YÖNETİCİLERİN UYMASI GEREKEN KURALLAR

YÖNETİCİLLERİN UYMASI GEREKEN KURALLAR

ON BİRİNCİ FASIL: YÖNETİCİLİK EDEPLERİ

İnsana küçük veya büyük herhangi bir sorumluluk yüklenilebilir. Bu sorumluluk, yahut yöneticilik genel veya özel ya da herhangi bir işin sorumluluğu şeklinde veya belirli bir yöneticilik olabilir. Allah, insanı sorumluluğunu üstlendiği iş hususunda hesaba çeker. İslam hukuku, bu yöneticilik görevi hususunda kişiye sınırlar ve kurallar belirlemiştir. Yöneticinin bu kurallara sımsıkı sarılması ve uyması gerekir. Ta ki bu yöneticilik ona vebal olmasın. Bunlar, Allah’ın bu konuyla ilgili sunmamı mümkün kıldığı şeylerdir.

Birinci Edep : Halis Niyet:

Yönetici, tayin edildiği bu yönetim görevinde, Yüce Allah’ın iradesini, görevini en güzel şekilde ifa etmekle O’nun vâat ettiği büyük sevaba nail olmayı gözetir. Zira (herkes tarafından) bilindiği gibi âmeller niyetlere göre değerlendirilir. Çünkü idârecilik bir yük ve sorumluluktur, itibar ve şereflendirme değildir.

İkinci Edep : Yöneticinin Erkek Olması:

Bundan maksat, kadının ne genel, ne de özel bir yönetimi üstlenememesidir. Bu, peygamberimizin (s.a.s.), bu konuyla ilgili sözünün genellilik ifade etmesine dayanmaktadır: “Yönetime kadın getirenler, asla iflah olmayacaklardır.”[1] Zira kadın, zayıflığından ve görev yapmasına engel olan bazı özel sebeplerden dolayı genel bir idârî görevi üstlenmeye uygun değildir. Ancak burası bu hususun, detaylı olarak anlatılacak yeri değildir. Ancak bir takım cahil ve meczupların kadının yönetime getirilebileceğine veya yargıçlık ve bakanlık vs. gibi genel vazifeleri yapabileceğine dair zan ve taleplerine kısa bir göz atalım. Bunlar, bu işin, İslam memleketlerinde asla bilinen bir uygulama olmadığını unutuyorlar. Kadının bedenen ve aklen zayıf olduğunu unutuyorlar ve aynı zamanda kadınlar aybaşı hali, nifas (lohusalık), çocuk doğurma ve emzirmekten ve bunlara benzer şeylerle mübtela olurlar.  Bu konuyu, burada detaylı bir şekilde anlatmaya imkan yoktur.

 

Üçüncü Edep : Yöneticiliği veya Yönetimi Kontrol Etmeyi İstememek:

Şüphesiz ki yönetimi isteyen, bizzat onun için çalışan ve onu elde etmek için var gücüyle çalışan ya da nefsini tamamen yönetimi elde etmeye veren kişi, bu konuda tamahkârlık yapmıştır. Bu konuda aşırı istekli olan kimsenin, onu elde etmek için dinini feda etmesi, ona ulaşmak veya onu korumak için büyük günahlar işlemesi mümkündür. Bunun için Peygamberimiz (s.a.s.), onu elde etmeyi istemeyi ve bu konuda çaba harcamayı yasaklamış ve kıyâmet günündeki büyük sorumluluktan dolayı insanları yönetim için çalışmaktan sakındırmış ve bu konuda şöyle buyurmuştur: “Sizler yönetimi elde tutmak için büyük hırs göstereceksiniz, oysa yöneticilik, kıyâmet günü pişmanlık ve üzüntüye sebep olacaktır. Çocuğu emziren kadın ne iyidir. Çocuğunu sütten kesen kadın ne kötüdür!”[2] İbn Hacer, Fethu’l-bârî ismindeki eserinde şöyle demiştir: “Dâvûdî şöyle demiş: “نِعْمَ المُرْضِعَةُ” yani emziren dünyada ne iyidir! “بِئْسَتِ الفَاطِمَةُ” yani çocuğunu sütten kesen ne kötüdür! Yani ölümden sonraki durumu. Çünkü helakine sebep olacak şekilde çocuğunu vaktinden önce sütten kesen anne yaptığına karşılık hesap verecektir. Başkası bu konuda şöyle demiştir: نعم المرضعة : “emziren ne iyidir!” Çünkü bunda mevki elde edilir, dediğini yaptırır, duygusal ve hayalî lezzetleri elde etmeye vesile olan şeyi yapar, demektir. بئست الفاطمة ise: “çocuğunu sütten kesen ne kötüdür!”: Yani ölüm veya başka bir sebeple bu eylemden uzaklaşmak ve âhirette bununla ilgili şeylerden uzaklaşmak demek-tir.”[3] (Nakil bitti).

