Ayet ve Hadislerle Toplumsal Barışı Sağlamak

İSLAM’DA TOPLUMSAL BARIŞI SAĞLAMAK VE BERABER YAŞAMAK

( Doç. Dr. Nusrettin BOLELLİ, Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belağatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi )
Sayın Başkanım, Muhterem Öğretim Üyeleri Saygıdeğer Dinleyiciler ve öğrenciler hepinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlıyorum.

Bu konu şu başlıklar altında hazırlanmıştır:
1. Genel Olarak Toplumsal Barışı Sağlamak.
2. Eşler ve Aile Fertleri Arasında Toplumsal Barışı Sağlamık.
3. Komşular Arasında Toplumda Sosyal Barışı Sağlamak.
4. Gayr-i Müslimlerle (Zimmîlerle) İlgili Toplumsal Barışı Sağlamak.
5. Askerlik, Nöbet Tutmak ve Şehitlikle İlgili Bazı Ayet ve Hadisler:

1. Genel Olarak Toplumsal Barışla İlgili Ayet ve Hadisler.
İslam dini toplum dinidir. Öğretileri ve ilkeleri evrenseldir. Bu nedenle barış ve kardeşliğe öncelik vermiştir.
Dünyada mevcut canlı türleri, dağınık bir halde değil de, topluluklar halinde yaşamaktadırlar. Bütün canlılarca uygulanan bu yaşam tarzı, toplumsal hayat olarak isimlendirilmiştir. Özellikle insan fıtratına en uygun yaşam şekli de budur. Toplumları sağlıklı bir şekilde ayakta tutan faktörlerin başında birlik, beraberlik ve bütünlük yer alır. Bu önemli faktörün zıddı olan tefrika yani bölücülük hastalığına müptela olmak ise, toplumları temelden çökertmeye sebep olur. Bu nedenle tevhit dini olan İslâm, birlik ve beraberliğe son derece önem vermiştir.

a. Konuyla ilygili bazı Ayetler :
Yüce Rabbimiz insanoğlunu sadece bir Adem’den meydana getirmemiş, Adem’le beraber Havva’yı yaratarak beraberliğin ve birlikteliğin ilk başlangıcını oluşturmuştur. Bu durum Kuran-ı Kerimde şöyle bildirmektedir.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ.
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…”
Ayette verilen mesaja dikkat edilirse, aynı ana-babadan çoğalan insanlığın, birbirleriyle tanışıp kaynaşmaları için yeryüzüne dağılarak, kitleler halinde yaşadıkları vurgulanmaktadır.
İslama göre dillerin değişik ve farklı olması Yüce Allah’ın ayetlerinden sayılmıştır. Bu konuda Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ ﴿22﴾
22 – Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.
Başka bir ayette ise yine iman edenler arasında sevgi ve muhabbeti sağladığını Peygamberimiz (s.a.s)’e hitaben şöyle buyurmuştur:
وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَـكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ:
“Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı.”
Bu ayette bildirilen birleşme ve kaynaşma olayı, Medine’nin iki büyük kabilesi Evs ve Hazrec arasında gerçekleşmiştir. Zira bu iki kabile İslâm’dan önce dâhilî ve haricî nedenlerle uzun zaman birbirlerinden intikam almak için uğraşıp savaş sürdürmüşlerdir. Nihayet İslâm dini ile şereflendiklerinde aralarındaki kin ve düşmanlık, İslâm kardeşliği ile son bulmuştur. Burada birliği ve kaynaşmayı sağlayan belirleyici unsur ise, İslâm kardeşliği olmuştur. Bu da sadece adı geçen kabilelere mahsus olmayıp, kıyamet kopuncaya kadar bütün insanları bağlamaktadır. Zira ayetlerin nüzul (iniş) sebeplerinin özel oluşu, hükümlerinin genel oluşuna mani değildir.
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın, tefrikaya düşmeyin.”
Bir başka ayette ise şöyledir:
وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ:
“Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle (ihtilafa düşüp) çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz (devletiniz) gider.”
O nedenle huzur ve barışı bozucu ayırımcılıktan sakınarak, zora ve sindirmeye başvurmaksızın hoşgörülü bir ortamı hâkim kılmak, kenetleşme ve birleşmenin tek yoludur. Zaten “tevhid” kelimesi, Allah’ın birliğine inanmak anlamını taşıdığı gibi, aynı zamanda birleştirmek, toplamak gibi manaları da kapsar. Binaenaleyh sen illâ şu görüşte, şu düşüncede veya şu çizgide olacaksın gibi zorlama ve dayatmalarla birlik ve beraberliğin sağlanamayacağı gibi, aksine bölünüp parçalanmalara neden olunacağı unutulmamalıdır.
Tebliğ yapan veya halkı idare eden kimselerin halka yumuşak davranmaları gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da Peygamber (s.a.s)’e hitaben:
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ .
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.”
لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ.
256 -Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.”
Bu ayetten anlaşıldığına göre dinde zorlama yoktur. Dolayısıyla dine girmesi için hiç kimseyi mecbur edip zorlayamayız. Çünkü zorlama ile kabul ettirilen iman, Allah katında makbul değildir.
İşte yüce dinimiz, iyiliklerde birbirimizle yardımlaşmayı, kötülüklere neden olan her türlü söz ve davranışlardan da sakınarak, el ve gönül birliği içinde olmamızı tavsiye etmektedir. Binaenaleyh toplumu oluşturan fertlerin birlik ve dayanışma halinde olmaları dinî ve millî varlığın korunması ve devamı için zorunludur. Ayrıca bu tutum ve davranış barış ve huzurun da teminatıdır.
İslam Dini inananlar arasında mânevî bir kardeşlik kurmuştur. Yüce Rabbimizin bizler için istemiş olduğu ve sevgili Peygamberimizin ümmetinin hayatında değiştirmiş olduğu en önemli ahlakî ilkelerden biride kardeşliktir. Sadece kan bağıyla değil, inananlar birbirlerine gönül bağıyla kenetlendiril-miştir. Nitekim Kur’an şöyle buyurur:
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى.
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”
Bu dünyada yaşıyorsak, diğer yaşayanlara da saygı göstermek ve kendilerini rahatsız edecek davranışlardan kaçınmak mecburiyetindeyiz. İslam Dini’de kendi müntesipleri arasında manevî bir kardeşlik geliştirmekle kalmamış, aynı toplum içinde yaşayan ve kendi dinine inanmayan insanlar içinde hak ihlallerini yasaklamıştır.
وَاِنْ طَٓائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اقْتَتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَاۚ فَاِنْ بَغَتْ اِحْدٰيهُمَا عَلَى الْاُخْرٰى فَقَاتِلُوا الَّت۪ي تَبْغ۪ي حَتّٰى تَف۪ٓيءَ اِلٰٓى اَمْرِ اللّٰهِۚ فَاِنْ فَٓاءَتْ فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَاَقْسِطُواۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ ﴿9﴾ اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟ ﴿10﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ.
9- Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.

10 – Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.

