DÖRDÜNCÜ KISIM: KEFEN EDEPLERİ
Birinci Edep: Ölünün Kefenin İyi Olması
Bu israfa gitmeden kefenin iyi bir kumaştan ve beyaz renk olarak seçilmesidir. Seçilen bu kefenin ölünün bütün bedenini örtmesi gerekir. İşte bu ölünün kefenin iyi olduğunu gösterir. Şu hadiste olduğu gibi: “Sizden biriniz kardeşinizi kefenlediğinde kefenini iyi yapsın.”[1]
İkinci Edep: Hibre (Yemen hırkası) Elbise ile Kefenlemek:
Yani imkân dâhilinde ise, şu hadiste olduğu gibi: “Kimin imkânı varsa hibre ile kefenlensin.”[2] Hibre: Yemen hırkalarından bir türdür. Ancak mümkün değilse bu çeşit kumaş şart değil.
Üçüncü Edep: Beyaz Elbise ile Kefenlemek gerekir:
Hz peygamberin (s.a.s.) şu hadisinde olduğu gibi: “Elbiselerinizden beyaz olanı giyiniz. Çünkü o, elbiselerinizin en hayırlılarındandır. Ölülerinizi de yine onunla kefenleyin…”[3] Aynı şekilde peygamberimiz (s.a.s.) başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “O, pamuktan beyaz suhuliyye olan üç yemen elbisesi ile kefenlendi. Onların içinde gömlek ve sarık yoktu.”[4] Suhuliyye’nin manası: Yemen’in bir köyüne dayanan beyazımsı bir pamuktur. İşte suhul odur. O, köyde elbiseler ondan üretilirdi. Kürsüf ise: pamuktur.
Dördüncü Edep: Kefenin Yetmediği Durumda Evla Olan Başın Örtülmesi Gerekir:
Yani kefen az olursa ve bedenin tamamını örtmek için yeterli gelmez ise yıkayıcı ölünün başını örterek onu kefenler. İki ayağı dışarıda kalırsa Mus’ab bin ‘Umeyr kefenlendiğinde peygamberimizin emrettiği gibi yapılır. Habbâb, şöyle demiştir: “Onun başını örtmemizi bize emretti. İki ayağını ise izhir ile kapattık.”[5] İzhir: güzel kokulu bir ottur.
BEŞİNCİ KISIM: ÖLÜ ÜZERİNE NAMAZ KILMANIN EDEPLERİ
Birinci Edep: Müslüman Olmayanlar İçin Namaz Kılmanın Haram Olması
Akraba dahi olsa kâfirlerin ve münafıkların namazı kılınmaz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Onlardan (Münafıklardan) ölen hiç kimsenin namazını asla kılma ve onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah’ı ve Resulünü inkâr ettiler ve fâsık (dinden çıkmış) olarak öldüler.”[6]
İkinci Edep: Cenaze için Namaz Kılanların Çok Olması Gerekir:
Cenaze namazı kılanların çokluğu ölü için daha hayırlıdır. Allah Resulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kimin cenazesi üzerine yüz Müslüman namaz kılarsa, o (Allah tarafından) bağışlanır.”[7] Ve başka bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyur-muştur: “Ölen bir kimsenin namazına katılan Müslümanların sayısı yüze ulaşırsa ve onların tamamı ona şefaat dilerlerse, o ölüye şefaat edilir.”[8] Başka bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman ölür ve cenaze namazına Allah’a ortak koşmayan kırk kişi kılarsa, Allah onların cenaze hakkındaki dualarını ve şefaatlerini kabul eder.”[9] Müslümanların cenaze namazında safların çok olmasına ve birbirlerine yakın durmaya önem vermeleri gerekir.
ALTINCI KISIM: CENAZENİN TAŞINMA EDEPLERİ:
Birinci Edep: Cenazeye Katılmak Gerekir:
Onun taşınması demek defnedilene kadar onunla beraber yürümek demektir. Çünkü bu kardeşlik edeplerinde geçtiği gibi[10], Müslümanın Müslüman kardeşi üzerinde ki haklarındandır. Berâ’dan gelen bir rivayette peygamberimiz (s.a.s.) bunu emretmiştir: “Peygamber bize yedi şeyi emretti ve yedi şeyi yasakladı. Bize şunları emretti; Cenazeye katılmayı, …”[11]
İkinci Edep: Feryat Figan Edenin Cenazeye Katılmaması Gerekir:
Cenazeye katılmanın sevabının çok fazla olmasına rağmen, peygamberimizden rivayet edilen bir hadiste belirtildiğine göre feryat edenlerin cenazeye katılması yasaklanmıştır. Şöyle ki: “Peygamberimiz (s.a.s.), bize cenazeye ranne’in (feryat ve figan edenlerin) katılmasını yasakladı.”[12] Ranne, ölüye feryat figan eden kadındır.