Peygamberimiz (s.a.s.) sahabisi Ebû Zer’i yöneticiliğin tehlikelerinden ve sorumluluğunun büyüklüğünden sakındırarak şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Zer! Seni zayıf görüyorum ve kendim için istediğim bir şeyi senin için de istiyorum, sakın ola iki kişi dahi olsa âmirlik yapma ve yetimin malına velayet etme.[4]

Abdurrahman bin Semure’nin (ö.51/671) aktardığına göre Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuş: “Ey Abdurrahman bin Semure! Yöneticiliği isteme! Çünkü bu istemeden dolayı sana yöneticilik verilirse, onunla başbaşa kalırsın. Eğer yöneticilik sana istenmeden verilecek olursa bu işte (Allah) sana yardım eder. Bir şey hususunda yemin ettikten sonra daha hayırlısını görürsen, bu yemi-nin kefaretini vererek hayırlı olanını yap.[5] Peygamberimiz (s.a.s.),  yöneticiliği bizzat kendisi isteyen bir kişiyi reddetmiş ve bu konuda ona şöyle demiştir:  “Allah’a yemin ederim ki biz yöneticilik isteyen kişiye ve bu konuda hırslı davranana asla onu vermeyiz.”[6] Çünkü yöneticiliği hırslı bir şekilde isteyen kişi, onu elde etmek veya onu muhafaza etmek için elinden gelen her şeyi yapabilir.

Yöneticiliği elde etmeyi beklememek ya da onun için çalışmamak gerekir. Çünkü böyle birisi, Allah’ın yardımından mahrum kalır ve bu davranış, insanı yalnızca kendisine güvenmesine sevk eder. Nasıl ki insan bu vesileyle bazen zulüm edebilir, onu elde etmek veya muhafaza etmek için büyük günahlar işlemeye kalkışabilir. Şayet insana, istemediği ve nefret ettiği halde yöneticilik verilirse, Allah, onu muvaffak kılar ve onu bu konuda doğru yola iletir.

 

Dördüncü Edep : Yüce Allah’ın İndirdiği (Kur’ân) İle Hükmetmek:

Bu, yönetici ve vali üzerindeki en büyük vaciplerdendir. Yüce Allah (c.c.) kitabında şöyle buyurmuştur: “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularıına uyma!”[7] İnsanlar arsında Allah’ın indirdiği ile hükmetme, yöneticilerin en temel vazifesi ve ondan vazgeçemeyeceği en önemli görevidir. Şayet yönetici ondan vazgeçerse,  yöneticiliğe olan ehliyetini kaybetmiş olur.

 

Beşinci edep : İnsanlar Arasında Adâletle Hükmetmek:

Bu da valinin üzerindeki en büyük görevlerdendir. Yüce Allah (c.c.) Davud’a (s.a.s.), şöyle demiştir: “Ya Davûd! Biz seni yeryüzüne halife kıldık. Öyle ise insanlar arasında hak ile hükmet! Heva ve hevesine uyma! Yoksa bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz ki Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unuttuklarından dolayı, şiddetli bir azap vardır.”[8] Yüce Allah (c.c.) başka bir ayette şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmedin![9] Peygamberimiz de (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki adâletle hükmedenler kıyâmet gününde Allah katında nurdan minberlerin üzerinde Rahmân’ın (c.c.) sağında olacaklardır. Allah’ın her iki eli de sağdır. Bunlar, kendileri, aileleri ve hükümleri altındakiler için adâletle hükmeden-lerdir.”[10] Yöneticinin emri altındaki kişilere adâletli olması ve onların tamamına eşit davranması gerekir. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: “Adâletli davranınız. Çünkü o takvaya en yakın olanıdır.”[11] Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “On kişi üzerinde yönetici olan her bir yönetici kıyâmet günü zincirlere vurulmuş halde getirilir. Şayet adâletli davranmışsa, adâleti onu kurtarır, yoksa zulmü onu batırır.[12] Eğer yönetiminde emrindekilere adâletle davranmışsa, o yöneticiye en büyük sevap vâad edilmiştir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Hiç bir gölgenin olmadığı bir günde Allah (c.c.) yedi kişiyi (arşının) gölgesi altında gölgelendirir: Bunlar:… Âdil yönetici…”[13]