11 – Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

12 – Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

b) Konuyla İlgili Bazı Hadisler:
Dinimiz, barış ortamın sağlanması için haksızlığı, adaletsizliği, alaycılığı, laf taşımayı ve dedikoduyu yasaklamış, bunları günah olarak öğretmiştir. Peygam-berimiz bir hadisinde müslüman’ı şöyle tanımlamıştır:
اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ.
“Müslüman, diğer müslümanların onun elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”
Bu tanıma göre, gücünü kullanarak diğer insanlara haksızlık ve eziyet eden, söyledikleri sözlerle kalp kırıp, insanlar arasında anlaşmazlık ve kavga çıkaran kişi, tam anlamıyla müslüman sayılmamaktadır. Veda hutbesinin baş tarafında Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
فَقَالَ : ” يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَلا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ ، أَلا وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ ، أَلاَ لاَ فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى عَجَمِيٍّ ، أَلاَ لاَ فَضْلَ لأَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ إِلاَّ بِالتَّقْوَى ، أَلاَ قَدْ بَلَّغْتُ ؟ ” قَالُوا : نَعَمْ . قَالَ : ” لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ الْغَائِبَ ” .
Ey insanlar! Râbbiniz bir babanız birdir. Hepiniz, Adem’in soyundansınız. Adem’de topraktandır. Allâh en şereflisiniz, en muttaki olanınız, Allâh’ın emirlerini en çok yerine getiren, yasaklarından da, en çok sakınanınızdır. “ Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha, kırmızı tenlinin siyah tenliye, siyah tenlinin kırmızı tenliye takva (Allah’tan korkma) dışında hiç bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak takva iledir.
Bir de insanlardaki eşitliğe İslam açısından bakalım. İşte Hz. Muhammed (s.a.s.) ın insanlara verdiği değer ile ne Yahudiler ne de Hristiyanlar gibi sadece İshak soyunu kutsamış değildir. Gerçek olan da budur. Bu dünya sadece Hz. İshak (a.s.)ın soyu için yaratılmış olamaz.
Numân b. Beşîr (r.a.) dan rivâyet edildiğine göre Sevgili Peygamberimiz İnananlar arasında bulunması gereken birlikteliği şu benzetmeyle bizlere aktarmıştır.
مثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وتَرَاحُمِهِمْ وتَعاطُفِهِمْ ، مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَداعَى لهُ سائِرُ الْجسدِ بالسهَرِ والْحُمَّى
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”
Başka bir hadiste Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
قال الرسول صلى الله عليه وسلم : (المؤمن للمؤمن كالبنيان المرصوص ؛ يشد بعضه بعضا كمثل الجسد ؛ إذا اشتكى منه عضو تداعى له سائر الجسد بالحمى والسهر )، (
“Mü’min için mü’min, parçaları birbiriyle kenetlenmiş sağlam bir bina gibidir.” Râvi diyor ki: “Allah Resulü (s.a.s) kaynaşma ve dayanışmanın önemini göstermek için de O, bu söz esnasında parmaklarını birbirinin arasına geçirip kenetlemişti.” Bu da, elbirliğiyle hareket etmenin gereğine ayrıca bir vurgudur.
عن أبي حمزة أنس بن مالك رضي الله تعالى عنه خادم رسول الله صلى الله عليه وسلم، عن النَّبيِّ صلى الله عليه وسلم قال: “لاَ يُؤمنُ أحَدُكمْ حَتَّى يُحبَّ لأَخِيهِ مَا يُحبُّ لنفسه” رواه البخاري ومسلم.
Ebû Hamza Enes b. Mâlik’ten (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Sizden biriniz kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”
Dinimiz, insanların toplum içinde yaşamalarını ve toplumun problemleriyle ilgilenmelerini emretmiştir. Nitekim yine Ömer b. Hattâb’dan (r.a.) rivâyet edildiğine göre Hz Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
عَنْ عُمَرَ ، أَنّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ , قَالَ : ” عَلَيْكُمْ بِالْجَمَاعَةِ ، وَإِيَّاكُمْ وَالْفُرْقَةَ ، فَإِنَّ الشَّيْطَانَ مَعَ الْوَاحِدِ ، وَهُوَ مِنَ الاثْنَيْنِ أَبْعَدُ ، وَمَنْ أَرَادَ بُحْبُحَةَ الْجَنَّةِ فَعَلَيْهِ بِالْجَمَاعَةِ ”
“Size birlik halinde bulunmanızı tavsiye ederim. Ayrılığa düşüp dağılmaktan da şiddetle kaçınmanızı isterim. Zira şeytan yalnız başına yaşayana yakın olup, birlikte yaşayanlardan uzaktır. Kim cennetin ta ortasında yer almak isterse birliğe yönelsin.”
Yine birliğin ve kaynaşıp kucaklaşmanın önemine, bölünüp parçalan-manın da tehlikesine, çok kısa bir cümleyle dikkat çeken Allah Resulü (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
وعن الحارث الأشعري رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم، قال: إنَّ اللهَ أَمَرَني بالجمَاعَة وأنه مَنْ خَرَجَ مَنَ الجماعة شبراً فقد خَلَعَ رِبْقَةَ الإسلاَمِ مِنْ عُنُقِهِ..
“Bir karış da olsa cemaatten ayrılan kimse, İslâm bağını boynundan çözmüş demektir.”
Bu hadiste, “ehl-i sünnet ve’l-cemaat” çizgisinden sapmamak tavsiye edil-miştir. Çünkü hem maddî, hem de manevî yönden yükselmek, dolayısıyla da başkalarının tahakkümü altında yaşamamak, ancak birlik-beraberlik ve İslâm’ın öngördüğü kardeşlik ruhunu canlı tutmakla mümkündür. Bunun en büyük örneğini, üç kıtada huzur ve barış örneği sergileyerek nice kahramanlık ve medeniyetlere imza atan atalarımız göstermiştir.