Üçüncü Edep: Cenazeyi Taşımanın Erkeklere Has Olması Gerekir:
Yani cenazeyi, erkeklerin taşıması demektir. Kadınlar, cenazeyi taşıyamaz. Erkeklerin bulunmaması durumunda kadınlar cenazeyi taşıyabilirler. Buna delil peygamberimizin 8s.a.s.) şu hadisidir: “Cenaze bir yere bırakıldığında ve adamlar onu omuzlarında taşıdıklarında….”[13]
Dördüncü Edep: Binicinin Cenazenin Arkasında Yayanın ise Dilediği Gibi Yürümesi Gerekir:
Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “(Cenaze törenine katılanlardan) Binici olanlar cenazenin arkasında, yaya olanlar diledikleri yerden yürürler.”[14] Cumhura göre yürüyen kimselerin cenazenin önünde gitmeleri Müstehapdır. Fakat Buhârî, yayaların önde olması gerektiğine dair Enes’ten gelen bir rivayeti delil göstermiştir. Aslında uygun olan cenazenin hızlı taşınması durumudur. Ama cenazeye katılanların hepsinin önde yürümeleri durumunda, cenazeyi hızlıca taşımak mümkün değildir. Çünkü onların hepsi aynı süratle yürüyemezler.
Beşinci Edep: Cenazede Acele Etmek Gerekir:
Yani cenazeyi kabre ulaştırmada acele etmek demektir. Bu acelecilik onu taşıyan kimseler içindir. Delili peygamberimizin (s.a.s.) şu hadisidir: “Cenazeyi süratli taşıyın. Eğer o iyi (sâlih) bir kişi ise, bu onun için bir hayırdır. Onu bir an evvel kabirdeki hayır ve sevabına kavuşturmuş olursunuz. Yok eğer iyi bir kişi değil ise, bu da bir şerdir; onu çabucak omuzlarınızdan atmış olursunuz.”[15] Bundan kasıt koşmak değildir. Ama yürüme esnasında da yavaş olmamaları gerekir.
Altıncı Edep: Cenazeyi Bıraktıktan Sonra Oturmak gerekir:
Yani cenazeye katılan kimse, kabre varıncaya ve defni görünceye kadar ayakta durmaya devam etmesi gerekir. Cenaze indikten sonra oturur. Definden önce onu yere bırakır. Peygamberimizin (s.a.s.), bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Cenazeye katıldığınızda onu yere bırakana kadar oturmayın.”[16] Buna aykırı davranmamak gerekir.
Yedinci Edep: Allah Resul’ünden (s.a.s.) Rivayet Edilen Söz ile Taziyede Bulunmak Gerekir:
Peygamberimiz (s.a.s.), kızına oğlu öldüğünde şöyle haber yolladı: “Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir eceli vardır. Sabretsin ve mükâfatını Allah’tan beklesin.”[17] Bu taziyeye ait sözlerin en iyisidir. Müslümanın bunu terk etmesi ve bundan başkasını söylemesi gerekmez. Fakat buna başka sözler eklemesi uygun görülmüştür. Mesela: “Allah ölünüze rahmet etsin! Allah taziyenizi iyi etsin!” Ve benzeri ifadeler…
YEDİNCİ KISIM: DEFN ESNASINDA Kİ EDEPLER
Birinci Edep: Ölünün Mübarek Toprağa Nakledilmesi :
Bunlar, Mekke, Medine ve benzeri yerlerdir. Bu nakil işinin ölünün ruhu çıkmadan önce yapılması gerekir. Bunun delili Peygamberimizin (s.a.s.) şu sözdür: “Musa peygambere (a.s.), ölüm geldiğinde Allah teâladan kendisini arz-ı mukaddese bir taş atımlık mesafesi kadar yaklaştırmasını istedi.…”[18] Ölümden sonrası için bir cesedin bir yerden başka bir yere taşınması konusunda âlimler ihtilaf etmiştirler. İbni Hacer, Feth’ul-Bârî adlı eserinde şöyle demiştir: “Ölünün bir yerden başka bir yere taşınması konusunda ihtilaf vardır. Denilir ki: definin gecikmesinden dolayı mekruh sayılır. Ayrıca cenazeye hürmetsizlik söz konusu olur. Cenaze nakilden dolayı yırtılabilir, zarar görebilir Yine denilir ki: cenazenin nakli müstehaptır. En önemlisi bu konuyu iki kısma ayırmak gerekir: Öncelikle ölünün bozulmaması gerekir. Faziletli bir yere defni için engel bulunmamalıdır. Burada ki ihtilaf şudur: haram da olabilir, müstehap ta olabilir.” Bu da cenaze kutsal bir yere yakın ise ve cenazeye bir zarar gelmezse İmâm eş-Şâfi’înin dediği gibi onu nakletmek müstehaptır. [19]
Doğru olan zaruret olmadığı müddetçe cenazenin başka yerlere taşınmamasıdır. Mesela Kafir ülkesinde ölürse İslam ülkesine nakledilebilir. Veya cenaze defnedildiği yerde zarar görürse ve benzeri şeyler için onun nakledilmesi caizdir.
