BİRİNCİ FASIL : ESNEME EDEPLERİ:
Esnemek şeytandandır. Nasıl ki peygamberimizin (s.a.s.) buyurmuş olduğu gibi: “Hapşırmak Allah’tandır, esnemek ise şeytandandır. Sizden herhangi biri esnediği zaman, elini ağzının üzerine koysun. Esneyip de âhh âhh dediği zaman! Şeytan buna karnından güler. Ve muhakkak ki Yüce Allah, hapşırmayı sever, esnemekten hoşlanmaz.”[1] Ve insan esnediği zaman, esneme anında ona bazı edepleri yerine getirmesi lazımdır.
Birinci edep: Esnemeyi Tutmak ve Mümkün Olduğu Kadar Onu Engellemek:
İnsan, esnemeyi, engellemek için çaba harcamalıdır. Onun üstesinden gelmeli ve onu yutmalıdır. Özellikle namazda olduğu zaman. Şüphesiz ki pey-gamberimz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz namaz da esnediği vakit gücü yettiği kadar kendini tutsun. Çünkü şeytan (esnediğiniz zaman ağzınızın içine) girer.”[2]
Kimse şeytanın girmesini garip görmesin. Çünkü şeytan ateşten yaratılmıştır. Şeytanın şekil değiştirmesi, bir yerden başka bir yere geçmesi ve rüzgâr ve hava gibi hareket etmesi mümkündür. Şeytanın insan gibi cismi yoktur. Genel olarak ta esnemeyi yenmeye çalışmakla ilgili hadis, peygamberimizden (s.a.s.) sahih olarak rivâyet edildiği müdetçe, insanların bunu garip görseler bile, onu kabul etmek ve onu doğrulamak gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.) Yüce Allah’ın vasfettiği gibidir: “O, arzusuna göre de konuşmaz. Onun konuşması (Allah tarafından) kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” [3]
İkinci edep: (Esnediği vakit) Ağzının Üzerine Elin Konması:
Bunun sebebi de esneme anında ağzın açık olmamasıdır. Çünkü insanın manzarası esnerken kötü görünür. Ve aynı zamanda şeytan insanlara güler. Nitekim bu husus bu bölümün başındaki hadiste geçti. Ve onun gibidir muhakkak ki peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur : “Sizden biriniz esnediği zaman, eliyle ağzını tutsun. Çünkü esnediğiniz zaman şeytan içinize girer.”[4]
Üçüncü edep: Esneyen kimse (âhh âhh) Demesin:
Veya hâh hâh demesin. Birinci fasılda geçtiği gibi insan bu gibi sesi çıkardığında şeytan insanla güler.
Dördüncü edep: Esnemekten Dolayı Sesin Yükseltilmemesi:
Esnemekten dolayı sesinin yükselmesi kötü edeptendir. İnsanlar, bunu hoş karşılamazlar. Hattâ böyle yapan kimseden nefret ederler. Bazı cahiller, esneme anında seslerini yükseltirler. Etrafında ki insanların bu haline gülmelerini istiyorlar. Aynı şekilde şeytan da böyle yapan insanlara güler. Bu bölümün başında geçen hadiste belirtildiği gibi.
Göz önünde bulundurulması gereken hususlardan bazıları da şunlardır: İslam dininde; esnemenin, hapşırmanın, uykunun ve diğerler şeylerin edepleri ve kuralları vardır. Bütün bunlar, bu Rabbânî dinin büyüklüğüne ve insan-ların gündüzlerinde ve gecelerinde yaptıkları bütün işleri ve eylemleri kapsamakta olduğunun delilidir. Allah’a hamd olsun bu büyük nimetlerden dolayı.
İnsanların bütün durumlarına kapsayan islamın doktrinlerindeki bu genel kapsayışın benzerleri başka şeriâtlarda bulunmuyorlar. Bu da İslam dininin, bütün zaman ve mekânlarda geçerli olduğunun en iyi delilidir. Çünkü insanın bütün problemlerine çözüm bulan başka bir din yoktur. İslam nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.