2. Eşler ve Aile Fertleri Arasında Sosyal Barışı Sağlamakla İlgili Ayet ve Hadisler.
Çocuklar da kendilerinin dünyaya gelmesine vesile olan ve kendilerini yetiştirmek için emek besleyen ana-babalarına karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Onların huzurunda yüksek sesle konuşmamalı, yürürken arkala-rında yürümeli, her türlü maddî ve mânevî ihtiyaçlarını karşılamalıdırlar. Ölümlerinden sonra bile dostlarıyla ilişkilerini sürdürmelidir. Bunun içindir ki Allah Teâlâ kendisine ibadetten sonra ikinci derecede anne ve babaya iyilik yapılmasını emretmiş, şöyle buyurmuştur.
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا ﴿23﴾ وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يرًاۜ .
“Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine “öf” bile deme; onları azarlama ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve. ”Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et” diyerek dua et”
….لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا ….. ﴿83﴾
83 – …. Allah’dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakın akrabaya, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz…..”
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًۖ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
“Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.”
Bir başka ayette ise şöyle buyurulur:
……فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ …..
“Kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükafatı Allah’a aittir.”
İslam dini aile fertleri arasındaki ilişkileri de düzenlemiştir. Aslında her canlının rızkını veren Allah’tır. Fakat rızkı elde etmek için çalışmak ve çaba harcamak gerekir. Aile reisine ailesinin rızkını temin etme görevini vermiştir. Çünkü aile, toplumun ilk çekirdeğini teşkil ediyor.
Binaenaleyh İslâmî hayat anlayışında, toplumun maddî ve manevî nabzının dengede tutulması esastır. Çünkü toplumda yer alan zengin-fakir, güçlü-güçsüz her kesimden insan için, bir hayat mücadelesi söz konusudur. Gemisini kurtaran kaptan anlayışıyla, fakir ve işsiz-güçsüzlerin bir kenara itilmesine dinimiz karşı çıkarak, her kesime belli bir görev yüklemiştir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضاً سُخْرِيّاً وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ.
“Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.”
Dikkat edilirse ayette, emek-sermaye ilişkisi ile zengin-fakir diyalogunun işletilmesi istenmektedir. Zira İslâm dini, para ve servetin sadece zenginler elinde dolaşan bir güç ve baskı unsuru olmasına karşı çıkarak, bunların tabana da yansıtılması ve toplumsal barış için bir denge unsuru olmasını istemektedir. Ancak burada bir hususa açıklık getirmek gerekir ki, o da: rızkını temin etmek için gayret sarf etmeden eli kolu- bağlı gibi kahve köşelerinde vakit öldürmeyi ve geçerli bir mazereti olmaksızın dilencilik yoluyla topluma yük olmayı, İslâm dini kesinlikle benimsemez. Tam aksine hayatın zilletsizce idamesi için, çalışıp çabalamanın tek çıkar yol olduğunu belirtir.
Nitekim Kur’an şöyle buyurur:
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ﴿6﴾
“6 – Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.”
اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا۟ ﴿30﴾
30 – Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve dilediğini kısar. Şüphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her şeyi görendir.
وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـًٔا كَب۪يرًا ﴿31﴾
31 – Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de rızkı biz veririz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir suçtur.”
Beraber yaşadığımız en önemli birliktelik aile birlikteliğidir. Aile toplumun en temel yapı taşı ve toplumun en vazgeçilmezlerindendir. Aile sadece anne-babanın kendi arzu ve isteklerini gerçekleştirmek için kurdukları bir husus değildir. Aile, hem madden, hem de manen sağlıklı bireylerin yetişmesine ve bunun sonucunda da insan soyunun devam etmesine ve topulumun sıhhatli bir şekilde yol almasına katkı sağlayan en önemli birlikteliktir. Gayri meşru ilişkiler sonucunda meydana gelen birlikteliğin adı ise aile olamaz. Bu sebeple sevgili Peygamberimiz ailenin meşru yollardan kurulmasını tavsiye edici hadisler bizlere aktarmıştır.
كَمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ” يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ ، مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ الْبَاءَ فَلْيَتَزَوَّجْ ، فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ ، وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ ، وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ .
Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur : “Ey gençler topluluğu, sizlerden kimin evlenme külfetine gücü yeterse evlensin! Çünkü evlenme, gözü (haramdan) son derece men edicidir. İffeti de o oranda koruyucudur. (Evlenme masrafına) gücü yetmeyen kimse de (nafile) oruç tutsun. Çünkü şüphesiz oruç, şehvet için kuvvetli bir kırıcıdır.”
Beraber yaşadığımız birçok insan grubu vardır. Öncelikle bir aileden dünyaya geldik. Bu vesile ile bir aile birlikteliğimiz var. Ayrıca eğer evli isek, o zaman da eş ve çocuklardan oluşan başka bir beraberliğimiz var demektir. Aileden başka aynı mahallede yaşıyorsak komşuluk birlikteliğimiz, aynı toplumda yaşayanlar arasında toplumsal birlikteliğimiz ve aynı dine inanan insanlar arasında da ayrıca bir din birlikteliğimiz mevcuttur. Yüce Dinimiz bütün bu birlikteliklerde ahlakî ilkeler getirmiş ve kendisinden razı olacağımız dünya ve âhiret mutluluğunu, birlikte yaşadığımız insanlarında rızasına bağlamıştır.
Zaten başta yüce dinimiz olmak üzere bütün semavî dinlerin insanlığa ortak mesajları, Allah’a karşı olan kulluk görevlerinin ifası ve şer güçlere âlet olmadan insanca yaşamalarının yolunu göstermektedir. Bu da ancak dostluk ve dayanışma ile gerçekleşebilir.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz;
مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أدَبٍ حَسَنٍ .
“Hiçbir anne-baba çocuğuna edep ve terbiyeden daha iyi ikramda bulunma-mıştır.” buyurarak, ana-babanın çocuklarına karşı sorumluluklarının sadece yeme-içmeyle sınırlı olmadığını onların ahlakî gelişmelerinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etmektedir.
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ اَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يُتِمَّ الرَّضَاعَةَۜ وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۜ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ اِلَّا وُسْعَهَاۚ لَا تُضَٓارَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُودٌ لَهُ بِوَلَدِه۪.
233. Anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da, emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur…”

Ailenin çekirdeğini oluşturan eşler arasında bir anlaşmazlık olursa, dinimiz onları barıştırmayı emretmiştir. Yüce Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyuruyor :
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا ﴿35﴾
35 – Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.
وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا اَوْ اِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًاۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا.
“ -Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirme-sinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
İslam dini boşanan kadınlara da iddet süresi bitinceye kadar nafakasının verilmesini emretmiştir.
لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ ﴿236﴾ وَاِنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَر۪يضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ اِلَّٓا اَنْ يَعْفُونَ اَوْ يَعْفُوَا الَّذ۪ي بِيَدِه۪ عُقْدَةُ النِّكَاحِۜ وَاَنْ تَعْفُٓوا اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۜ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿237﴾
236 – Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.

237 – Eğer onları, kendilerine dokunmadan önce boşar ve mehri de kesmiş bulunursanız, o zaman borç, o kestiğiniz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikâh akdini elinde bulunduran kimse bağışlarsa başka. Ey erkekler! sizin bağışlamanız ise takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın şüphesiz ki Allah, her ne yaparsanız hakkiyle görür.
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟
“ -Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah’ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Sosyal hayatta dikkat edilmesi gereken birlikteliklerin birisi de akraba ilişkileridir. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddî ve manevî yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi üzerinde hassasiyetle durulur. Akraba arasındaki bu ilişkiye “Sıla-i rahim” denmektedir.
Zaten İslâm dininde yer alan emir ve yasakların her biri insanlığın dünya ve ahiret menfaatine yöneliktir. Bu hedefe ulaşmanın en sağlıklı yolunun da, kavgasız bir ortamın sağlanmasından yani birlik ve bütünlükten geçtiği bildirilmiştir.
Toplumun çekirdeğini teşkil eden aile fertleri barış, huzur ve sukûnet içinde yaşadıkları takdirde toplumda da barış sağlanmış olur.
قول النبي-صلى الله عليه وسلم-حديث أنس عند أبي داود قال: مَا أَكْرَمَ شَابٌّ شَيْخًا لِسِنِّهِ إِلَّا قَيَّضَ اللَّهُ لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْدَ سِنِّه .
Enes B. Mâlik’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulüllah (s.a.s) buyurdular: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaşlılı-ğında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder.”
عن ابن عباس قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لَيْسَ مِنَّا مَنْ لم يَرْحم صَغِيَرناَ ويُوَقِّرْ كَبِيرَناَ ويأمر بالمعروف وينهى عن المنكر .
İbn Abbas’tan (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulüllah (s.a.s) buyurdular ki: “Küçüklerimize merhamet, büyüklerimize sayı göstermeyen bizden değildir.” Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “…Ma’rufu emretmeyen, münkerden nehyetmeyen (de bizden değildir).”
İslam Dinimizin emri olan ve toplum örfümüzün en temel unsurlarından olan ana-babamıza karşı göstereceğimiz sevgi ve saygı, aile içindeki birlikte-liğimizin bölünmemesi açısından en önemli hususların başında gelmektedir. Sevgili Peygamberimizin şu hadisini hiçbir zaman unutmamamız gerekir. Efendimiz şöyle buyurmaktadır.
رِضَى الرَّبِّ في رِضَى الْـوَالِدِ وَسَخَطُ الرَّبِّ في سَخَطِ الْـوَالِدِ
“Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.”
Akrabalık bağlarının koparılmaması, hakka ve hukuka riayet etmek şartıyla ister maddî isterse manevî ilişkilerin korunup gözetilmesi İslam dininin üzerinde durduğu konuların başında gelir.
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.
مَنْ أحبَّ أن يُبْسَطَ له في رِزقِه، وينسأ له في أثره، فَلْيَصِلْ رَحمَهُ .
“Rızkının geniş ömrünün uzun olmasını arzu eden (akrabalarını ziyaret etsin) onlarla olan bağlantısını devam ettirsin.”