İkinci Edep: Gece Defnetmemek Gerekir:
Ancak şu mazeretler olursa gece defnedilebilir: Ölünün vücudunun bozulma-sından korkmak, gündüz düşmanın saldırıp defne engel olmasından korkmak, yolculuk esnasında acele etmenin gerekli olduğu durumda ve bunların benzeri durumlarda… Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Zaruret dışında ölülerinizi gece defnetmeyin.”[20] Âlimler gece defin meselesinde ihtilaf etmişlerdir. Bazıları gece namaz kılanların azlığı sebebi ile yasaklama emri bulunduğundan bunu engellemişlerdir. Namaz kılanların sayısı gündüz daha fazladır. Ve diğer bazı sebeplerden dolayı. Diğerleri ise caiz görmüştür. Daha önce geçen zaruretler dola-yısıyla kolaylık olsun diye – İnşaallah- cenazenin gece defin edilmesinde bir sakınca görmemişlerdir.
[1] -Müslim, Sahîh, (No: 943) Ve diğerleri. Bu hadis Câbir’den rivayet edilmiştir. Ayrıca bu hadis Ebû Katâde ve diğerlerinden rivayet edilmiştir.
[2] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3: 335. Bu hadis Câbir’den rivayet edimiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6585).
[3]– Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1:247; Ebû, es-Sünen. (No:4061); Tirmizî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 994). et-Tirmizî bu hadisin “hasen ve sahîh” olduğunu belirtmiştir. Diğer muhaddisler de bu hadisi rivayet etmişler. Bu hadis, İbn ‘Abbâs’tan rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 1236).
[4] – Buhârî, Sahîh, (No:1264); Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 941). Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivayet edilmiştir.
[5]– Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, (No: 1276); Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No:940). Bu hadis, Habbâb’dan rivayet edilmiştir.
[6] – Tevbe suresi, 9:84.
[7] – İbn Mâce, es-Sünen, (No: 1583). Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 6356)
[8]– Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 947). Bu hadis, Hz. ‘Âişe’den rivayet edilmiştir.
[9] – Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, Cenaze 59, (No: 948). Bu hadis, İbn ‘Abbâs’tan rivayet edilmiştir.
[10] – Allah için kardeşlik edeplerine bakınız, s. 62.
[11] – el-Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, (No: 1239); Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No:2066). Bu hadis, el-Berâ’dan rivayet edilmiştir.
[12] İbn Mace, es-Sünen, (No:1583). Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu İbn Mâce, (No: 1287).
[13]– el-Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, (No: 1314, 1316, 1380). Bu hadis, Ebû Sa’id’den rivayet edilmiştir.
[14]– Ebû Dâvûd, es-Sünen, (No: 3180); et-Tirmizî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 1031); el-Hâkim, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, 1/363; el-Hakim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî ve diğer muhaddisler de onun bu görüşüne katılmışlar. Bu hadis, el-Muğîre’den rivayet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’n-Nesâî, (No: 1834).
[15] – Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, (No: 1315); Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 944). Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[16] – Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, (No: 1309, 1310); Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 959). Bu hadis, Ebû Sa’id’den rivayet edilmiştir.
[17] – Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, (No:1284); Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 923). Bu hadis, Üsâme b. Zeyd’den rivayet edilmiştir.
[18] – Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, (No:1339); Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, (No: 2372). Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[19] – İbnu Hacer, Fethü’l-bârî, 3:246.
[20] – İbn Mâce, Sünen, (No: 1571). Bu hadis, Câbir’den rivayet edilmiştir. Ayrıca Müslim’in Sahîhin de de mevcuttur.
Bir yanıt bırakın