- Bölüm Ziyafet Edepleri
İslam dini, ziyafeti meşru kılmıştır. Ziyafet, kişinin nikah gününde verdiği yemektir. Bununla ilgili İslam dininin bazı edepleri vardır. İnsanın bu edepleri bilmesi gerekir ki böylece ziyafet yemeğindeki sevabı elde etsin. Ve İslam’a göre yasak olan bir iş yapmasın. Bu edeplerden bazıları şunlardır:
Birinci Edep: İyi niyet sahibi olmak:
Davet sahibi ziyafetini hazırlamada iyi bir niyet getirmelidir. Bu da peygamberimize (s.a.s.) uyma ve yemek yedirmek niyetidir. Nitekim yemek yedirmek hayırlı özelliklerden ve güzel amellerdendir. Bu şekilde ziyafet için yapılan masraftan hazırlanması için harcanan zamandan mükafat/ sevap kazanılır.
İkinci Edep: Güç oranında yemeğin hazırlanması :
Ziyafet sahibinin insanlara yemek hazırlarken gücünün üstünde olarak kendini sıkıntıya sokması gerekmez. Bilâkis o, kendine zahmet çektir-meden gücü oranında ne bulursa onu pişirmelidir. İki şey peygamber efendimiz (s.a.s.) tarafından sabittir. Onun, ziyafette kurban kesip yemek yapması rivayet edildiği gibi, eğer bir şey bulamazsa mevcut şeylerle yemek yapması rivayet edilmiştir. Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Ben peygamberimizin (s.a.s.), eşlerinden hiçbirine Zeynep için yaptığı kadar düğün ziyafeti yaptığını görmedim çünkü o davette bir koyun kesmişti.”[1] Peygamberimiz (s.a.s.), Sâfiye’nin (r.a.) ziyafet davetinde bir şey kesmemiş aksine: “Peygamberimiz (s.a.s.), onun ziyafet yemeğini hurma, keş/kurutulmuş yoğurt ve yağ ile yaptı.”[2] Ziyafet kişinin kendine zahmet vermeden maddî gücü oranında olmalıdır. Fakat kişinin evlendiğinde ziyafet vermesi kesin bir emirdir.
Üçüncü Edep: Allah için akraba, komşu ve din kardeşlerinin davet edilmesi:
Şüphesiz akrabaları davet etmek sıla-i rahimdir. Komşuları davet ise onlara iyilik etmek söz konusudur. Din kardeşleri davet etmek ise sevgiyi devam ettirmektir. Dostluk ve muhabbetin artırılması ve onların haklarını eda etmek vardır.
Dördüncü Edep: Zenginler davet edilip fakirler bırakılmamalıdır:
Şüphe yok ki bu şekildeki davet, İslamın gösterdiği bir tavır değildir. Bilakis böyle bir davet, İslamın ilkelerine aykırı olup İslam ruhu ile çelişmektedir. Bu davet, fakir ve yoksulların gönlünü kırar. Ayrıca davet sahibini de büyüklenmekle ve onun zenginlere karşı gösteriş yapmakla ve onlara yaklaşmakla itham eder. Bu haldeki ziyafet yemeği en kötü yemektir. Peygamberimizin (s.a.s.) şöyle buyurduğu gibi: “Yemeklerin en fenası, zenginlerin davet edilip fakirlerin çağırılmadığı düğün yemeği ne fena bir yemektir.”[3] Bu hadisin bazı hadis rivayetlerinde de: “Yemeklerin en fenası, dâvet edildiği zaman gelecek olan kimselerin çağırılmadığı, gelmeye pek arzulu olmayan kimselerin dâvet edildiği düğün yemekleridir.”
Beşinci Edep: Düğün yemeğinde israf etmemek :
Yüce Allah, Kur’ân’ı Kerim ‘de şöyle buyurmuştur: “İsraf etmeyiniz şüphesiz ki Allah (c.c.) israf edenleri sevmez.”[4] Yüce Allah, her işte israf etmeyi haram kılmıştır. İsraf ise orta hali aşmaktır. Düğün yemeği sahibinin yiyecek ve içecek yapımında aşırıya kaçmaması, davetlilerin ihtiyacını aşmaması gerekir. Yoksa sonunda o yemeklerin çoğu çöpe atılır. Bu da haramdır. Allah, insanı boşa harcadığı maldan dolayı sorguya çekecektir. Fakat maalesef ki günümüzde insanların çoğu düğün yemekleri hususunda aşırıya kaçmaktadır. Hatta bazen yüzlerce hayvanı kurban edip kızartılmış olarak yanında çok sayıda yiyecek, içecek, meyve ve tatlı çeşitleriyle beraber davetlilere sunarlar. Malı zayi etmek, insanlara gösteriş yapmak vb. bütün bunlar israftır. Nitekim bunlar insanların önünde gösteriş yapıyorlar. Fakat Müslümandan çok sayıda fakirler, yoksullar, mülteciler ve evsizler bu yemeklere çok fazla muhtacdırlar. Hatta onlardan bazıları açlığın şiddetinden vefat ediyorlar. Böyleyken zenginlik ve refah içinde yaşayanlar mallarını bu şekilde boşa harcıyorlar. Allah yardım etsin.