2. Komşular Arasında ve Toplumda Sosyal Barışı Sağlamakla İlgili Ayet ve Hadisler.
Aileden başka bir birlikteliğimiz vardır ki; aile kadar önemli bir birlikteliktir. Bu da toplum birlikteliğidir. Toplumumuzda yaşayan bütün insanlar için birlik ve beraberliği sağlamak üzerimize düşen vazifelerdendir. Bu vazifeyi gerçekleştirmenin en önemli yolu ise insan haklarına saygı duymaktır. İnsan hakları, diline, dinine, ırkına cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın insana insan olduğu için tanınan hakların genel adına denmektedir. Bütün canlıların elde ettiği en temel hakların başında yaşam hakkı gelmektedir. Yüce dinimiz yaşam hakkına önem vermiştir. Nitekim bir ayette şöyle buyrulmaktadır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًۖ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
“Ey İman edenler, Hep birlikte barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin; çünkü o apaçık düşmanınızdır.”
İslam dini barışa çok önem vermiştir. Cihad ancak mecbur kalındığında savunma amaçlı yapılır. Bu konuyla ilgili birkaç ayette Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
“ -Eğer onlar barıştan yana olurlarsa, sen de barıştan yana ol! Ve Allah’a güven. Çünkü işiten ve bilen O’dur.”
وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
“-Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidayet ediyor.”
لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“-Onlar için Rableri katında selâmet yurdu vardır. Yaptıkları iyi amellerden dolayı, Allah onların dostudur.”
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُٓوا اِلَى السَّلْمِۗ وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَۗ وَاللّٰهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ اَعْمَالَكُمْ
“ -Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.”
İslam dini, dünyada kötü niyetli kimselerin varlığını gözden uzak tutmamış; onlarla en güzel bir şekilde mücadele edilmesini tavsiye ederek kötülüğün yayılmasını engellemeye çalışmıştır.
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman sana düşmanlık eden kimse candan bir dost gibi olur.”
مَن قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعاً وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعاً.
“Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldür-müştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.”
……. وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ ……. ﴿177﴾
177 – …………. Fakat asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal vermektir…..”
Yine konumuzla ilgili bir başka ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyur-maktadır:
….. وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ …..(36﴾
36 – ……… Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. …..”
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يرًا ﴿26﴾
26 – Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma..”
Yine konumuzla ilgili bir başka ayet-i kerimede ise, karşılıklı olarak sürdürülmesi gereken bu beşeri ilişkilerin, meşru münasebetler çerçevesinde ve yardımlaşma ile olması istenmektedir. Allah şöyle buyurur:
وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْعَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ:
“İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın.”
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in yetmiş üç ayetinde yer alan: “Allah yolunda infak” tabiri de dinin ve insanlığın yararına olan her türlü meşru harcamayı kapsamaktadır.
Yine İslâm dini, sadece arz edilen türden ve benzeri uyarılarıyla yetinmemiş, bir taraftan meşru ölçüler içinde dayanışmayı teşvik ederken, diğer taraftan da toplumlar için en ideal yaşam ortamını sağlayıcı ilkeler ve kurallar getirmiştir. Örnek verirsek, kendi yakın çevre komşusunun halinden haberdar olmayan veya bu konuya ilgisiz kalan ve bir müslüman’dan uzak çevrede meskûn müslü-manlara karşı ilgi beklenmesinin kuru bir hayalcilik olacağı herkesçe malûmdur.
Peygamber (s.a.s.), bu konuyla ilgili bir hadiste şöyle buyurmuştur:
لَيْسَ مِنَّا مَنْ بَاتَ شَبْعَانَ وَجَارُهُ جَائِعٌ.
“Komşusu aç iken rahatlıkla tıka basa mide doldurup geceleyen kimse bizden değildir.”
عن أبي شريح : أن النبي صلى الله عليه و سلم قال ( والله لا يؤمن والله لا يؤمن والله لا يؤمن ) . قيل ومن يا رسول الله ؟ قال ( الذي لا يأمن جاره بوائقه ) عن أبي هريرة [ ش ( لا يؤمن ) لا يكمل إيمانه . ( يأمن ) من الأمان وهو السلامة من الشيء ( بوائقه ) جمع بائقة وهي الظلم والشر والشئ المهلك . [ انظر مسلم الإيمان باب بيان تحريم إيذاء الجار رقم 46 ]
Ebû Şureyh’ten (r.a.) rivâyet edildiğini göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “ Vallâhi imân etmiş olmaz, Vallâhi imân etmiş olmaz, Vallâhi imân etmiş olmaz.” Kim imân etmiş olmaz. Yâ Resûlellâh? diye sordular.
–“ Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” buyurdu.
Müslim’in bir rivâyetine göre ise: “ Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez.” buyurdu.
Müminleri bir bedene benzeten İslâm, herhangi bir uzvun rahatsızlığını bütün vücudun paylaştığı gibi, başkalarının uğradıkları musibetlerin de, el ve gönül birliğiyle paylaşılmasını öngörmüştür.
İnsanoğlu yaşamı tek başına geçirebilecek bir şekilde yaratılmamıştır. Bunun aksine insan sosyal bir varlıktır ve kendisinden başka bir varlığa, hele hele bir başka insana muhtaçtır. Nitekim “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözümüz bu hususu ne kadar da güzel vecizeleştirmiştir. Bu muhtaçlık ise, sadece maddî alanlarda değil manevî alanlarda da söz konusudur. Nasıl ki, kendimizde bulunmayan maddî bir şeye ihtiyaç duyuyorsak, sevgi, muhabbet, dostluk, vb. gibi manevî alanlarda da bir başka insana ihtiyaç duymaktayız.
عن أبي هريرة رضي الله عنه ، قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : لاَ تَحَاسَدُوا ، وَلاَ تَنَاجَشُوا ، وَلاَ تَبَاغَضُوا ، وَلاَ تَدَابَرُوا ، وَلاَ يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ ، وَكُونُوا عِبَادَ اللهِ إِخْوَانًا ، رواه مسلم
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Allah Resulü (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Birbirinize sırt çevirmeyiniz, birbirinize buğz etmeyiniz, birbiri-nizi kıskanmayınız, ey Allah’ın kulları kardeşler olunuz.”
Sevgili Peygamberimizde birçok hadislerinde inanalar arasında bulunan kardeşliği ve bu kardeşliğin gereksinimlerini şöyle ifade etmektedir.
İbnu Ömer’den rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s) buyurdular ki:
المسلمُ أَخــو المسلم لا يَظلِمُه ولا يُسْلِمُهُ . ومَنْ كَانَ فِي حاجةِ أَخِيهِ كانَ اللَّهُ فِي حاجتِهِ، ومنْ فَرَّجَ عنْ مُسلمٍ كُرْبةً فَرَّجَ اللَّهُ عنه بها كُرْبةً من كُرَبِ يومَ القيامةِ ، ومن سَتَرَ مُسْلماً سَتَرَهُ اللَّهُ يَومَ الْقِيامَةِ
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”
عَنْ أَنَسٍ ، أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ:لاَ تَبَاغَضُوا ، وَلاَ تَحَاسَدُوا ، وَلاَ تَدَابَرُوا ، وَكُونُوا عِبَادَ اللهِ إِخْوَانًا ، وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِ لَيَالٍ.
Bir başka hadiste “Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir Müslüman’a, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.” (Rezin bir rivayette şunu ilave etti: “Kim, hakkı sübut buluncaya kadar mazlumla birlikte otursa, ayakların kaydığı günde Allah onun ayağını Sıratta sabit kılar.” gibi peygamberimiz (s.a.s.), din kardeşliğinin önemini ısrarla dile getirmişlerdir.
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَنْ نَفَّسَ عَنْ أَخِيهِ الْمُسْلِمِ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ الآخِرَةِ، وَمَنْ سَتَرَ عَلَى أَخِيهِ سَتَرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ، وَاللَّهُ فِي عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِي عَوْنِ أَخِيهِ»
Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s) buyurdular ki: “Kim bir mü’minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da dünya ve ahirette onu (n kusurunu) örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır.
Ayrıca dinimiz ilim öğrenmenin önemine de işaret etmiştir.
عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ قَالَ فَإِنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَقُولُ « مَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَطْلُبُ فِيهِ عِلْمًا سَلَكَ اللَّهُ بِهِ طَرِيقًا مِنْ طُرُقِ الْجَنَّةِ وَإِنَّ الْمَلاَئِكَةَ لَتَضَعُ أَجْنِحَتَهَا رِضًا لِطَالِبِ الْعِلْمِ وَإِنَّ الْعَالِمَ لَيَسْتَغْفِرُ لَهُ مَنْ فِى السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِى الأَرْضِ وَالْحِيتَانُ فِى جَوْفِ الْمَاءِ وَإِنَّ فَضْلَ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ كَفَضْلِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ عَلَى سَائِرِ الْكَوَاكِبِ وَإِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الأَنْبِيَاءِ وَإِنَّ الأَنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دِينَارًا وَلاَ دِرْهَمًا وَرَّثُوا الْعِلْمَ فَمَنْ أَخَذَهُ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ ».
Ebu Derdâ’dan (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s) buyurdular ki: “Bir kimse ilim elde etmek arzusuyla bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır. Muhakkak melekler yaptığından hoşnut oldukları için ilim öğrenmek isteyen kimsenin üzerine kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun içindeki balıklar bile âlim kişiye Allah’tan mağfiret dilerler. Âlimin âbide karşı üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler altın ve gümüşü miras bırakmamışlar; sadece ilmi miras bırakmışlar. O mirası alan kimse, bol nasip ve kısmet almış olur.”
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، أَنَّهُ قَالَ: ” الدِّينُ النَّصِيحَةُ “، قُلْنَا : لِمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ : ” لِلَّهِ ، وَلِكِتَابِهِ ، وَلِرَسُولِهِ ، وَلأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ “”الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ وَلَا يَحْقِرُهُ. الْمُؤْمِنُ مَرْآةُ أَخِيهِ ، وَالْمُؤْمِنُ أَخُو الْمُؤْمِنِ ، يَكُفُّ عَلَيْهِ ضَيْعَتَهُ ، وَيَحُوطُهُ مِنْ وَرَائِهِ
Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s) buyurdular ki: “Din nasihatten (hayır istemekten) ibarettir!” Yanındakiler sordu: “Kimin için ey Allah’ın Resulü?” “Allah için, kitabı için, Resulü için, Müslümanların imamları ve hepsi için! Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Herbiriniz, kardeşinin ayinesidir, onda bir rahatsızlık görürse bunu ondan gidersin.”
حدثنا مسدد حدثنا سفيان عن عاصم الأحول قال سمعت أنس بن مالك يقول حالف رسول الله صلى الله عليه وسلم بين المهاجرين والأنصار في دارنا فقيل له أليس قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لا حِلْفَ في الإسلاَمِ فقال حَالَفَ رسول الله صلى الله عليه وسلم بَيْنَ المهاجرين والأنصار في دَارنا مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا.

