadis, Ümmü Atiyye’den rivâyet edilmiştir.

[4] – Bkz. İbnu Hacer, Feth’ül-Bârî, 3:154.

[5] – Buhârî, Sahîh, (No: 1255), Müslim, Sahîh, (No:939). Bu hadis, Ümmü Atiyye’den rivayet edilmiştir.

[6] Buharî, Sahîh, Cenaiz 20, 21, 22, (No: 1265), Cezaus’s-Sayd 13, 20, 21; Müslim, Sahîh, Hacc 94, (1206); Ebu Dâvud, es-Sünen, Cenaiz 84, (No: 3238, 3239, 3240, 3241); Tirmizî, es-Sünen, Hacc 105, (951); Nesâî, es-Sünen, Hacc 98, 99, 100, 101, (No: 5, 195-197). Bu hadis, İbnu Abbas’tan rivayet edilmiştir.

[7] – Buhârî, Sahîh,(No: 1260); Müslim, Sahîh, (No: 939), Bu hadis, Ümmü Atiyye’den rivayet edilmiştir.

[8] – Buhârî, Sahîh, (No: 1254); Müslim, Sahîh, (No: 939), Bu hadis, Ümmü Atiyye’den rivayet edilmiştir.

[9] – İbnu Hacer,  Feth’ül-Barî, 3:159.

[10] – Buhârî, Sahîh, (No: 1263); Müslim, Sahîh, (No: 939), Bu hadis, Ümmü Atiyye’den rivayet edilmiştir.

[11] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3:331; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 3:405;  Hâkim, el-Müstedrek, 1:355, el-Hakim bu hadisin”sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî ve diğerleri onun bu görüşünü uygun görmüşler. Bu hadis, Cabir’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî,  Sahihüu’l-câmi’, (No: 278)

[12] -Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 1: 929, 8: 8077, 8078), Bu hadis, Ebû Ümâme’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahihu’l-câmi’ (No: 6403).

[13] -el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 354, 362, el-Hakim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez- Zehebî de onun bu görüşüne katılmıştır; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 3: 395, Bu hadis, Ebu Râfi’den rivâyet edilmiştir; İbnu Hacer, Dirayet’te (No: 140) demiştir ki: Bu hadisin “Senedi kuvvetlidir.”;  el-Elbânî, Ahkâmu’l-cenaiz’de (s. 51) bu hadisin “sahih” olduğunu söylemiştir.

[14] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: 280; Ebu Dâvud, es-Sünen, (No:3161); Tirmizî, es-Sünen, (No: 2314);  İbnu Mâce , es-Sünen, (No: 1463); İbnu Hibbân, Sahîh, 2: 239), Bu hadis,  Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahihu’l-câmi’ (No: 6402).

[15] -Tirmizî, es-Sünen, 3: 319.

[16] – Buhârî, Sahîh, (No:1343), Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir.

[17] – İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 3:249.

[18] – Ah.med b. Hanbel, Müsned, 6: 267; Ebu Dâvud, es-Sünen, (No:3141); el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:59-60, el-Hakim bu hadisin “sahîh” olduğunu belirtmiştir; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 3:387; et-Teyâlisî, Müsnedu’l-Firdevs, (No: 1530) ve diğer muhaddisler bu hadisi,  Hz. ‘Âişe’den rivayet etmişler;  el-Elbânî, Ahkâmu’l-cenâiz, s. 49.

[19] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6:228;  Dârimî, es-Sünen, 1: 37-38; İbnu Mâce, es-Sünen, (No:1465); Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, 3:396; ed-Dârekutnî ve diğerleri bu hadisi Hz. ‘Âişe’den rivayet etmişler; el-Elbânî, Sahîhu İbn Mâce, (No: 1197).

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.