Bu bilgiler, Allah’ın bize kolaylaştırdığı esneme ile ilgili edeplerdendir. Ve bunların sayısı dört edeptir. Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.[5]
İKİNCİ FASIL TEDÂVİ EDEPLERİ
Müslümanlar, hastalıktan ve dertlerden kurtulamazlar. Bu dert ister küçük olsun ister büyük olsun. Bu da Allah’ın takdiriyledir. Muhakkak ki ilerde belirtileceği gibi Allah (c.c.) her bir dert için bir ilaç vermiştir. Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.s.) kendisini Kur’ânla ve diğer yöntemlerle tedavi ediyordu. Ve çok sayıda ilaçla tedavi olmayı tavsiye etmiştir. Tedavi ile ilgili birkaç husus vardır, kişinin onlara uyması gerekir. Onların bir kısmını Allah’ın yardımıyla aşağıda anlatacağım:
Birinci edep: Salih niyet:
İster hasta olanın tarafından olsun, ister tedavi edenin tarafında olsun sağlam bir niyet gerekir. Hasta hastalığından şifa bulmayı niyet edecek, Allah’a ibâdet etme gücünü korumak amacıyla sağlığını ve kuvvetini korumak için tedâvi olacak. Tedavi eden kimse de Müslüman kardeşine yardım etmeyi niyetlenecek, elinden geldiği kadarıyla ona yararlı olmayı düşünecek. Bunu da Allah’ın rızasını kazanmak için yapacaktır. Allah ve peygamberinin “Müslüman, müslümana faydalı olmalıdır,” emrine cevap vermek için onu tedavi eder.
İkinci edep: İslam Dinine uygun olan ilaçları kullanmak:
Bu ilaçlar, İslâma uygun olduklarıyla ve belli hastalıkların tedavisi için yararlı olduklarıyla ilgili sahih olan şeri deliller rivâyet edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Çörek otu. Peygamberimizin (s.a.s.), konuyla ilgili şu sözü gibi: “Çörek otu, sam hariç, bütün dertlere şifadır.”[6] Sam ölümdür.
- Bal : Yüce Allah, şöyle buyurmuştur: “İnsanlar için balda şifa vardır.”[7]
- Hacâmet (Kan aldırmak): Peygamberimiz (s.a.s.), kan aldırmakla ilgili şöyle buyurmuştur: “Tedavi olduklarınız arasında kan aldırmak ve deniz …..kustunu kullanmak en faydalı olanıdır.”[8] Ve yine peygamberimiz (s.a.s.) başından ve iki omuzu arasından kan alınca şöyle buyurmuştur: “Kim şu kanları dışarı akıtırsa, artık başka bir hastalık için bir başka yolla tedavi olmaması ona zarar vermez.” [9] 5)Muska : Ve bu tedaviye helal olan muska da giriyor. Mesela Kur’ân ile ve benzeri şeylerle tedâvi yapıldığı gibi. Tabii ki; Allaha şirk koşmayı içinde barındırmayan muskaları yapmak caizdir. Muhakkak ki peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Muska da şirk bulunmadıkça, muska da hiçbir sakınca yoktur.”[11] Fatihayı okumakla muska olduğu gibi âyetü’l- kursî ve Bakara suresinin sonları ve kafirun suresi, nas ve falek sureleri ve bunun dışındaki ayetler de olduğu gibi bir sakınca yoktur. Ve bunun gibi peygamberimizden (s.a.s.) sabit olan duâlarıyla yapılan muskalar da sakınca yoktur. Ve içinde Allaha şirk olmadığı şeylerle ne olursa bütün bunları okumada hiçbir sakınca yoktur. Bunları şifa niyetiyle okumak caizdir. Belki peygamberimiz yaptığı için müstahabdır. Peygamberimiz (s.a.v), ailesini göz nazarından sakınmak için muska yapmaların emrederdi. Kim, kan vermek istiyorsa bu günlerde kan versin. Bunlar her hicrî ayın on yedinci veya on dokuzuncu veya yirmi birinci günleridir. “Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.s.), on yedi, on dokuz ve yirmi birinci günlerinde kan verirdi.”