Böyle mallarını israf eden kimselerden Allah’ın nimetlerini almasından endişe edilir. Şüphesiz Allah’ın nimetleri ancak o nimetler için şükret-mekle devam eder. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “ Yine bir zamanı hatırlayın ki, Rabbinniz size şöyle buyurmuştu: Ândolsun ki şükrederseniz, elbette size nimetlerimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz şüphesiz ki azabım çok şiddetlidir.”[5] Bu israf ve savurganlık, insanlara gösteriş yapmak ve sahte tavır takınmak, toplumsal konumunu muhafaza etmek için yapılır. Yüce Allah’ın nimetlerini tanımamak ve inkar etmektir. Şayet israf eden bu kişiler, misafirlerin ihtiyaçları oranında yemek hazırlayıp fazlasını da ihtiyaç sahiplerine sadaka olarak verselerdi, bu onlar için daha hayırlı olurdu. Şuna da hayret etmek gerekir ki Allah israf edenlerin çoğunu bu fiillerinden dolayı cezalan-dırmaktadır. Böylece düğün yemeğinde ve diğer masraflarda damadın fazla borçlanmasına sebep olur, gücünün yetmediği kadar yük altına girmesine sebep olur. Bundan sonra da evlenme merasimlerinde yapılan fazla masraflardan dolayı, gelin ve damat arasında sıkıntılar baş gösterir. Bazen de aralarında hoş olmayan şeyler (boşanma v.s.) meydana gelebilir. Allah yardım etsin.
Altıncı Edep: Düğün yemeğinde yasak hareket ve davranışların yapılmaması gerekir:
Düğün yemeği sahibi, davetinde çalgı aletleri, kışkırtıcı değersiz şarkılar, kadınların ve erkeklerin birlikte bulunması, dans, alkollü içecek sunmak gibi İslam’a göre haram şeylerden herhangi birini bulundurma-malıdır. Bütün bunlar hiçbir şekilde helal yoktur. Çünkü bunlar, tehlikeli hileleri içeren büyük günahlardır. Ayrıca bunlar, işleyen kimsenin günahını ve hatalarını artırır. Ve özellikle dans eden kadınlar, şarkıcı erkek ve kadınlar v.s. için yüklü miktarda para ödenirse düğün yemeğine katılanların günahlarını artırır.
Eğer davet bu yasaklardan oluşuyorsa, dâvet edilen kimselerin gitme-mesi gerekir. Bu durumda dâvete gitmeyenler için herhangi bir günah yoktur.
Yedinci Edep: Düğün yemeğine dâvet eden kimsenin dâvetine icabet edilmelidir:
Sahih hadisler düğün yemeğine dâvet edilen kimsenin bu dâvete icabet etmesinin gerekli olduğuna işaret etmişlerdir. Bu hadislerden birisi Peygamberimizin (s.a.s.) şu hadisidir: “Biriniz düğün yemeğine dâvet edilirse, hemen ona gitsin.”[6] Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Biriniz düğün yemeğine dâvet edilirse, hemen icabet etsin.”[7] Peygamberimiz diğer bir hadiste şöyle buyurmuştur: “ Çağırıldığınız zaman, düğün yemeğine gidiniz.”[8] Peygamberimiz başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Bir kimse düğün yemeğine veya benzeri bir şeye çağırılırsa hemen icabet etsin.”[9] Başka bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “ Düğün yemeğine dâvet edilen ve bu yemeğe gitmeyen kimse muhakkak ki Allah’a ve peygamberine isyan etmiştir.”[10]
Bütün bu hadisler, düğün yemeğine icabet etmenin gerekli olduğuna delalet ederler. Hatta yukarıda geçen bazı hadislerdeki ifadelere göre düğün yemeği dışındaki yemeklere de dâvet edilen kimsenin bu dâvetler icabet etmesinin gerekli olduğuna delalet ederler.