Asım el-Ahvel’den Hz. Enes (r.a.)’e “Sana Resulullah (s.a.s)’ın: “İslam’da dayanışma akdi (hılf) yoktur!” dediği ulaştı mı?” diye sordum. Şu cevabı verdi. “Kureyş’le Ensar arasında, benim evimde dayanışma antlaşması yaptı.” (Ebu Davud’un rivayetinde: “Resulullah, bizim evde Ensarla Muhacir arasında iki veya üç kere dayanışma akdi yaptı.” şeklindedir.

(حديث مرفوع) حَدَّثَنَا مَرْوَانُ ، حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ ، قَالَ : قَالَ أَنَسٌ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ” اُنْصُرْ أَخَاكَ ظَالِمًا أَوْ مَظْلُومًا ” ، قِيلَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ نُصْرَتُهُ مَظْلُومًا ، فَكَيْفَ أَنْصُرُهُ ظَالِمًا ؟ ، قَالَ : ” تَمْنَعُهُ مِنَ الظُّلْمِ ، فَذَلِكَ نُصْرَتُكَ إِيَّاهُ ” .
Enes b. Malik’ten (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s) buyurdular ki: “Kardeşine zalim de olsa mazlum da olsa yardım et.” “Mazlumsa yardım ederim, zalim nasıl yardım ederim?” diye sorulmuştu. “Onu zulümden alıkoyarsın, bu da ona yardımdır.” buyurdu.
عَنْ أُمِّ الدَّرْدَاءِ عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَنْ رَدَّ عَنْ عِرْضِ أَخِيهِ رَدَّ اللَّهُ عَنْ وَجْهِهِ النَّارَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ قَالَ هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ
Ebu’d-Derdâ’dan (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s): “Kim kadre-şinın ırzını mudafaa ederse, kıyamet günü Allah, onun yüzünden ateşi çevirir.”
– وعن أَبي موسى الأشعري رضي الله عنه قَالَ: كَانَ النَّبيّ صلى الله عليه وسلم إِذَا أتاهُ طَالِبُ حَاجَةٍ أقبَلَ عَلَى جُلَسَائِهِ، فَقَالَ: «اشْفَعُوا تُؤْجَرُوا، وَيَقْضِي الله عَلَى لِسَانِ نَبِيِّهِ مَا أحبَّ». مُتَّفَقٌ عَلَيهِ.
Ebu Musa’dan (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s) , bir ihtiyaç taleb eden kimse gelince arkadaşlarına yönelir ve: “Şefaat edin, ecir kazanın! Allah da Resulünün diliyle dilediğine hükmetsin!” derdi.
عن أبي موسَى الأشعريِّ أن رسول الله قال (إنَّ من إجلاَلِ اللهِ إكرامُ ذِي الشَّيبةِ المسلمِ ، وحَاملِ القُرآنِ ؛ غيرَ الغالي فيه ، ولا الجافي عنه ، وإكْرام ذي السُّلطانِ المُقسطِ) حسنه الألباني.
Ebu Musa’dan (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s) buyurdular ki: “Şu hususlar da Allah’ı büyüklemenin birer şubesidir: Bir müslüman yaşlıya ikramda bulunmak. İçindekiyle amel hususunda ölçüyü aşmayan ve ondan uzaklaşmayan Kur’an hamiline (hafızına) ikramda bulunmak. Adil olan iktidar sahibine ikram.”
Sosyal dayanışma ile ilgili Yunus Emrede şiirlerinde bizlere şöyle seslen-mektedir:
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.