[14] Ve bunu gibi peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:“Kan vermek için en hayırlı günler on yedi, on dokuz ve yirmi birinci günlerdir.”[15] Dördüncü edep: Haram Olan İlaçlarla Tedâvi Olmaktan Kaçınmak: Muhakkak ki peygamberimiz (s.a.s.): “Necis olan ilaçlarla tedavi olmayı yasaklamıştır.”[16] Ne zaman ki bir adam, peygamberimize (s.a.s.) “içkinin bir ilaç olduğunu” onunla tedavi olmayı sorunca, peygamberimiz (s.a.s.), “Hayır, içki hastalıktır.”[17] buyurmuştur. Allah’tan sakınmasıyla tanınan ve tıb ilmini bilen kişilerle istişare etmek gerekir. Bu da Yüce Allah’ın şu sözünün genel anlam ifâde etmesinden dolayıdır: “Eğer bilmiyorsanız, ilim ehline sorunuz.”[18] buyurmuştur. Hastaların ve onları tedavi eden kişilerin şifanın sadece Allah’ın vereceğine inanmaları lazımdır. Ayrıca ilaçların ve tedavi eden kimsenin tamamının sadece sebep olduğuna inanması gerekir. Yüce Allah dilerse, bunlar fayda sağlar. Fakat Allah dilemezse, bunlar fayda sağlamaz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ben hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.”[20] Kim şifanın Allah’tan değil de bizzat sebeplerin fayda verdiğine inanıyorsa ve Allah’a tevekkül de etmiyorsa, o kişi Allah’a ortak koşmuştur. Bu bilgiler, Allah’ın tedaviyle ilgili bize kolaylaştırdığı edeplerdir ve sayısı altı tanedir. Âlemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.[21]
- Müslümanın ilaçları kullanırken, şunu bilmesi ve inanması gerekir ki şifa sadece Allah’ın elindedir.
- Altıncı edep: Şifânın Sadece Allah’n Elinde Olduğuna İnanmak:
- Bütün insanlar tedaviyi bilmezler. Sadece bazıları bilirler, diğerleri de onu bilmezler. Peygamberim (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, hiçbir dert vermemiş mutlaka onun şifasını da vermiştir.”[19] Hastanın, hastalığının durumunu sınırlandırması ve ona uygun ilaçlarla tedavi etmesi için, tıb ilmini bilenlerle istişare etmesi lazımdır.
- Beşinci edep: Doktorlarla İstişâre Etmek:
- Peygamberimizin (s.a.s.) irşadına aykırı olan hiçbir şeye Müslümanların iltifat etmesi onlara yakışmaz.
- Mesela içinde Allah’a şirk olan muska gibi. Çünkü onu kullanmak haramdır. Bilâkis muska şirk olur ve onu takan kimseyi dinden çıkarır. İkici edepteki hadiste geçtiği gibi bu (islam’a göre) yasaktır. Ve içki ile de tedavi görmek haramdır.
- Üçüncü edep: (Her ayın) on birinci, on yedinci ve on dokuzuncu günlerinde hacamet yaptırmak:
- Hz Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Peygamberimiz (s.a.s.) göz nazarında korunmak için muskayı emrediyordu.”[12] Ve bir gün bir cariyenin rahatsızlıktan şikâyet ettiğini görünce, ailesine şöyle buyurdu: “Bu cariyeye nazar değmiş, ona hemen muska yapın.”[13]
- 4) Kına sürmek: Allah’ın Elçisinin (s.a.s.) azatlı cariyesi Selma Ümmü Rafi dedi ki: “Allah’ın elçisini (s.a.s.) Bir tarafı yaralandığı veya bir tarafına diken battığı zaman o yerin üzerine “kına” koyardı.”[10] Ve bunların dışında geri kalan ilaçlardır ki; kullarına isabet eden hastalık ve yaralar için Allah onları kullanmaya helal kılmıştır.