Altıncı Edep : Yönetici, Halk Kendisine İhtiyaç Duyduğunda Saklan-maması:

Yönetici, kapısını ihtiyaç sahiplerine, zülme uğrayanlara açmalı ve onları yanına almalı, onları dinlemeli, onlardan saklanmamalı ve onlara kapısını kapamamalıdır. Peygamberimiz (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Bir yönetici veya vali kapısını ihtiyaç sahiplerine, dostlarına ya da yoksullara kapatırsa Allah da onun dostlarına, ihtiyaçlarına ve dileklerine karşı göklerin kapılarını kapatır.[14] Bu büyük bir tehdittir ve Peygamberimizin (s.a.s.), halkın-dan gizlenen kişiye yaptığı kesin bir uyarıdır.

   Yedinci Edep : Emri Altında Bulunanlara Nasihat Etmesi ve Onları Aldatmaması:

Valinin, emri altındakilere din ve dünya işlerinde bildikleri ile hayırlı şeyleri nasihat etmesi ve onları asla aldatmaması gerekir. Yüce Allah’ın huzurunda on-lardan sorumlu olduğu bilmesi gerekir. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Müslümanların yönetimini ele geçiren ve onlar için vargücüyle çalımayan ve onlara nasihatta bulunmayan kimse, onlarla birlikte cennete giremez.”[15] Peygamberimiz (s.a.s.), başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Bir kula Allah yöneticilik verir de o da emri altındakileri aldatırsa öldüğü zaman, Yüce Allah (c.c.), ona cennetini haram eder.”[16] Ve yine Peygamberimiz (s.a.s.),  şöyle buyurmuştur: “Din nasihattir. (üç sefer tekrar ederek.) Kimin için ey Allah’ın elçisi! dedik: O da: Allah’a, kitabına, peygamberlerine, Müslüman yöneticilere ve herkese, buyurdu.”[17]

Halkın da yöneticilerine böylece nasihat etmeleri, işlerinde ona yardımcı olmaları, Allah’a isyan etme dışında ona itaât etmeleri, onun itaâtından çıkmamaları ve herhangi bir durumda ona karşı isyan etmemeleri (ancak eğer onda kesin delillerle küfrü gerektiren hareket görürlerse bu müstesnadır) gerekir.

Sekizinci Edep : Hediye Kabul Etmemesi:

Şüphesiz ki halktan bir kişi, bir şeyi, bir yöneticiye veya bir âmire vermek isterse bunu ona yaklaşmak ve onu memnun etmek için yapar. Bu durumda yöneticinin bunlardan hiçbir şeyi kabul etmemesi gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Yöneticiye verilen hediye hiyânettir.”[18] Başka bir hadiste de Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:“Memurlara verilen hediye hiyânettir.[19] Her kim Müslümanlar için bir vazife üstlenirse mutlak surette hediye kabul etmemesi gerekir. Kendisi için hiçbir şeyi saklamaması gerekir. Aksine kendisine ulaşan ne varsa hakime iâde etmesi veya bu şeyi beytülmale iâde etmesi gerekir. Kendisi için hiçbir şeyi kabul etmemesi gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Memur olarak atadığımız bir kişi, bu işinde bir iğne veya daha küçük bir şeyi bizden saklarsa, bize hıyânet etmiş olur ve kıyâmet gününde onunla Allah’ın huzuruna çıkar.”[20] Peygamberimiz (s.a.s.), başka bir hadiste: “Bu sizin için, bu da bana hediye verildi” diyen yönetici için şöyle buyurmuştur: “Bundan sonra, memur olarak çalıştırdığımız kişiye ne oluyor ki; “Bu sizindir, bu da benim için hediye verilmiştir der, acaba bu kişi babası ve annesinin evinde otursaydı, ona hediye verilecek miydi, verilmeyecek miydi?”[21]