4. Gayr-i Müslimlerle (Zimmîlerle) İlgili Bazı Ayet ve Hadisler:
Dikkat etmemiz gereken haklardan biride din hakkıdır. Hangi dine inanıyorsa inansın hangi farklı görüşleri benimserse benimsesin hiçbir insan inandığı bir dinden diğerine geçmeye zorlanamaz. Kur’an-ı Kerim bu hususu bize şöyle hatırlatır.
a) Konuyla ilgili bazı ayetler :
لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ.
256 -Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.”
لَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُٓوا اِلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ ﴿8﴾ اِنَّمَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَاَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلٰٓى اِخْرَاجِكُمْ اَنْ تَوَلَّوْهُمْۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“8- Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
9 – Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.”
وَاِنْ اَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ اسْتَجَارَكَ فَاَجِرْهُ حَتّٰى يَسْمَعَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ اَبْلِغْهُ مَاْمَنَهُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ۟.
6 – Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.
Yüce Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
سَتَجِدُونَ اٰخَر۪ينَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَاْمَنُوكُمْ وَيَاْمَنُوا قَوْمَهُمْۜ كُلَّمَا رُدُّٓوا اِلَى الْفِتْنَةِ اُرْكِسُوا ف۪يهَاۚ فَاِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُٓوا اِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّٓوا اَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُب۪ينًا۟
“ -Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun içine baş aşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik.”
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ.
40 – Onlar “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir (her şeye galiptir).”
اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلًا
“ -Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.”
b) Konuyla ilgili bazı Hadisler
عَنْ ‏‏أَبِي هُرَيْرَةَ ‏ عَنْ النَّبِيِّ ‏صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ‏‏قَالَ :‏ ‏أَلَا مَنْ قَتَلَ نَفْسًا ‏‏مُعَاهِدًا ‏لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ رَسُولِهِ فَقَدْ ‏ ‏أَخْفَرَ ‏ ‏بِذِمَّةِ اللَّهِ فَلَا ‏‏يُرَحْ ‏‏رَائِحَةَ الْجَنَّةِ وَإِنَّ رِيحَهَا لَيُوجَدُ مِنْ مَسِيرَةِ سَبْعِينَ خَرِيفًا.

Ebû Hüreyre’den (r.a.) Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir zimmîyi (sorumluluk altına alınan kişi) haksız yere öldüren cennetin kokusunu duyamaz. Halbuki onun kokusunu kırk yıllık yoldan duyulabilir.”

‏حَدَّثَنَا ‏‏سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِيُّ ‏‏أَخْبَرَنَا ‏‏ابْنُ وَهْبٍ ‏حَدَّثَنِي ‏‏أَبُو صَخْرٍ الْمَدِينِيُّ ‏‏أَنَّ ‏‏صَفْوَانَ بْنَ سُلَيْمٍ ‏‏أَخْبَرَهُ عَنْ ‏‏عِدَّةٍ مِنْ أَبْنَاءِ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ ‏‏صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ‏عَنْ ‏‏آبَائِهِمْ ‏ ‏دِنْيَةً ‏عَنْ رَسُولِ اللَّهِ ‏صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ‏ ‏قَالَ ‏: ‏أَلَا ‏مَنْ ظَلَمَ ‏ ‏مُعَاهِدًا ‏أَوْ انْتَقَصَهُ أَوْ كَلَّفَهُ فَوْقَ طَاقَتِهِ أَوْ أَخَذَ مِنْهُ شَيْئًا بِغَيْرِ طِيبِ نَفْسٍ فَأَنَا ‏حَجِيجُهُ ‏‏يَوْمَ الْقِيَامَةِ .
Safvân b. Selim’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur : “Kim bir muahide/zımmîye zulmeder veya gücünün üstünde bir iş yükler ya da zorla ondan bir şey alırsa kıyamet günü ben onun hasmıyım.”
أَلاَ مَنْ ظَلَمَ مُعَاهِدًا أو كَلَّفَهُ فَوْقَ طَاقَتِهِ فأنَا خَصْمُهُ يَومَ القِيَامَةِ.
Peygamberimiz (s.a.s.), başka bir hadiste şöyle buyurmuştur : “Kim bir zimmiye zulmetse veya gücünün üstünde bir mükellefiyet yüklese, ben onun hasmıyım.”

Zimmîler, Allah’ın zimmeti altında oldukları için zimmî denmiştir. Bu konuda Peygamberimiz (sav)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
قال رسول الله صلى الله عليهِ وسلّم : مَنْ آذَى ذِمِّيًّا ( وليس فيه مُعَاهِدًا ! ) فأنا خَصْمُهُ ، ومَن كنتُ خَصْمُهُ خصمتُه يوم القِيَامَةِ.
Peygamberimiz (s.a.s.), konuyla ilgili başka bir hadiste şöyle buyurmuş-tur : “Kim bir zimmîye eziyet ederse ben onun davacısıyım. Ben kime (bu dünyada) davacı olursam, kıyamet gününde de davacı olurum.”
قال رسول الله محمد صل الله عليه وعلى آله وصحبة وسلم يوصي الجيش في غزوة مؤته: «أوصيكم بتقوى الله وبمن معكم من المسلمين خيراً، إغزوا باسم الله تقاتلون في سبيل الله من كفر بالله، لا تغدروا ولا تغلوا ولا تقتلوا وليداً ولا امرأة ولا كبيراً فانياً ولا منعزلاً بصومعة ولا تقربوا نخلاً ولا تقطعوا شجراً ولا تهدموا بناءً».