[1] – et-Tirmizî, es-Sünen, (No: 2746), Tirmizî, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir; el-Hakim, el-Müstedrek, 4:264, el-Hakim bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî ve İbnu Huzeyme, Sahîh, 961 onun bu görüşünü uygun görmüşler; İbn es-Sünnî, ‘Amelü’l-yevm ve’l-leyle, 266, Bu hadis Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir. Bkz, el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’ , (No:4009), Bu hadisi, Ebu Sa’îd’den rivâyet etmiştir.
[2] – Sahîhu Müslim, Zühd ve’r-rekâik, 59 (No: 2995), Bu hadis Ebû Sa’îd’den rivâyet edilmiştir.
[3]– Necm suresi, 53: 3-4.
[4] – Sahîhu Müslim, Zühd ve’r-rekâik, 57, (No: 2995), Bu hadis Ebû Sa’îd’den rivâyet edilmiştir.
[5] – Fazla bilgi için bkz., Sahîhu Müslim, 4:2292 ve devamı; eş-Şelhûb, Kitâbu’l-âdâb, 322-323; İbnu Müflih, el-Âdâbu’ş-şer’îyye, 2:347; İbnu’l-Esîr, Câmi’u’l-usûl, 6:616; İnu’l-Kayyim, Zâdu’l-me’âd, 2:435 ve diğer eserler.
[6] – et-Taberânî, Mu’cemu’l-kebîr, 1:187 (No: 491), Bu hadis, Üsâme b. Şerîk’ten rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Silsiletu’l-ehâdisis’sahîha, (No: 1819), Sahîhayn’da da bu konuyla ilgili hadisler mevcuttur.
[7] – Nahl suresi, 69.
[8] – Sahîhu Buhârî, (No: 5696); Sahîhu Müslim, (No: 1577), Bu hadis Enes’ten rivâyet edilmiştir.
[9] – Ebû Dâvud, Sünen, (No: 3859), İbnu Mâce, Sünen, (No: 3484), Bu hadis Ebu Kebşe’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmmi’, (No: 4926).
[10] – et-Tirmizî, Sünen, (No: 2054), Tirmizî bu hadisin “hasen” olduğunu ifade etmiştir; İbn Mâce, Sünen, (No: 3502), Bu hadis, Hz. Peygamberin azatlı cariyesi Ümmu Râfi’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Silsiletu’l-ehâdisi’s-sahîha, (No: 2059).
[11] – Sahîhu Müslim, (No: 2200), bu hadis, Avf b. Mâlik’ten rivâyet edilmiştir.
[12] – Sahîhu Buhârî, (No:5738); Sahîhu Müslim, (No:2195), bu hadis, Aişe’den rivâyet edilmiştir
[13] – Sahîhu Buhârî, (No:5739); Sahîhu Müslim, (No:2197), bu hadis, ümmü Seleme’den rivâyet edilmiştir
[14] – et-Tirmizî, Sünen, (No: 2051), Tirmizî bu hadisin “hasen” hadis olduğunu belirtmiştir; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:210, el-Hâkim bunun “sahih” hadis olduğunu ifade etmiştir. Ez-Zehebî onun bu görüşüne katılmıştır. Bu hadis, Enes’ten rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 4927).
[15] – et-Tirmizî, Sünen, (No: 2053), Tirmizî bu hadisin “hasen” hadis olduğunu belirtmiştir; Bu hadis, İbn Abbâs’tan rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No: 2066).
[16] – Ebû Dâvud, Sünen,(No: 3870); İbn Mâce, Sünen, (No: 3459), Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir; Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 3278).
[17] – Ebû Dâvud, Sünen,(No: 3873); İbn Mâce, Sünen, (No: 3500), Bu hadis, Târık b. Süveyd’den rivâyet edilmiştir; Sahîhu Ebî Dâvud, (No: 3281).
[18] – Nahl suresi, 16:43.
[19] – el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:401, bu hadis, Ebû Sa’îd’den rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, es_Silsiletu’s-sahîha, (No: 451).
[20] – Şu’arâ suresi, 26:80.
[21] – Fazla bilgi için bkz., Tirmizî, es-Sünen, 4.281 ve devamı, el-Fâsî, Cem’u’l-fevâid, 2:221 ve devamı; İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 10:141 ve devamı ve diğer eserler.
Bir yanıt bırakın