Hiç şüphe yok ki; dâvete icabet etmenin, dâvet eden kimsenin gönlünü almak, onun sevgisini elde etmek ve bu sevginin devam etmesini sağlamak için çok büyük bir etkisi vardır. Dâvete icabet etmemek ise yukarıda söylenenlerin tam aksine onun gönlünün kırılmasına ve içinin kin ile dolmasına sebep olur. Bazen dâvet eden kimse ile (din) kardeşi arasındaki sevgiyi yok eder. Dâvet, özel olarak şahsına veya ismi ile özel olarak yapılmışsa, -hatta bu dâvet davetiye kartı ile yapılmışsa bile- dâvete olumlu cevap vermek vaciptir/ gereklidir. Fakat şayet dâvet özel değil de, genel olarak yapılmışsa o dâvete icabet etmek gerekmez. Allah en iyisini bilir.
Sekizinci Edep: Oruçlunun düğün yemeği dâvetine icabet etmesi gerekir:
Kim oruçlu ise ve bir düğün yemeğine dâvet edilirse, dâvete icabet edip düğün yemeğine katılması gerekir. Sonra o, insanların arasında oturmalı veya yemek yemeden düğün sahiplerine duâ etmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz düğün yemeğine dâvet edildiğinde hemen dâvete icabet etsin. Şayet oruçlu ise (yemek sahibine) duâ etsin, oruçlu değilse yemek yesin.”[11] Kişi oruçlu değilse yine dâvete icabet etmelidir. Yiyip içmesi kendi tercihidir. Dilerse yer, dilemezse yemez. Bu da peygamber efendimizin (s.a.s.) şu hadisine göredir: “Biriniz bir yemeğe dâvet edilirse icabet etsin, ister yer, isterse yemez.”[12] Ama dâvete icabet etmemek dediğimiz gibi davet sahibinin gönlünü incitir.
Dokuzuncu Edep: İslam’a göre yasak ve haram eylemlerin bulunduğu bir dâvete icabet etmemek gerekir:
Düğün yemeğinde zengin fakir ayrımının yapılıp sadece zenginlerin çağırıldığı, kadın erkek karışık olup musiki, ve haram / yasak eğlence v.s. gibi hoş karşılanmayan ve haram olan şeyler barındırıyorsa dâvetlinin o yemeğe gitmesi caiz olmaz.
Hâfız b. Abdülberr (r.a.) şöyle demiştir: Eğlencesiz bir düğün yemeğine icabet etme konusunda ihtilaf yoktur.[13]
İbn Kudâme: Kişi içinde içki, saz, ud v.s. gibi şeylerin bulunduğu bir düğün yemeğine dâvet edilirse – orada işlenen haramlara engel olabilirse, o yemeğe gitmesi ve bu yasaklara engel olması gerekir. Çünkü o, iki farzı yerine getirmiş olur: 1) Müslüman kardeşinin dâvetine icabet eder. 2) Haramların işlenmesine engel olur. Şayet o düğün yemeğindeki haramları durdurmaya gücü yetmiyorsa, o yemeğe gitme-mesi gerekir. Eğer o düğün yemeğinde (İslam dinine göre) haram ve yasak olan şeylerin bulunduğunu oraya gidinceye kadar bilmiyorsa, mümkünse o yasak ve haram olan şeylere engel olur. Eğer onlara engel olmaya gücü yetmiyorsa oradan ayrılması gerekir.[14]
Düğün yemeğinde yasak ve haram şeyler bulunduğunda o dâvete olumlu cevap vermemek/ gitmemek gerektiğine delalet eden konulardan birisi de şudur: Bir adam bir yemek hazırlayıp Alî b. Ebû Tâlib’in (r.a.) evine göndermiş, Fâtıma da (r.anha): Keşke peygamberi (s.a.s.) dâvet etseydik, O da bizimle beraber bu yemeği yerdi, demiş ve bunun üzerine Resûl-i Ekremi (s.a.s.) dâvet etmişler. Peygamberimiz de gelmiş ve elini kapının iki yan dilmelerinin üstüne koymuş. Sonra (içeri gireceği sırada) odanın bir kenarında desenli bir örtü görüp geri gitmiş. Bunun üzerine Fâtıma, Alî’ye: Ona yetiş de, Seni geri çeviren nedir? Ey Allah’ın elçisi! diye sor, demiş. Ali şöyle demiş: “ Ben ona yetiştim ve: “Ey Allah’ın elçisi! Seni geri çeviren nedir? Diye sordum. O şöyle buyurdu: “Nakışlarla süslenmiş bir eve girmek benim veya herhangi bir peygamber için caiz değildir.”[15] القِرَام üzerinde nakışlar bulunan örtüdür.[16]
El-Hattâbî bu hadis hakkında şöyle demiştir: “Bu hadis eğlence ve haramın olduğu bir yere davet edilen kimsenin oraya gitmemesi gerektiğinin delilidir.”[17]
İbn Hacer şöyle demiştir: “Bu hadisten; bir evde herhangi bir haramın bulunması o eve girmeye engel olduğu anlaşılır.”[18]
İmam Ahmed (b. Hanbel)’e haram bulunan bir düğün yemeğine giden, gidişinde haramları görmeyip işitmeyen, sadece uzak bir köşede oturan veya o geldiğinde haramlar kendisinden gizlenen adam hakkın-daki görüşü sorulunca o şöyle demiş: “ Bu düğün yemeğine icabet etmemişse günah işlemediğini, eğer gitmişse de günahkâr olmamasını ümid ederim.