Resulullah (s.a.s.) ordusunu savaşa gönderirken şöyle tembih ederdi: “Allah adına çıkınız. Çünkü siz Allah yolunda savaşıyorsunuz, zulmetmeyiniz. İnsanların organlarını kesmek suretiyle işkence yapmayınız. Çocukları, manastırlarda oturan din adamlarını öldürme-yiniz.”
Cüheyneli bir adamın rivâyet ettiğine göre Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Olur ki siz bir toplumla savaşırsınız. Canlarını ve çocuklarını kurtarmak için sizinle malları ile barışa kalkışırlar. Bunun üzerine onlara ilişmez ve barış yaparsınız işte bundan sonra onlara saldırmanız sözleşmede yazılanlar dışında bir şey almanız da doğru olmaz.”
Peygamberimiz (s.a.s.), bir Yahudiden 30 dinar borç almıştı. Yahudi borç vadesinin bitmesine daha bir gün varken Peygamberimiz’in (s.a.s.) yanına gelip: Ey Muhammed! Hakkımı öde! Zaten siz Abulmuttalib oğulları borcunuzun vaktini geçirir, uzatır durursunuz! dedi.
Hz. Ömer (r.a.) ona : “ Ey habis Yahudi! Vallahi, eğer Resulüllah’ın evinde olmasaydın, gözünü patlatırdım” dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.), Hz. Ömer’e: “ Allah seni yarlıgasın ey Hafs’ın babası! Biz, senden bu davranıştan başkasını beklerdik: Sen bana borcumu güzellikle ödememi söyleyecek, ona da, hakkının tahsilinde yardımcı olmakla birlikte, alacağını isterken daha nazik davranmasını tavsiye edecektin!?” buyurdu.
Peygamberimiz (s.a.s.)’in bu derece uysal ve yumuşak davranışı, Yahudinin Peygamberimiz (s.a.s.)’in yumuşak huyluluğu hakkında Tevrat’tan edinmiş olduğu bilgiyi azaltmadı, artırdı. Peygamberimiz (s..a.s.), Yahudiye: “Ey Yahudi! Senin bendeki alacağının müddeti ancak yarın sabah dolacaktır!” buyurduktan sonra, Hz. Ömer’e :
“Ey Hafs’ın babası! Onunla birlikte bahçeye git! Beğenirse, ona şu kadar sa’ hurma ver ve hakkından biraz fazla da ver. Verirken, “sana şu kadar da fazla veriyorum’ de! Razı olmazsa, ona bahçeden şu kadar daha ver!” buyurdu.
Yahudi bahçeye gidip (hurmaları) gördü ve (onları) beğendi.
Hz. Ömer ona Peygamberimiz (s.a.s.)’in dediği kadar hurma verdi. Emir buyurulan fazlayı da ödedi.
Yahudi, hurmaları teslim alınca: “ Ben şehadet ederim ki; Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur! Muhamed de Allah’ın Resûlüdür!” dedikten ve Peygamberimiz aleyhisselâmın bütün sıfatlarıyla ve özellikle hilm (yumuşak davranma) sıfatıyla tavsif buyurulduğunu gördüğünü ve sırf bunu anlamak için ona bu şekilde davrandığını açıkladıktan sonra, Hz. Ömer’e: “ Sen şahit ol ki; bu hurma ile birlikte, malımın bir kısmını Müslümanların yoksullarından bir kısmına bağışladım” dedi.
Yüz yaşlarında bulunan tek ihtiyar dışında, bütün ev halkıyla birlikte Müslüman oldu.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz hiçbir zaman zorla insanları İslam Dinine sokmak için çaba göstermemiş ve Yüce Ecdadımızda hiçbir zaman insanları dinlerinden dolayı baskı altına almamıştır. Bu sebeple bugün gerçekleştirilen din hakları ihlalinin temel nedeni asla İslam Dini olamaz. Aynı toplumda yaşadığımız insanlara karşı haset, kin, düşmanlık gibi Dinimizin yasakladığı çirkin davranışları bir tarafa bırakmalı, merhamet, şefkat, muhabbet, dostluk gibi güzel davranışları yaşantımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Çünkü Müslüman, başkalarının hakkına saygı gösteren ve insanlara zarar verecek davranışlardan sakınan kimsedir.
İslam dini, müslümanlardan güvence alan gayr-i müslimlerin de canlarını, mallarını, inançlarını ve ırzlarını koruma altına almıştır.

5. Askerliğin, Nöbet Tutmanın ve Şehitlikle İlgili Bazı Ayet ve Hadisler:
a) Konuyla ilgli bazı Ayetler.
Dinimize göre yurdumuzu, canımızı, malımızı ve ırzımızı korumak için düşmanlara karşı her türlü silahı üretmemiz gerekir:
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ ﴿60﴾ وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿61﴾

60- Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah’ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah’ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratıl-mazsınız.
61 -Eğer onlar barıştan yana olurlarsa, sen de barıştan yana ol! Ve Allah’a güven. Çünkü işiten ve bilen O’dur.”.
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ ﴿154﴾
154 – Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.”

وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًاۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ ﴿169﴾ فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ.
169 – Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar.

170 – Allah’ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.”

b) Konuyla İlgli Bazı Hadisler.
Sehl radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
عن سهل بن سعد رضي الله عنه : أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : رِبَاطُ يَوْمٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ خَيْرٌ مِنْ الدُّنْيَا وَمَا عَلَيْهَا …
“Allah yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyadan ve üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır…”
Zeyd b. Hâlid radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş:
مَنْ جَهّزَ غَازِياً في سَبِيلِ الله فقد غَزَا، وَمَنْ خَلَفَ غَازِياً في أهْلِهِ فَقَدْ غَزَا
“Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat kendisi cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Kim cihada giden gazinin arkada bıraktığı ailesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılarsa, o da bizzat cihad yapmış gibi sevap kazanır. ”
Enes radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
عَنْ قَتَادَةَ قَالَ سَمِعْتُ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ يُحَدِّثُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَا مِنْ أَحَدٍ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ يُحِبُّ أَنْ يَرْجِعَ إِلَى الدُّنْيَا وَأَنَّ لَهُ مَا عَلَى الْأَرْضِ مِنْ شَيْءٍ غَيْرُ الشَّهِيدِ فَإِنَّهُ يَتَمَنَّى أَنْ يَرْجِعَ فَيُقْتَلَ عَشْرَ مَرَّاتٍ لِمَا يَرَى مِنَ الْكَرَامَةِ . (صحيح مسلم)
” Cennet’ e giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez. Yeryüzünde bulunan her şey orada da vardır. Ancak şehîd şehîdlik mertebesinin yüksekliğini gördüğü için dünyaya on kere dönüp her seferinde öldürülüp şehîd düşmeyi isteyecek-tir.”
Süleym’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: «مَنْ كَانَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ قَوْمٍ عَهْدٌ فَلَا يَشُدُّ عُقْدَةً وَلَا يَحُلُّهَا حَتَّى يَنْقَضِيَ أَمَدُهَا أَوْ يَنْبِذَ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ» فَرَجَعَ مُعَاوِيَةُ بالناسِ”.
“Bir kimsenin bir toplumla arasında bir antlaşma olursa süre bitinceye dek ya da karşı taraf antlaşmayı bozuncaya kadar antlaşma düğümünü ne sıksın ne de çözsün.”
Ebû Saîd radıyallahu anhden rivâyet edildiğine göre Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
عَنْ أَبِى سَعِيدٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« لِكُلِّ غَادِرٍ لِوَاءٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرْفَعُ لَهُ بِقَدْرِ غَدْرَتِهِ أَلاَ وَلاَ غَادِرَ أَعْظَمُ غَدْرًا مِنْ أَمِيرِ عَامَّةٍ ». رَوَاهُ مُسْلِمٌ.
“Kıyamet gününde verdiği sözde durmayan ve ahdini bozan her kişinin vefasızlık ve döneklik derecesi kadar yükseltilecek olan bir bayrağı vardır. Haberiniz olsun ki sözünde durmayan genel yönetici kadar dönek olan hiç kimse yoktur.”
عبد الله بن عبد الرحمن بن أبي حسين أن رسول الله -صلى الله عليه وسلم- قال : « إن الله ليُدخِلُ بالسَّهم الواحد ثلاثة الجنّةَ صانِعَهُ يَحتَسبُ في صنعته الخير ، والراميَ به، والمُمدَّ به ، وقال : ارمُوا واركَبُوا ، ولأن ترموا أحبُّ إليَّ من أن تركبوا ، كلُّ ما يَلهُو به الرجل المسلم باطل ، إلا رمْيه بقوسه ، وتأديبه فرسَه ، وملاعبته أهلَه ، فإنهن من الحق ». أخرجه الترمذي هكذا مرسلا.
Abdullah b. Abdurrahman b Ebi’l-Hüseyn radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Allah tek bir ok sebebiyle tam üç kişiyi cennete koyar: Sevap umarak onu yapanı onu kullanıp atanı ve atana yardım edeni, Atın ve ata binin! Bence atış yapmanız ata binmenizden daha sevimli ve iyidir. Her eğlence boştur. Övgüye lâyık olan oyunlar ise üç tanedir: Kişinin atını eğitmesi, hanımıyla oynaşması, yay çekip ok atması ve sonra atılan okları toplaması. Çünkü bunlar Haktandır. Kim öğrendikten sonra atışı bırakırsa, bir nimeti terketmiş olur”