 

Dokuzuncu edep : Danışma Üyelerini Salih Kişilerden Seçmek:

Yöneticinin, salih kimselerden başka kimseyi danışman olarak seçmemesi gerekir. Danışma meclisini, unuttuğunda hatırlatan, hatırladığında ona yardım eden, hayra ve adâlete teşvik eden, ona nasihat ve vâ’az eden ve iyilik ve takvaya teşvik eden hayırlı kişilerden seçmesi gerekir. Böylece (devlet) işleri yoluna girer. Kötü danışma üyelerine gelince, onlarda hayır yoktur. Çünkü onlar, yöneticiye hayırda yardım etmez. Aksine ona karşı şeytana yardım ederler. Peygamberimiz (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, hiçbir Peygamber veya bir halife göndermemiştir ki; onun iki müşaviri olmasın: Bunlardan birisi; ona iyiliği tavsiye eden ve onu kötülükten sakındıran; diğeri ise ona kötülüğü emreden ve ona teşvik eden kişilerdir. Kötülüklerden korunanı ise, Allah onu kötülükten korumuştur.[22]

 

Onuncu Edep : Vatandaşlara Şefkatlı Davranmak:

Seleften bazılarının söylediği gibi yönetici, büyüklere oğul, orta yaşlılarına kardeş, küçüklerine baba ve onlara yumuşak davranan biri olmalıdır. Ayrıca onlara şefkat eden, merhamet eden ve onların kaldıramayacağı yükü onlara yüklemeyen biri olmalıdır. Eğer böyle davranırsa, Peygamberimizin (s.a.s.), şu duâsına müstahak olur: “Ya Rabbi! Kim ki ümmetimin herhangi bir işinde yönetici olur da onlara zorluk gösterirse, sen de ona zorluk göster! Ya Rabbi! Kim ki ümmetimin herhangi bir işinde yönetici olur da onlara iyi muâmele ederse, Sen de ona şefkat ve merhametle muâmele et!”[23]

On Birinci Edep : Yöneticinin Vatandaşlarından Şüphelenmemesi ve Onlar Hakkında Casusluk Yaptırarak Onların Moralını Bozmaması Gerekir :

Bu, vatandaşları bozan şeylerdendir. Bununla kendileriyle ilgili şüphenin olduğunu ve yöneticinin onları gözetlediğini anlarlar. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:“ Şüphesiz ki yönetici insanlardan şüphelenmek isterse onları ifsat etmiş olur.”[24]

Maalesef bu durum, İslam ülkelerinde yayılmış ve yöneticiler halkın arasına hafiyeleri yaymışlardır. Halkın yöneticilere ve yöneticilerin de halka karşı güvenleri kalmamıştır. Bu felakete karşı şöyle diyebiliriz: “Biz Allah’tan geldik ve ona döneceğiz.”

 

Onikinci Edep : Yöneticinin Müslümanlarla İlgili Şeylerde Güvenilir Olması Gerekir :

Ehl-i sünnetten olan ve sâlih kimselere yardımcı olur; bid’at ehli kimselere ve bozgunculuk yapanlara engel olur. Emr-i bil-ma’ruf (iyiliği emretmek) ve nehy-i ‘an’il-münker (kötülükleri yasaklamak) bayrağını dalgalandırır ve Allah yolunda cihadın bayrağını yükseltir. Müslümanların ırzlarını, şereflerini, din, mal ve dünyalarını tehlikelerden korumak için gerekli tedbirleri alır.

Bunun gibi valilerini, memurlarını ve işçilerini devamlı sorgulayarak onların görevlerini nasıl yaptıklarını ve insanlara merhametle davranıp davranmadık-larını, sorunlarını halledip etmediklerini ve halkın iyiliği için çalışıp çalışmadıklarını hattâ yetkililerin çalışıp çalışmadığını denetlemek için anlık haber ve rapor veren kendisine bağlı özel bir birim yoluyla onları gözetler ve onları sürekli denetler. Bu birim, yöneticiye valiler ve diğer büyük memurlarla ilgili detaylı ve doğru raporları sunar. Yönetici, Yüce Allah katında bütün bunlardan sorumludur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) ve ondan sonra gelen halifeleri de böyle yaparlardı.