İbn Kudâme bu görüşe not düşerek şöyle demiştir: “ Ahmed b. Hanbel, bu düğün yemeğine gitmenin vacip olmadığını söylemesi, haram olan şeyleri görmemesinden dolayıdır. Onun bu düğün yemeğine gitmeyi engellememesi çünkü yemeğe giden kişi, haram şeyleri görmemişi ve onları işitmemesinden dolayıdır.”[19]
Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: “ Babamın hilafeti döneminde bir kadınla evlendim. Babam insanları düğün yemeğine çağırdı. Ebu Eyyub de çağırılanlar arasında idi. Benim evimi yeşil bir perde ile örtmüşlerdi. Ebu Eyyub şöyle dedi: “ Siz duvarları da perde ile örtüyor musunuz? Babam utanarak ona şöyle cevap verdi: “Ey Ebu Eyyub! Kadınlar bu konuda bizi yendiler” Ebu Eyyub şöyle dedi: “ Kadınların bazı kimseleri yeneceğinden ben endişe ediyorum. Yalnız kadınların seni yenecek-lerinden ben endişe etmiyorum.” Sonra: “ Sizin hiçbir yemeğinizi yemem ve sizin hiçbir evinize girmem, dedi ve sonra dışarı çıkıp gitti.”[20]
Kim bir düğün yemeğinde müzik, şarkı, erkek ve kadınların birbirine karıştıklarını, süslü kadınlar, sarhoş edici içkiler v.s. gibi haramların bulunduğunu biliyorsa, hiçbir şekilde o yemeğe gitmesi caiz değildir. Ancak o yemeğe gitmesi ile bütün bunlara engel olabilecekse gidebilir.
Bu, düğün yemeğiyle ilgili Allah’ın bize tespit etmesini kolaylaştırdığı son edeptir. Bu edeplerin sayısı dokuzdur. ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.[21]
SONUÇ
Hamd, yalnız Allah’a mahsustur. Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’e salat ve selam olsun.
Sonsuz hamd, bize yaptığı iyiliklerden ve başarıdan dolayı yalnız Yüce Allah’a mahsustur. Çünkü O, bu kitabı yazmam konusunda beni başarılı kıldı. Bu kitapta bulunan noksanlıklar ve hatalardan dolayı Yüce Allah’tan günahlarımı affetmesini dilerim. Şüphesiz ki Yüce Allah ve onun elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.) bu kusurlardan beridirler.
Ben ümit ederim ki eğer Allah bana uzun ömür verirse, bu kitaba Müslümanın hayatının bütün yönlerini ele alan bu geniş konulu eserime bazı yeni bölümler ilave edeceğim. (Bu kitabı yazarken) Allah’ın bana verdiği bütün gücümü ve çabalarımı harcadım. Yüce Allah’tan bu çalışmamı kabul etmesini, bununla kabrimi nurlandırmasını ve sırat üzerinde ayaklarımın sabit kalmasını ve hiçbir gölgenin olmadığı gönde arşının gölgesi altında gölgelendirmemi dilerim.