Sonuç :
Özetle diyebiliriz ki; İslam dini birlik ve beraberliğe çok büyük önem vermiştir. Öncelikle insanlar arasındaki kardeşliğe, fikir hürriyetine, dil ve kültür serbestliğine aile fertleri arasındaki sosyal ilişkilerle; komşular arasındaki sosyal ilişkilere; zimmî hukukuna riâyet etmeye, İslam ülkesinde yaşayan gayr-i Müslimlerin (zimmîlerin) can, mal, ırz ve inanç hürriyetlerini korumaya önem vermiştir. Ayrıca gerektiğinde yurdu, ırzı, dini ve malı korumak için cihadın gerekliliğine ve şehitlerin derecelerinin üstünlüğüne işaret etmiştir.
Dinimiz, sosyal güvenliği sağlamak için çok sayıda tedbirler almıştır : Zekât, öşür, fitre, kurban, keffâret, diyet, nafaka, mevlid, iftar yemekleri, imârethâne, aşevleri, vakıf vs. gibi bağlayıcı tasadduk ve infak yollarıyla, köklü çözümler getirmiştir.
Ayrıca Dinimiz, bireylerin sağlığına zararlı olan ve toplumun huzurunu bozan çok sayıda zararlı şeyleri yasaklamıştır: Örneğin adam öldürme, bölünüp parçalanmaya ve fitne ve fesada sebep olan yalan, gıybet, koğuculuk, iftira, haset, rüşvet, kayırma, zulüm etmeyi, içki, kumar, zina, fâiz, alaya almak, iki yüzlülük, koğuculuk su-i zan, kibir, bencillik vb. çirkin ahlakî davranışları, müslümanalrın birbiriyle savaşmalarını, ana-babaya isyân v.s. gibi kötülükleri yasaklamıştır.

B İ B L İ Y O G R A F Y A

Kurân-ı Kerîm.
‘Abdülbakî, Muhammed Fuâd, el-Mu’cemü’l-müfehres li elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, İstanbul, 1984.
‘Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-hafâ’, I-II, (nşr. Ahmed el-Kelâş), Beyrut, 1985.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, Beyrut, 1985.
Ahmet Özer; “Gayr-i Müslim” DİBİA, XIII, İstanbul, 1996.
Baltacı Cahit, İslam Medeniyet Tarihi, İstanbul, 2006.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kilise Defterleri, Kamame Defteri, No: 8.
Belâzûrî, Ahmed b. Yahya el-Bağdâdî, Futûhu’l-büldân, I-II, Kahire, 1319/1901.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed el-Hüseynî, es-Sünenü’l-kübrâ, I-X, Beyrut, 1355/1936.
Buhârî, Muhammed b. İsmail, el-Câmi’u’sahîh, I-VII, Beyrut, 1419/1990.
__________, el-Edebu’l-müfred, (thk. Muhammed Abdulkâdir ‘Atâ), Beyrut, 1990.
ed-Dârekutnî, Ali b. Ömer, Sünen, I-Iv, (thk. Seyyid Abdullah Hâşim el-Yemânî el-Medenî), Kahire, 1966.
Ebu-l A’la-El-Mevdudi, İslamda Devlet Nizamı, Hilal Yayınları, 1967.
ed-Dârimî, Ebu Muhammed Abdillah b. Abdirrahman, Sünenü’d-Dârimî, I-II, İstanbul, 1984.
Ebû Dâvûd, Süleymân b. Eş’as es-Sicistânî, Sünen, I-IV, İstanbul, 1981.
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 2011.
Ebu Yusuf, Kitabu’l-Harac, Matbaatu’s Selefiye, 1397 h. Kahire, s.135.
Fahreddin-i Razi, et-Tefsiru’l-kebir, ……
Gazzâlî, İhyau ‘Ulûmü’d-din, I-VI, Beyrut, 1975.
el-Hakim, Ebû Abdillâh Muhammed b. ‘Abdillah en-Neysâburî, el-Müstedrek ala’s-Sahîhayn, I-IV, Beyrut, 1335/1908
Heysemî, …….
Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, ………….
Hamidullah, Muhammed, el-Vesâiku’s-siyâsiyye,………
Hasan İbrahim Hasan, İslam Tarihi, (Trc. İsmail Yiğit ve diğerleri) İstanbul, ………
İbnul Esir, İslam Tarihi (El-Kamil fi’t-tarih), …………….
İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, (v.218/834), es-Siretü’n-Nebeviyye, Daru’t-Turasi’l-Arabiyye, Beyrut, 1396/1971,
İbnu’l-Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye fi’t- târih, Beyrut, ……,
İbn Kesir, es-Sire, …………
İbnu Sa’d, et-Tabakâtu’l-kübrâ, I-VIII, Beyrut, 1388/1968..
İlber Ortaylı; “Osmanlı İmparatorluğunda Millet Sistemi” Türkler, ……….
İslam Ansiklopedisi; “Zimmet” maddesi, XIII, İstanbul 1993,
Kehhâle, Ömmer Rıza, A’lâmunnisâ, I- IV, Beyrut, 1402/1982.
Karal, E. Ziya, Osmanlı Tarihi, I- VIII, İstanbul, 1995.
Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, I-XVIII, Beyrut, 1405/1985.
el-Makarrî, Ahmed b. Muhammed et-Tilimsânî, Nefhu’t-tîb min gusni’l-endelüs er-Ratîb, I-X, Mısır, 1949.
Mehmet Âkif Köksal, İslam Tarihi, …………
Meydan Larrousse, I-XXVIII, İstanbul, 1969.
Mümtaz AYDIN, Sızıntı, Aralık 2003 Yıl : 25 Sayı :299;
Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, Sahih-i Müslim, Beyrut, 1986.
Nejat Göyünç; “Osmanlı İmparatorluğunda Ermeniler” Türkler, Ankara, 2002
en- Nevevî, Ebu Zekeriya, Yahya b. Şeref, el-Minhâc şerhu’l-Müslim, I- XVIII, Beyrut, 1987.
Orhan Atalay, Doğu Batı Kaynaklarında Birlikte Yaşama, ………..
Râğib es-Sercânî, el-Mevsû’atü’l-müyessere fî târîhi’l-islâm, Yedinci baskı, Ebril, 2007,
Serahsî, Siyer, ………………
Taberi, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l-Umem ve’l_mulûk, Beyrut, 2012.
et-Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa, Sünenü’t-Tirmizî, I-VIII, Beyrut, 1985.
Türk Ansiklopedisi, I- XX, Ankara, 1974.
Ufuk Gülsoy, “Cizyeden Vatandaşlığa; Osmanlı Gayr-i Müslimlerinin Askerlik Serüveni” Türkler, …………….
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, VIII, İstanbul, 1974.
Ünlü, Nuri, İslam Tarihi, MİFAV., İstanbul, …….
Vâkıdi, el-Meğâzî, …………….
Yurdagül Mehmetoğlu, Tanzimat Sonrasında Okuldu Din Eğitimi, İstanbul, 1998.
Yusuf Ziya Keskin, Nebevi Hoşgörü, ………….
Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-nübelâ, I-XXV, Beyrut, 1985.
Ziriklî, Hayreddin, el-A’lâm, I-VIII, Beyrut, 1985.
Ziya Kazıcı, “Osmanlılarda Hoşgörü” Türkler, …………..