Bu, yöneticilik konusunda Allah’ın bana imkân verdiği ölçüde dile getire-bildiğim on iki edepten ibaret olan bir konuydu. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.[25]

 

 

 

[1]Sahîhu’l-Buhârî, (No:4425, 7099). Bu hadis, Ebu Bekre’den rivâyet edilmiştir.

[2]Sahîhu’l-Buhârî, (No:7148). Bu hadis, Ebu Hureyre’den rivâyet edilmiştir.

[3] – İbnu Hacer, Fethu’l-bârî, 13/135.

[4]Sahîhu Müslim, (No:1826), Bu hadis, Ebu Zer’den rivâyet edilmiştir.

[5]Sahîhu’l-Buhârî,(No:7146); Sahîhu Müslim, (No:1652). Bu hadis, Abdurrahman bin Semu-re’den rivâyet edilmiştir.

[6]Sahîhu’l-Buhârî, (No:7149); Sahîhu Müslim,  (No:1824). Lafız Müslim’e aittir. Bu hadis, Ebu Musa’dan rivâyet edilmiştir.

[7] Mâide suresi, 49.

[8]Sâd suresi, 26.

[9] Nisâ suresi, 58.

[10]Sahîhu Müslim,(No:1827), bu hadis, Abdullah bin ‘Amr’den rivâyet edilmiştir.

[11]Mâide suresi, 8.

[12] Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, 10/96. Bu hadis, Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir; Sahihu’l-Câmi’, (No: 5695).

[13]Sahîhu’l-Buhârî, (No: 660, 1423, 6479, 6806); Sahîhu Müslim, (No:1031). Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.

[14]-Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/231; Tirmizî, Sünen, (No:1332). Bu hadis, ‘Amr bin Mürre’den rivâyet edilmiştir. Tirmizî, Sünen, (No:1333) ayrıca bu hadisi, Ebu Meryem’den de rivâyet etmiştir; Sahîhu’l-Câmi’, (No:5685).

[15]Sahîhu Müslim, (No:142). Bu hadis, Ma’kel bin Yesâr’dan rivâyet edilmiştir.

[16]Sahîhu’l-Buhârî, (No:7151); Sahîhu Müslim, (No:143), Hadisin bu lafızla rivâyeti Müslim’e aittir. Bu hadis, Ma’kel bin Yesâr’dan rivâyet edilmiştir.

[17]Sahîhu Müslim,  (No:55). Bu hadis, Temîm b. Evs’den rivâyet edilmiştir.

[18] -Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, 11/11486. Bu hadis, İbn Abbas’tan rivâyet edilmiştir; el-Elbânî, Sahih’ül-Câmi’, (No: 7054).

[19]-Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/424; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ,10/138. Bu hadis, Ebu Hamid’den rivâyet edilmiştir;  el-Elbânî, Sahih’ul-Câmi’, (No: 7021).

[20]Sahîhu Müslim,  (No:1833). Bu hadis, ‘Adiyy b. Umeyra’den rivâyet edilmiştir.

[21]Sahîhu’l-Buhârî, (No:1500, 6979); Sahîhu Müslim, (No:1832). Bu hadis, Ebu Humeyd es-Sâ’îdî’den rivâyet edilmiştir..

[22]Sahîhu’l-Buhârî, Ahkâm, 56 (No: 6611, 7198). Bu hadis, Ebu Sa’îd’den rivâyet edilmiştir.

[23]Sahîhu Müslim, İmâre 19, (No:1828). Bu hadis, Aişe’den rivâyet edilmiştir.

[24] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/4; Ebu Davud, Sünen, (No:4889); Hakim, el-Müstedrek,  4/378.  Bu hadisi Mikdam, ve Ebu Ümâme ve diğerleri rivayet etmişler; el-Elbânî, Sahih’ül-Cami’, (No:1585).

[25]– Daha fazla bilgi için bkz: İbnu Hacer, Fethu’l-bâri, 13/119 ve devamı; Sahîhu Müslim, 3/1451 ve devamı; Beyhaki, es-Sünenü’l-kübrâ,10/86 ve devamı; Maverdî, el-Ahkamü’s-sultaniyye; İbnu’l-Esîr, Cami’ü’l-vüsul, 4/51 ve devamı;  Amedî, el-İmâme ve diğer eserler.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.