Ayrıca Kitaptaki hadislerin (alfabetik olarak) sıralamasında ve indeksleri düzenlemede bana çokça yardım eden oğlum Ömer’e dua ederim. Yüce Allah’tan onun ve kardeşi Osman’ın ömrüne bereket vermesini dilerim. Çünkü Osman, kitabın kaynaklarını düzenleme konusunda bana yardım etti. Allah o ikisini (ümmet için) faydalı kılsın.
Ayrıca bu kitabın konularını düzenlemede ve basımında büyük çaba harcayan kardeşim Cihad Hamdân Musâ Ferecullah’a teşekkür ederim. Allah ona en hayırlı mükâfatı versin.
Son duamız ‘Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, âlına ve bütün ashabına salât ve selam olsun
Bu sözleri kitabın yazarı söylemiştir:
Yazar: Eb3u ‘Ömer Abdulaziz b. Fethî b. es-Seyyid Nidâ
Riyad
Çarşamba gecesi 1/6/1424 h.
[1] – Buhârî, Sahîh, No: 4871, 4876, 5168; Müslim, Sahîh, No: 1428. Bu hadis, Enes’ten rivayet edilmiştir.
[2] – Buhârî, Sahîh, No: 4212, 4213, 5085, 5159; Müslim, Sahîh, No: 1365. Bu hadis, Enes’ten rivayet edilmiştir.
[3]– Buhârî, Sahîh, Nikâh 72, No: 4882; Müslim, Sahîh, Nikâh 107, No: 1432; İbn Mâce, Sünen, Nikâh 25 Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir.
[4] – A’râf suresi, 7:31.
[5] – İbrahim suresi, 14: 7.
[6] – Mâlik, Muvatta’, 2:546; ondan Buhârî de rivayet etmiştir. Buhârî, Sahîh, No:5173; Müslim, Sahîh, No: 1429. Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.
[7] – Müslim, Sahîh, No: 1429. Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.
[8] – Müslim, Sahîh, No: 1429. Bu hadis, İbn Ömer’den rivayet edilmiştir.
[9] – Müslim, Sahîh, No: 1429. Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir.
[10] – Müslim, Sahîh, No: 1429. Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir.
[11] – Müslim, Sahîh, No: 1431. Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
[11] – Müslim, Sahîh, No: 1431. Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
[12] – Müslim, Sahîh, No: 1430. Bu hadis, Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
[13] – Bkz., İbn ‘Abdilberr, et-Temhîd, 1:272; a.mlf., el-İstizkâr li mezâhibi fukahâi’l-emsâr ve ‘ulemâi’l-aktâr fîmâ tezemmenehu’l-Muvatta’ min me’âni’r-re’y ve’l-âsâr, 16:348; İbn Kudâme, el-Muğnî, 10:193.
[14] – İbn Kudâme, el-Muğnî, 10:198.
[15] – Ebu Dâvud, Sünen, No: 3755; İbn Mâce, Sünen, No: 3360 ve diğer muhhaddisler. Bu hadis Sefîne’dren rivayet edilmiştir. El-Elbânî, Sahîhu Ebî Dâvud, No: 3194.
[16] – İbn Manzur, Lisânu’l-‘arab, 12:474. K-r-m. Maddesi
[17] – el-Hattâbî, Me’âlimu’s-sünen, 4: 133.
[18] – İbn Hacer bu görüşünü ‘Azîm-âbâdî, ‘Avnu’l-ma’bud’dan, 10:163 nakletmiştir; Süyûtî, Şerhu Süneni İbn Mâce, 1: 241.
[19] – İbn Kudâme, Muğnî, 10: 206, 207.
[20] – et-Taberânî, Mu’cemü’l-kebîr, 4:117, No: 3853; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 7:272 de aynı rivayette bulunmuştur; el-Heysemî, Mecmme’u’z-zevâid, 4:54, 55. Bu hadisi rivayet edenler, Sahîh hadisi rivayet edenlerdir.
[21] – Fazla bilgi için bakınız: İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 9:229; İbnu’l-Esîr, Câmi’u’l-usûl, 7:490; İbn Kudâme, el-Muğnî, 8:104; Ebü’l-Fazl Zeynüddin Abdürrahim, Tarhu’t-tesrîb fî şerhi’t-Takrîb, 7:69; Zeydân, Abdulkerim, el-Mufassal fî ahkâmi’l-mer’e, 11:14; Ebu’l-Berekât İbn Teymiyye, el-Müntekâ, 2: 549 ve devamı ve diğer kaynaklar.
Bir yanıt bırakın